"Didem Arslan Yılmaz'la Vazgeçme"nin, 6'ncı sezonu başlıyor
SHOW TV'nin milyonları ekran başına kilitleyen programı "Didem Arslan Yılmaz'la Vazgeçme"nin, 6'ıncı sezonu yarın başlıyor. Didem Arslan Yılmaz, yeni sezon öncesi Habertürk'e verdiği röportajda; "Bu yıl da yine tüm Türkiye'nin konuşacağı konular ele alacağız, aynı ivme ve aynı heyecanla çalışacağız. Ben izleyicilerimi çok özledim, umarım onlar da beni özlemiştir. Hasret bitiyor" dedi

Türkiye'nin fenomen programı "Didem Arslan Yılmaz'la Vazgeçme"nin, 6'ncı sezonu, yarından tibaren hafta için her gün saat 15.00'te SHOW TV'de yayınlanacak.
"Çözülmez" denilen şüpheli cinayetlerin çözüldüğü, "Bulunamaz" denilen kayıpların bulunduğu "Didem Arslan Yılmaz'la Vazgeçme", bu sezon da gerçek hayat hikâyeleriyle, birbirinden şaşırtıcı konularla ekranda olacak. Didem Arslan Yılmaz ve ekibi kalplere dokunmaya devam edecek. Yