DEM Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'den Habertürk'e açıklamalar
Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtlayan TBMM Başkanvekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin kendisine söylediği 'barış halayı çekeceğiz' sözlerini aktardı. İmralı'nın kesinlikle hiçbir şartının olmadığını yineleyen Önder, "İlk aşama başarıyla tamamlandı. İlk aşama bu işin yüzde 50'sinden fazlasıdır. Kıymetli, stratejik, hayati olan en önemli kısmı burasıydı diyelim" ifadelerini kullandı. İmralı'da Adnan Menderes'in kabrini ziyaret ettikleri anların fotoğraflarını paylaşan Önder, Selahattin Demirtaş'ın eşinin ameliyatı dolayısıyla izinli geldiği hastaneden bir kareyi paylaştı ve ziyaret sırasında Bahçeli ile görüşmenin arka planını aktardı

DEM Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un canlı yayında konuğu oldu. Önder, öncesi ve sonrasıyla İmralı'dan yapılan çağrının arka planlarını anlattı.
Önder'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Devlet Bey bire bir insan ilişkilerinde şu siyasi yaşamda gördüğüm haza en zarif insanlardan birisidir. Aslında insanlar da buna tanık oldu. Fakat hafıza-ı beşer nisyan ile malul. Efendim Ahmet Türk cezaevine alındığında açık açık beyan ederek; yani 2016-17 gibi tarihti. Orada gazetecileri topladı, Ahmet Bey'in behamahal tutuksuz olarak yargılanmasını söyledi. Nitekim bu iddiasının arkasında durdu. Nitekim Ahmet Abi'nin sağlık sorunları vardı, hala vardı. İmrali'ya gelirken ona bir dinamo oldu. Ahmet Bey tutuksuz yargılanmaya başladı. Daha önce değişik adlarla kurduğumuz partilerin milletvekilleriyle her vesileyle tokalaşan, halini hatırını soran, yakınını kaybettiğinde taziye için mutlaka arayan ama siyaseten en sert şekilde tartıştığımız bir rakimizdi. Fakat bu asaleti Devlet Bey'den başka pek kimseden görmedik. Kendim cezaevine girdiğinde, Pervin Hanım üzerinden bana 'geçmiş olsun' mesajı göndermişti. Yapabileceği bir şey olup, olmadığını sormuştu.
"BU MESELENİN DEVLET BEY'LE ÇÖZÜLECEĞİNİ SÖYLEMİŞTİM"
Bu konuda farklı görüşüm vardı. 11 yıl önce dile getirmiştim. Birinci çözüm süreci sarsıntıya uğramıştı. O zaman bu meselenin Devlet Bey'le çözüleceğini söylemiştim. Bu işte ciddiyet ve samimiyet iki altın anahtar. Yaptığınız iş büyük iş. Canlar sözkonusu. Bir canın bütün dünya bir araya gelse giden canı geri getirmek mümkün değil. İkincisi zaman, taklidi yok. Akıp gider. Bıraktığı tahribat bir yanda. Böyle büyük işe kalkışanlar bununla doğru orantılı ciddiyet ve samimiyetin sahibi olmalılar. O anlamda bu lafı söyledim. Biraz da tanıdığım için Devlet Bey'i söyledim.
"BAHÇELİ'YE 'ÇİVİYİ ARŞI ALAYA ÇIKTINIZ" DEDİM"
Bahçeli'nin çıkışı olduğunda biz sayın Cevdet Yılmaz, sayın Ahmet Türk, ben, sayın Bekir Bozdağ ve sayın Abdülhamit Gül'le beraber Şenyaşar ailesinin barışına vesile olmuştuk. Bunun yemeği yapılacaktı. Onun biçimi, yeri, zamanına dair toplantı halinde Meclis'teydik. Birdenbire ortalık kalkıştı. Korumaları Cevdet Bey'e telefon getirdi. Bekir Bey'i aramaya başladılar. 'Efendim sayın Bahçeli konuşma yapmış' dediler. Tutanakları geldi, okuduk, sarsıcı bir konuşmaydı. Defalarca okuduk, videosunu seyrettim. Onun üzerine o toplantı akamete uğradı. Ahmet Türk'le benim odama geçtik. 'Başka zaman toplanırız şu an büyük bir şey gelişti' dedik. Odama oturduk, ilk defa asistan arkadaşım aradı 'Sayın Bahçeli'nin makamından arıyorlar, görüşmek istiyor' diye. 'Buyrun bağlayın' dedim. Diafona aldım, Ahmet Abi de dinliyordu. Sağlığımı sordu, ben de onun sağlığını sordum. 'Barışı görelim ondan sonra Allah emanetini alsın' dedim. 'Olur mu efendim daha barış halayı çekeceğiz, kendinize kondurmayın' dedi. "Çiviyi arşı alaya çaktınız, henüz değerlendirmeye boyumuz yetmiyor" dedim. Ahmet Abi ile sohbet ettiler. Karşılıklı kapattık. Sonra kendisini ziyaret ettik.
"AHMET TÜRK VE DEVLET BAHÇELİ İKİ BİLGE KİŞİ"
Benim bu görüşmeyi Devlet Bey açıklamadan açıklamam saygısızlık olur. İzlenimleri aktarabilirim. Kapı kapandıktan sonra iki farklı siyasi partinin mensupları değil de köy odasında toplanmış, birbirine azami saygı ve özen gösteren, özellikle Ahmet Abi ile Devlet Bey'i kast ediyorum, iki bilge kişinin hasbıhal etmesini izledik. O an çok önemli andı. Kürsülerde dinlediğimiz sloganize olmuş düşüncelerin arka planı, kaygıları, istekleri, reddiyeleri, talep ettiği, tahayyül ettiği şey hakıkında coşkusunu, kararlılığını orada gördük. Üçümüz de saygıyla ayrıldık. Kendisi de büyük bir özenle, saygıyla ağırladı ve uğurladı.
"ÇOK ULVİ AMAÇ İÇİN BİR ARAYA GELMİŞİZ"
Dinleyenler de bilsin. Zannediyorlar ki perde arkasında çok büyük şeyler olmuş. Erbakan rahmetli ile sayın Demirel'in anekdotu var. MC koalisyonu yıkıldı, yıkılacak, sekeratta kadayıfın altı kızardı kızaracak. Gözler Demirel ile Erbakan Hoca'nın buluşmasına kilitlenmiş. İçeri girdiler. 1,5 saat sonra çıktılar. Tek bir açıklama yapılmadı. Onlar aynı mektep arkadaşları. Daha sonra perde arkası anlatıldı. Sayın Erbakan rahmetli girdiğinde 'Süleyman o kadar yorgunum ki, şu divana biraz uzanıp, uyuyayım' demiş. 1 saat uyumuş. Özellikle televizyonlarda vleda saplı herşeyi bilen insanlar çok komplo teorileri üretiyorlar. Bizim içinde olduğumuz hiçbir şeyde örtülü, gizli, saklı, pazarlıklı ne kendimize ne muhatabımıza yakıştırırım. Çünkü suç işlemiyoruz. Çok ulvi amaç için bir araya gelmişiz. Neyini gizleyececeğiz? Bir can bile sözkonusu ise pazarlıktı, karşılığında şuydu, haya ederim öyle bir şeyin içinde olursam. Ne kendime ne evladıma ne arkadaşlarıma ne bu topluma hesabını veremem. Rutin güçlükler var. Türkiye'nin en büyük meselesinden bahsediyoruz. Sayın Öcalan'dan kiminle görüşmek ister meselesi iletildi. Pervin Hanım'la beni işaret etmişti.
"SAYIN ÖZEL'E TEŞEKKÜR BOYNUMUZUN BORCU"
Sayın Özgür Özel'e ben söylemiştim. Yeterince anlatamamışım sanırım. Bu arada sayın Özgür Özel'in yaklaşımı, duyarlığına, temkinli şerhlerine, gayretine teşekkür etmek boynumuzun borcu. Bu meselede kendisini gayet duyarlı, sorumlu yaklaşım içerisinde gördük her zaman. Ben bunun böyle adlandırılacağını bilmeden, bu bir süreçtir, her zaman kapı arkası diplomasisi yürür. Hini hacette lazım olacak mekanizmalardır bunlar. Milletvekili olduğum günden beri partiden arkadaşlarımın beni davet etmesi, yeni bir süreç olmalı, partinin iki hafızası, bir arkadaşımız cezaevinde, birisi yurt dışında. Sayın Balüken ve sayın Demirtaş'a selamlarımı göndereyim. Sağlığım elverişli değildi. Geldik görüştük. Bu süreç olarak adlandırılamaz. Süreç iki taraf iradi olarak bir şeyi açıklar, onun adına süreç denir. Bu ilişkiler 1 yıldır yürüyordu dedim, Özgür Bey süreç gibi algılamış onun vebali ve sorumluluğu benimdir.
İMRALI GÖRÜŞMESİNDE İLK TABLO NEYDİ?
2012'de yaklaşık 3 yıl kendisiyle beraber bir süreç yürüttük biz. Dolayısıyla tanıdığımız bir insan. Kapasitesini, hakimiyetini bildiğimiz insan. Bir görüşme ritüelimiz oluşmuştu. Normalde kendisi tokalaşır ve yer gösterir. Araya 10 yıl girmişti. Birbirimize sarıldık. Normalde böyle bir insan değildir, tokalaşır. Sarıldık, oturduk. Sağlığımı, cezaevi dönemimi ve arkadaşları sordu. Normalde biz bir aktarım yaparız. Dışarıda gelişmeleri anlatırız. Pervin Hanım başlar, sonra ben aktarırım. Sonra kendi fikirlerini söyler. Devlet yetkilileri de orada oturur. Zaman zaman sayıları değişir. Bu sefer bizi durdurdu. 'Zamanımızı verimli kullanmamız lazım, merak ettiğim, soracağım şeyler var, aktarım yapmak istediğiniz farkındayım, bu sefer sadece ben konuşayım, daha sonra onları aktarırsınız' dedi. Küçük müdahalelerin dışında mevzuya dahil olmadık. Şunu anlattı; mektubunda açıkladığı şeyin tarihsel, sosyolojik arkaplanını anlattı. Böyle bir şey yapmak istediğini. Bunun tarihsel olarak niçin gerekli olduğunu, felsefi olarak zemininin ne olduğunu, tarihsel olarak nereye yaslandığını gerekçelendirerek sondu.
"BU ÜLKENİN BİR TRAJEDİSİDİR"
Aslında Öcalan birinci çözüm sürecinde de bu noktadaydı. Oraya girersek uzun sürer. Bir yakınmamı söyleyeyim; insanlar çok vicdansızlar. Birinci sürecin akamete uğraması hakkında binbir türlü tezvirat; yani bunu bir anne de izliyor. Evlatların canı üzerinden biz ya da başkaları böyle bir şey yapar mı hassasiyetine dikkat etmeden, bu ülkenin trajedisidir; eğitim sorunludur dersane açılır, sorun olan alanı ekmeğe bağlarsın. Burada tarihsel arkaplanı olan devasa mesele vardır. Tedbirler gelişirken kendi sektörlerini oluştururken bir müddet sonra elinde vledalı herşeyi bildiğini sanan insanlardan tut silah kaçakçılarına kadar ekmeğe bağlanır. Bu mesele bağlanırlar, artık ekmeği olmuştur. Herhalde ufak ufak yaşlanıyoruz ondan mıdır nedir; insanın midesi kaldırmıyor. Bir halkı gözönüne getir, doğuştan sahip olduğu haklarını kullanmıyor, kullandırtılmıyor. İnsan devleti kendisinin devleti olarak görse savaşır mı? Bunları düşünmeden kolaycı departmanlara yerleştirir. İtiraz etmek yok, yaftalama var. Konforlu bir alan ortaya çıkıyor ve aklı selim ortadan kayboluyor. Çatışmalı süreçler kalbimize, gözümüze ve kulağımıza hasar veriyor. Kalp nasır bağlıyor, göz görmez, kulak işitmez oluyor. Böyle bir zamandan geçtik.
"BARZANİ, BAHÇELİ'NİN ÇIKIŞINI '3 GÜN DÜŞÜNDÜM' DEDİ"
İlk görüşmede fesih ya da başka bir şey anlatmadı. Bu işi gerçekten kendisinin niye bu ihtiyacı hissetiği. Bir dünya, bölge, ülke analizini tarihselliği ile birlikte günümüze getirip tartıştı bizimle. Bahçeli'nin konuşmasıyla ilgili 'Ciddi bir insandır, ne kast ediyor, bunu anlamaya çalıştım, sonunda çözdüm, sorumluluk sahibi, vicdan sahibi, ben de buna çok yüksek kıymet biçtim" dedi. "Yaklaşmakta olan, uluslararası ve bölgesel ölçekte bizi bekleyen akıbeti, faturasını, toplumsal maliyetini bizi ve çocukların ödeyebileceği ferasetini gördü ve buna yüksek değer biçtim" dedi.
Sayın Mesut Barzani de ilginçtir '3 gün düşündüm' dedi. AK Parti de muhtemelen düşündü.
"ŞEREFİMLE TEMİN EDİYORUM, BU İŞİN PAZARLIĞI YOK"
Sayın Bahçeli Meclis'te gelsin konuşsun, demişti. Dediğinden ricat edecek seciyede bir insan değil. Hep arkasında durdu. Sayın Öcalan dedi ki 'onu çok zorluyorlar, onun işini güçleştirmeyelim, ben Meclis'e gelmeyeyim, orada siz varsınız, ben buradan konuşurum' dedi. Bir talebi oldu mu? Hayır ve asla! Bu işin hiçbir şartı yok. Ön şart ya da sonrasında bir şart yok. Bunu bütün şerefimle söylüyorum. Ben de ömrünü bu işe vakfetmiş bir barış emekçisiyim. Bu ugurda toprağın altına giden insanlar, yıllarca zindanda kalan, aşını, işini sağlığını kaybedenler var. Memleketin hassasiyetinin hepsini aynı kantarda tartarsak. Kürtler de soruyor. Birlikte kuracağız bu barışı. Birbirimizin ufkuna bakacağız. Bunun başka yolu yok. Şerefim üzerine temin ediyorum ki, bu işin pazarlığı ya da şartı yok. Ben de bu lafı kolay kolay kullanmam. Yarın gök kubbe altında ayan olmayan hiçbir şey yok.
"BUNLAR SÜRECİN ŞARTI DEĞİL AMA GEREĞİDİR"
Peki ne var? İşin gerekirlikleri var. Bu adım atıldı. Bir bölümün sonucuydu çağrı metni. Çağrı bir şeyin başlangıcı gibi algılanıyor. Bir anlamda başlangıcı bir anlamda bir kısmının bitimi. Bundan sonra teknik, altyapı, hukuki, siyasi birtakım enstüramanlara ihtiyaç var. Bunu devlet yetkilileri sayın Öcalan'la konuşmuşlardır. Bunlar da bu sürecin şartı değildir ama gereğidir. İlk aşama başarıyla tamamlandı. İlk aşama bu işin yüzde 50'sinden fazlasıdır. Kıymetli, stratejik, hayati olan en önemli kısmı burasıydı diyelim. Herkes bir irade beyanında bulundu. PKK, sayın Öcalan, güç kuvvet veren ülkeler irade beyanında bulundu. Devlet, hükümet nasıl karşılayacağına dair irade beyanında bulundu. Bundan sonrası bu süreci birlikte örme zamanı. 'Ben bunu yaptım, sen de bunu yap' diye ortalıkta çağrı enflasyonu var. Bunu da konuşacağız.
"MEKTUP BELLİ TARTIŞMALARIN SONUCU ORTAYA ÇIKTI"
Bu iş ağır sorumluluktur. Çoluk çocuk işi değil. Bu insanlar divane. Akıl insanı terk ederse deli diyoruz. İnsan aklı terk ederse divane. Bu arkadaşlar akıldan vazgeçmişler, bu tür değerlendirmeleri yaparak. Bu cümle bir şerh cümlesi deği. Bu olursa bir şart cümlesi de değil. Üslup ve içerik olarak bunlardan ayrı bir yerde. Daha açık ve en bariz haliyle söyleyeyim; bu mektup belli tartışmaların, mutabakatların sonucunda son şekli verilmiştir. Türkiye'nin önündeki en az 100 yılı kuruyorsunuz. Her satırı dirhemle tartılmalı. Yazının mimarisi, içeriği, fazlası, eksiği, üslubu, dili. Kimse kimseye dayatmak gibi zemin üzerinden yürümediği için, yürütülen çabanın sorumluluğu ile doğru orantılı olarak her şeyi ince ince düşünmelisiniz. Sayın Öcalan da böyle yaptı. Tartışıldı, itirazlar, öneriler oldu. Milletin gözden kaçırdığı ya da uğraşmadığı şey şu; bu anlama gelen cümle ve ruh zaten mektubun içinde var. Keşke metin analizi şevkiyle okumak zahmetine katlanılmıyor. Demokratik toplumun vurgusu olduğu yerde bu cümleler onun mütemmim cüzüdür. Bu uzun prosedür. Bütün açıklığıyla söylüyorum; sayın Öcalan bunu eklemem lazım dedi. 'Evet içerik olarak bir mani yok' dediler. Mektupta mutabık kalmışız. Devlet yetkilileri önerdi. 'Bir arkadaşımızdan isteyin, bu da sizin düşünceniz olarak orada derc edilsin'. Yani bu şerh, şart anlamına gelmiyor. Bunun tamamını okusaydık kimse bu paragraf üzerinden herhangi bir spekülasyon üretilecek miydi merak ediyorum. Hükümet de devlet de itiraz etmiyor o paragrafa.
"DAHA FAZLASINI ÖNERENLER DE OLACAKTIR"
Şerefimle söylüyorum, gizli bir gündem yok. Benim şerefim de ucuz bir şeref değildir. Binali Bey'in adına konuşamam. Bunun konuşulmasına ne mani? Bırakın bunu önerenler de olacaktır. Daha fazlasını önerenler de olacaktır. Ülke bölünürse kime ne kalır? Öcalan'ın ifadesiyle söyleyeyim 50 tane Gazze oluşur. Hep birlikte mahvoluruz. Sen kazansan ne, o kazansa ne? Bir de Allah kelamı değil. Bunu da bir insan evladı getirmiş. Lazımsa kullanırsın, değilse başka bir insan evladı başka bir şey önerir. Bu ülke parlamenter sistemden Başkanlık sistemine geçti? E ne oldu? Cıss diye yaklaşmamak lazım.
"SAYIN BAHÇELİ'NİN ÇIKIŞI PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİDİR"
Herkes soruyor; 'paradigma değişikliği ne?' diye. Sayın Bahçeli'nin konuşmasına herkesin dikkatini çekmek isterim. Bu ülkede yıllardan beri Kürt herşeyi olabildi bir tek Kürt olamadı. Kürt kökenli gelebildiği en yüksek konum. Bu noktaya gelebilene kadar küfür yerine kullanılıyordu Kürdün adı. Rahmetli Şerafettin Elçi şöyle bir şey anlattı. Siyaset Meydanı'nda Ali Kırca'nın programında 'Kürt' lafı geçmiş. O günden sonra onu izler olmuş. Birbirlerini aramışlar, haber vermişler. Böyle bir halkın psikolojisini küçücük anekdottan hesap edebilirsiniz. Önce yoktur dendi, sonra Türk'ün bayramıdır dendi, sonra kutlayabilirsiniz ama w ile yazamazsınız, v ile yazın dendi Nevruz için. Bir vali vardı, ateş yakıp, üstünden daire başkanları ile atladı. Bu halk 91-92'de bayramını kutlamak için 92 kişi hedef gözetilerek ateş edildi, katledildi. Şimdi oradan peki ne değişti? Sayın Bahçeli o konuşmasında bu cumhnuriyet Türk ile Kürdün ortak cumhuriyetidir dedi. İşte sana paradigma değişikliği. Sayın Cumhurbaşkanı buna irade koydu. Aramızdaki siyasi rekabet, mücadele, diğer muhalefetle yürütülene benzemeyecek şekilde bedelli, sert cereyan etti. Halen de kısmen devam ediyor. Bu bir paradigma değişikliğidir. Varlığını tanımak çok önemli bir şeydir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin başlangıcından bahsediyoruz.
"HERKES KANTARDA TARTILAMAZ ACILAR ÇEKTİ"
Ben ve bütün arkadaşlar. Demokratik Kürt siyasetinde emek vermiş, gelmiş geçmiş bütün arkadaşlarım, gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgeyen insanlar değiliz. Hepimizin vekilliği kadar hapishanede çile günleri var. Böyle patalojik kazılar yapmak yerine, bu ülke bölünmeyecek kardeşim. Bu ülke hepimize zimmetli. En çok bize zimmetli. Bize itham edildiği için. Bunu avucumuzun içinde saklamalıyız. Kendi adıma, partim adına saklıyoruz, saklayacağız. Bunun sözünü buradan veriyorum. 17 senedir bu halk beni siyaset sahnesinde gördü, izledi, dinledi, yazılarımı okudu, filmlerimi izledi. Yediğimiz yok, içtiğimiz yok çileden başka. Türkiye'nin hepsi beni seviyordu sonra yarısı sövmeye başladı. Bu katlanmak zorunda olduğumuz bedeldir. Kendinize güveniyorsunuz, abdestine güvenenin namazından şüphesi olmaz. Bu ülkeyi bölmeyeceğiz, böldürtmeyeceğiz diye. 'Sen şunu yap, ben bunu yapayım' diye bir şey yok. 'Biz' olarak yapacağız. Tartışacağız, kimisi hayata geçecek kimi geçmeyecek. Kimisinin günü bugün değil. En mesnetsiz iddialarda bulunan, komplo teorisi kafasında olan insanlara kadar hepsini azami saygıyla karşılıyorum. Çünkü düşüncemizden ve doğrultumuzdan eminiz. Kalbimiz elimizde geziyoruz, gelin katkı sunun. Acı yalnız bir yere tahsis edilecek bir şey değil. Herkes hiçbir kantarda tartılamaz acılar çekti. İnsanların cenazeleri sokaklarda kaldı. Birlikte ne yapabiliriz? Zor olan yapıldı.
"BİR ŞEY LAZIMSA YAPARIZ, DEĞİLSE ISRAR ETMEYİZ"
PKK uyacak mı? Uydu. Beyan etti. PKK'yı takip eden akademisyen ve gazeteciler bilirler ki, bu kadar net ve bu üslupta yazılmış ilk mektup sayılabilir. İlkesel olarak herkesi kapsıyor. Özgünlüğü olan durumlar, yapılar için bir şart, şerh sözkonusu değil. Bu iradenin X alanda nasıl uygulanmasını birlikte konuşalım, tartışalım bir yere varalım. Öcalan'ın çağrısı ağırlıklı olarak tabii ki PKK'ya. Ana muhatap o. YPG örgütlenmesi de Öcalan'dan ilhamla yapılan bir şeydir. Bir de tarihselliğine bakın. Orada onlar esir pazarına düşürüldüler. Öyle bir mücadeledir. Türkiye ile kıyaslanmayacak kadar ağır bedelle bugüne gelinmiş. Açıklayıcı olan ne; ilkesel olarak bunu artık silah çizgisinden çıkaracağız. Bu irade ortaya konduktan sonra sen ben olmaktan çıkar biz oluruz. Program orta yerde duruyor. Ben buradan kalkıp sandalyemi sizin yanınıza getireceğim. Paydaşlar gelip oturacak. En geniş anlamda bizim meselemiz oldu. Bir şey lazımsa yaparız, değilse ısrar etmeyiz. İkna olursak ikna oluruz, ikna edebilirsek ikna ederiz. Altın kavram, bunun içinde cebir, zorlama, tehdit, silah aradan çekiliyor. Vledalı arkadaşlara söyleyeyim, patalojik şeyler yapacağınıza, stratejik ve ilkesel bir karar vardır burada.
"ÇÖZECEĞİZ, ÇÖZMEK ZORUNDAYIZ"
Siyaset insanlar için yapılır. Sözkonusu olan insandır. Bir siyasetçi için uğrayabilecek en fazla yaptırım yalancı çıkmaktır. Yüzlere bakamazsın. Şunu bir kenara olgu olarak koyalım. Silahlar devre dışıdır. Bütün herkes için geçerlidir; fakat, ısrarla söylüyorum. Belki Pervin Hanım'la beraber Rojava'ya da gideceğiz. Sorunlar olabilir, aradaki makas PKK ile KCK ile örtüşmemiş olabilir. Sorundan bahsediyoruz, çözeceğiz, çözmek zorundayız. Bu saatten sonra ortak meselemiz. Bizim için iyi olan neyse oraya yoğunlaşacağız.
"BEN BÖYLE BİR MEZARDA YATMAK İSTERİM"
Burası İmraı adasının tepesi. Bu bir anıt. Arkasındaki mezar da rahmetli Menderes'in ilk defnedildiği mazar. Burayı ben ve Pervin Hanım ziyaret etmek istedik. Gittik. Duygusal bir andı. Buradan belki terör, terörist meseesine geçiş yapabiliriz. Ben böyle mezarda yatmak isterim. Mümkünse taşım da toprağa karışsın. Burada devlet yönetimine de sitem etmek isterim. Şimdi burada bir bahçıvanlık faaliyeti yok, kabirler çökmüş. Hüdainabet nergizler yetişmiş. Dedim ki bütün açıklığıyla 'üç buket yapalım birini sayın Erdoğan'a, birini sayın Bahçeli'ye birini de sayın eşbaşkanlarımıza götürelim' dedim. Aldım, sonra mezar çiçeği onun yarattığı çağrışımlar var. Yanlış anlaşılma olabilir. Pervin hanımla eş başkanlarımıza verdik diğerlerini bölüşüp evimize götürdük. Doğallağını bozmadan, bir betona görmeden burada ihtimam gerekiyor. İslamiyette cenazeye ve kabrine rıfk ile yaklaşmak önemlidir.
"SAYIN BAYAR'A DA TERÖRİST DEMİŞLERDİ"
Celal Bayar komitacıydı, günün paradigmasıyla teröristti. Sonra bu ülkeye cumhurbaşkanlığı yaptı. Sonra kendisi tefrik etmeye başladı insanları terörist diye. Teröristin tanımı değişti. Akabinde idama mahkum edildi. Menderes ve iki arkadaşı rahmetli asıldılar. Biri Başbakan biri Maliye Bakanı biri bir başka bakandı. Ve terörist olarak idam edildi. Seçilmiş bakan ve başbakandılar. Sayın Bayar yaş haddiyle. Sayın Bayar bu ülkenin kurucu babaların içindedir. Ege'de bugün artık düğün folklorü haline gelen zeybek ve efeler, Ege'nin teröristleri ve eşkıyalarıydı. Tırnak içinde kullanıyorum. Yüzlercesi asıldı vuruldu.
"BU ÜLKENİN TERÖRİSTİ BİTMİYOR"
İtibarı iade edildi lafına da takığım. Bir insanın itibarı varsa iade olmaz. Kabri Vatan Caddesi'ne taşındı. Bir arkadaşım Vatan Caddesi'ndeki kabirler de bundan farklı değil, dedi. Menderes'i asanlar halk kahramanıydı, 27 Mayısçılar. Sonra Madanoğlu ve etrafındaki insanlar 12 Mart'ta onlar terörist oldular. Bu ülkenin teröristi bitmiyor.
"120 NOKTADA HALK TOPLANTILARI YAPACAĞIZ"
Elbette şaşkınlık yaşayanlar olmuştur. Üç lider de cesur iş yaptılar. Bunun sebebi çekilen acıların büyüklüğü. Sitem eden, soru soran, anlamaya çalışan insanlar oldu. Fakat ilginç bir şey söyleyeyim. MHP camiasını bilemem ama bizim partide ilk gün, üzerinden 24 saat geçmeden neredeyse biz seçmenlerimizle akrabayız zaten. Herhangi bir ilçenin yönetimine bir vekile sor, sana ezbere sayar. Geniş bir aileyiz. Bu kuşkular 24 saatte dağıldı teşkilatta. Biz şimdi 120 noktada halk toplantıları gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bu kendi seçmenimize değil sadece. İnsanlar gelecek, kaygılarını, önerilerini, itirazlarını dile getirecekler. Onlara cevap olmaya çalışacağız, onlardan ilham alacağız varsa verimsiz bir alana hapsolmuş düşünceleri onları aydınlatmaya çalışacağız. Bizim işimiz şimdi başlıyor. DEM aslında ilk defa kendi gerçek işini görmeye başlıyor. Barış ve müzakere partisiydik. Merak eden arkadaşlar TBMM sitesi açıktır, bu parti hangi konuda kanun teklifi vermiş, ağırlık noktaları neler vatandaşlar bakabilir. Şimdi demokratik alan var. Kürt enerjisi şu an toplumun enerjisinin yanına yedeklenmiyordu.
"DUYMADIĞIM BİR MÜRTECİ LAFI KALMIŞTI"
Yasa, anayasa diyoruz. 50 senedir Kürt illerinin anayasası terörle mücadele kanunu. Burada bir kahvede taşkınlık yaparsan, taşkınlık yapma suçuyla kovuşturulursun. Orada bir şey yapharsan terörle mücadele kanunu. Bizim için anayasa cari değildi. Ben daha önce Cumhuriyt'in demokratikleşememesi ile ilgili bir laf söyledim. Mürteci bile ilan ettiler beni. Duymadığım bir o kalmıştı.
"ÇOK NET VE ŞART KİPİ İÇERMEYEN MEKTUP ORTAYA KOYULDU"
Öcalan'ın PKK üzerinde hala ve her zaman güçlü. Gök kubbe altında neresi varsa. Belirleyicidir. Orada bir emir komuta mekanı yok. Orada tartışılıyor bu meseleler. Maaşlı çalışan personel yok. İnsanlar dertleri, itirazları uğruna gelmişler sürecin içine girmişler. Tartışmak ayrı bir şey belirleyici olmak, perspektifini, teorisini oluşturabilmek, güç ve kapasite Öcalan'dadır. Örgüt bunu 24 saat geçmeden çok net, hiçbir şart kipi içermeyen bir mektupla kamuoyuna duyurdu.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ'IN HASTANE ZİYARETİ
Başak Hanım bir rahatsızlık geçirdi, ciddi bir rahatsızlıktı. Bir anlamda yaşamsal bir şeydi. Doktorlar ağır bir operasyona karar verdiler. Bütün mahkumlara tanınmış bir haktır. Bu çerçevede sayın Demirtaş'ın, başkanımızın, avukatları Adalet Bakanlığı'na müracaat ettiler. Ben ve Pervin Hanım sürecin hızlanması için devreye girdik. Sayın Cumhurbaşkanına arz edildi. Duyarlılık gösterdi. O gecenin sabahında 09.00 sularında sayın Demirtaş'ı ameliyatın yapılacağı hastanede hazır ettiler. Ameliyat olana kadar eşi hanımefendiye moral verdi. Biz de Pervin hanımla ikisine moral verdik. Yüksek moralle ameliyata uğurladık. Doktorların hepsine teşekkür ediyorum. Hekimlerin ve o kattaki bütün personel seferber oldu. Hepsine Demirtaş ailesi ve bizler olarak teşekkür ediyoruz. Refakat eden güvenlik görevlileri çok zarif ve duyarlı davrandılar. Ameliyat başarıyla sonuçlandı. Ameliyat sonrası birkaç işlem daha yapılacak. İnanıyor ve güveniyoruz ki, Başak hanım tanıdığımız en güçlü kadın arkadaşlarımızdan, yoldaşlarımızdan birisidir. Bunu da göğüsleyecektir.
"HASTANEDE GÜNDEMİ KONUŞMADIK"
O esnada sayın Bahçeli beni aradı. Sayın Demirtaş'ın eşinin yanına getirildiğini duymuş. Daha önce kendisi ameliyat olduğunda sayın Demirtaş ona bir geçmiş olsun mesajı benim üzerimden iletmişti. Hem kendi geçmiş olsun hem de Selahattin Başkan'ın dileklerini kendisine iletmiştik. Çok mutlu oldu, çok teşekkür etti. Duyunca aradı, çok içten bir kısa sohbet geçti, şifa diledi sayın Bahçeli. Benim telefonumu diafona aldık. Başak hanıma şifalar diledi, Selahattin Bey'e bir ihtiyaç olup olmadığını sorma asaletini gösterdi. Tıbben ve hastane benzeri bir şey. İnşallah iyi günler güzel günler gelsin, sağlığınıza dikkat edin, dedi. Selahattin Bey de aynı şeyleri diledi. Ben ve Pervin hanım, avukatlarla birlikte Başak hanımın sonuçları gelene kadar bekledik. Akşam 10 sularında Selahattin Bey'i tekrar cezaevine uğurladık. Bu insani boyutta. Orada gündemi konuşmayı ne sayın Bahçeli tenezzül eder ne sayın Demirtaş. Sayın Demirtaş süreç başladığında beri cezaevinde ve dışarıda bu çizgideydi. İçimizde en tecrübeli yoldaşlarımızdan birisidir. Süreç boyunca sayın Cumhurbaşkanına, sayın Bahçeli'ye, partimize, Pervin hanım ve bana sürekli avukatları üzerinden öneri, not, uyarıları, dikkat etmemiz gereken şeyleri kendisinden aldık. Sayın Cumhurbaşkanı, sayın Bahçeli ve sayın Öcalan'a mesajları oldu. Onları ilettik, aktardık.
"BARIŞ SÖZKONUSU OLDUĞUNDA BÜYÜK BEDEL ÖDEMİŞ İNSANLAR"
Öyle soylu arkadaşlarımız var ki. Barış sözkonusu olduğunda en büyük bedeli ödemiş insanlar şahsi şeylerini bir kenara bırakıyorlar. Babasını cezaevinde iken kaybetti. 8,5 senedir cezaevi. Annesi trafik kazası geçirdi, ölümden döndü. Kimse bize DEM, HDP, BBP'de siyaset yapacaklara cennet ve ihale vaadetmedi.
"ARTIK ÖNÜMÜZDEKİ 100 YILI KONUŞUYORUZ"
Zamanla olarak, ivme olarak, içtenlik olarak çok sarsıcı ve Türkiye'nin kendi tarihinde bir dönüm noktası oldu. Artık önümüzdeki 100 yılı konuşuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanının irade vermesi, bunlar olmasaydı, bugün sizinle ben konuşsaydık yüzerce bozucu alandan bahsedecektik. Dün de vardı bugün de var. Ama bugün umudumuz ve zeminimiz var.
"KOLKOLA GİRİP BİRBİRİMİZİN UFKUNA BAKACAĞIZ"
Sayın Bahçeli Ahmet Bey'le daha çok hasbıhal ediyorlar. Ahmet Abi pek telefon kullanmıyor, yeğeninin telefon numarasını verdim. Ortada bir sır gizem bir şey yok. Dünya iki hatır bir gönül. Birbirinin hatırını sormak. Aynı güneşin altındayız. Cami cemaatine 'hakkınızı helal edin' deniyor. Bir merhaba hakkı vardır. Halkımız altında bit yeniği aramasın. Bir dönem değişiyor. Birçok anlayış taca çıkacak. Tarafmış gibi düşünmesinler, kolkola girip birbirimizin ufkuna bakacağız. Günler o günler.
AÇILIM SÜRECİ NEDEN BAŞARISIZ OLDU?
Geçen sefer yaslanacağımız bir içtihat yoktu. Dünyanın çatışma sonrası çözüm süreçleri dünyanın en zor işleri. Kitabı yok, ancak elimizde istatistikler var. Barışla finalize olmuş olanların oranı yüzde 16'ıydı. Bu konudaki literatür istatistikler üzerinden oluşturulmuş literatür. Örneğin bu süreç içerisinde taraflarlardan birisi galibiyet ya da mağlubiyet diline gidiyorsa onun başarısı olmuyor. Bu istatistik olgu. Taraflardan biri çok güç temerküz ettiğinde sonu hayırlı olmuyor. Varlığını, onurunu, izzetini iki taraf da kendisine zimmetli saymıyorsa olmuyor. Süreç eşittir kriz demektir. Dünden daha açık dünden daha korunaklı. Çok net bir irade beyanı var. Şart yok diyorum, herkes bunu kendi anladığı gibi yorumlamayı tercih ediyor. Şart yok derken gerek yok anlamına gelmemeli. Bu işin birçok lazımesi var. Kıymetli olan diğer süreçten ayıran yönü bu. Buraya kadar siz ve biz'dik. Bu noktadan sonra hep beraberiz. Başka türlü de olmaz. Kürt sokağının iknası, Türk sokağında geri değil. Sokağı mecaz olarak kullanıyorum. Bilenin bilmeyene borcu var deyip, ortaya döküleceğiz. Bizim anlattıklarımız yeni barış elçileri olacak.
"PAMUK VE ATEŞİ BİRBİRİNDEN UZAK TUTMALIYIZ"
Ben bir barış emekçisiyim. Arkadaşlarım da böyle tarif ediyor. Bizim işimiz pamukla ateşi birbirinden uzak tutmak. Bir araya gelince yanacak çünkü. Gerekirse kendi bedenimizi bariyer yaparız, yaptık. Yananlar oldu bu uğurda. Pamukla ateşi mümkün olduğunca birbirinden uzaklaştıracağız. Kayadan ev pamuktan elbise yapacağız. Herşey kendi amacı ve mecrası için kullanılacak. Devlet homojen bir yapı değil, Markx'a iltihat edersek soyut bir şey. Aslında her gece belli kanallarda sabote ediliyor. Bu çok uzun konuşma. Bir şeyin farkında değilmişiz gibi boş beleş kimse sallanmasın. Bilerek ya da bilmeyerek, cehaletiyle sabote ediyor. Elinde Kürt'e düşmanlıktan başka hüneri olmayan bir sürü vasıfsız bu işin akıldanesi gibi ahkâm kesiyor. Ama bunlara da anlatacağız. Fiilen bu süreci sabote etmek anlamına gelir.
"İTİRAZ DA BİR KATKIDIR"
Bir sürü kayyum ve tutuklama benzeri uygulamalar var. Süreci zorlayan şeyler. Artık bu irade de ortaya çıktığına göre demokratik alan böyle genişleyecek. Şart değildir ama demokratik alanı geliştirmezseniz bu barış neşvü nema bulamayacak. İşi artık bu veçhesinden tartışmaya başlamalıyız. İtiraz da katkıdır. Hello cello itirazı değildir ama bu.
"UFUKTA 1000 YILLIK KARDEŞLİĞİN İHYASI VAR"
Öncelikle dile dikkat edeceğiz. Derdimiz manşet değil maişet şu anda. Çatışma olmayacak, silah devreden çıkacak. Bunu zorlayan şartlar olduğunda bedenimizi, enerjimizi, zekamızı, birikimimizi bunun önüne set olarak çekeceğiz. Bu herkesin vazifesi. Devlet de bu ikna çalışmaları için seferber olmalı. Bakın polemik diliyle konuşmuyorum. Devlet bu rızayı üretmek için elindeki bütün olanakları seferber etmelidir. Biz seferber olmalıyız. Çok ilkesel bir şeyden bahsediyorum, evrensel hiçbir hak herhangi gerekçeyle rehin alınamaz, baskı altında tutulamaz. İnsanların doğuştan sahip olduğu hiçbir şey herhangi bir şeyle alınamaz. Barış akademisyenleri, kanun hükmündeki kararnameler birçok sıkıntılı alanlar var. Bunun toptan çözümü demokratik alanı genişletmek. Örgüt kendisini beyan etti. Elbette belli düşüncelerim var. Spekülasyon alanını görünce bu süreci korumak bizim boynumuzun borcu. Hedefe kilitlenelim, ufka bakalım. Ufukta 1000 yıllık kardeşliğin ihyası var.
"DEREYİ GEÇTİK ÇAYDA BOĞDURTMAYACAĞIZ"
Silah bırakma çağrılarında Türk milliyetçiliği hiçbir zaman bu iradeye katkı sunacak bir pozisyonu tercih etmedi. Bugün onu tercih ediyor. CHP bu kadar net bir katkı durumunda olmadı, bugün var. Temsili gücü yüksek Meclisimiz var. İlkesel olarak barıştan yana olanların şeffaflık talebi, Meclis'te yürütülmesi talebi var. Ve elbirliğiyle. Bilenin bilmeyene borcu var. Ben deneyimimi aktaracağım beriki hünerini aktaracak. Dereyi geçtik, çayda boğdurtmayacağız.
"SOYUTUN ÜZERİNDE GEZİNİP DURAMAYACAĞIMIZ SOMUTTAYIZ"
Önümüzdeki zaman süreçte sayın Cumhurbaşkanı ile yüzyüze değerlendirme, görüşlerimizi aktarma, önerilerini dinleme anlamında belki bir görüşme olacaktır. Herkesin kaygısı, temkinliliği, şüphesi anlaşılabilir. Ne zamana kadar? Düne kadar. Artık soyut bir şey üzerinde gezinip durmayacağımız somutluluğa gedi. Bundan sonra İmralı ziyareti çeşitlenir. Hareket tarzı için gerekli olan altyapı. Bir örnek, silah bırakacaklar, nereye bırakacaklar? Sokağa mı bırakacaklar? Teknik ve hukuki altyapı. Bir kanal İmralı ile açık olacak. Bu konuşuldu. Bir anlamda konuşulmasına gerek yok. Kapalı olması ayıp. Hukuki olarak suç, İslami olarak günahtır bu.
"NE SEÇİM NE ARA SEÇİM NE DE ANAYASA KONUŞULDU"
Bunu bizi dinleyen bütün yurttaşların ferasetine bir cümle ile bırakacağım. Bu kadar Kürt siyasal hareketini izlediniz. Bütün bilinci partimizin seçmenlerinin yaşamsal tecrübelerle edinilmiş. O bilince ulaşabilmek için ağır bedeller ödenmiş, yanılmış, düzeltmiş, yeniden kendini yapılandırmış, bugüne gelmiş. Programımızda yeni bir anayasa talebimiz var. Bu anayasa adı üstünde toplumsal sözleşmedir. İki partinin, iki kişinin, iki kurumun bir araya gelip, Meclis'in yüzde 90'ının bir araya gelip yapmış olması sağlığına delalet değildir. Geri kalan yüzde 5'le de uzlaşmak gerekir. Anayasa apayrı bir konu. Yine şerefimle temin ederek son defa söylüyorum; görüşmelerimizin hiçbirinde ne seçim, ne ara seçim ne anayasa böyle bir şey hiçbir şey konuşulmadı.
"HELALLİK İSTEYENE DAYANIKSIZIM"
Ben sosyalist demokrat bir insanım. Evren başka bir yere gidiyor. Ben zulmün dışında hiçbir şeye direnmem. Zulme ne kadar gücüm yetiyorsa o kadar itiraz ederim. Kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın. Bir ağır hastalık süreci geçirdim, kısmen de geçiriyorum. Hastane servislerinde epey gezdim dolaştım. Çoklu bir sıkıntılı tablom var. Bunlarla boğuşuyorum. Bu menzilin ufak ufak gözükmesi demek. Böyle dönemler muhasebe yapmaya teşvik ediyor ya da uygun zemin oluyor. Hayatı anlamlandırmak, geldim bu kadar oksijeni tükettim, insanlara faydam olabildi mi, üzdüm mü? Ben helallik isteyene dayanıksızım. 'Bu da bana şunu yapmıştı' lafı aklımdan bile geçmez. Bir başkasına yapılan bu kadar cömert değilim. Kendi dairemde kimseye buğzum yok, şekvacı değilim. Anlamlandırdığımı düşünüyorum bu hayatı. Çok başka bir varoluş, muhayyel bir yerden gelmiyorum. Ekonomik, sosyal statü olarak çok farklı bir alanı bırakıp, burada büyük bir gönüllülülkle bir lütuf değil. Ana baba Türkmen bir ailenin evladı olarak burada yoldaşlık ve dayanışma nöbeti tuttum. O güne kadar iyi kötü okuyan, yazan, merak eden birisiyim. Kürt halkının en sıradan insanlarından en yaşlılarına kadar hepsine minnettarım. Hayatta öğrendiğim bilgilerin ve yaşamsal tecrübelerin birçoğunu onlara ve yoldaşlarıma borçluyum. Yarın emri hak vaki olursa gözüm açık gitmem. Yetemediğimiz, yanlışımız, eksiğimiz, noksanımız oldu ama evladım bir de torunum var. Onlar 'bu bizim dedemiz, babamız bizi utandıracak bir şey yaptı mı?' derlerse yapmadım, yapmamaya çalıştım. Meseleyi kavramlara, şartlara sıkıştırmayalım. Bir diken batsa kıyameti koparıyorsun. Bu işi bir bardak çayından bile vazgeçemeyecek olanların ahkam keseceği alan değil. Kendinden geçecek insanların alanı bu.
"HERKESİ TELAŞ ETMEDEN ACELEYE DAVET EDİYORUM"
Zaman zaman dünya görüşümü zorlayan şeyler olduğunda tercihimi barıştan yana koydum. Karınca kararınca hakkım geçmişse anamın ak sütü gibi helal olsun. Bu sürece omuz veren şimdi dar yerlerde nahak yere kalan bütün yoldaşlarımı saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Tanış olalım, tanışmak iyi bir şeydir, bir sürü önyargıyı kırar. Gönülü gönüle indirirsen, aşamayacağın engel yok diye düşünüyorum. Herkesi daha cesur ve telaş etmeden acele etmeye davet ediyorum. Size de çok teşekkür ediyorum.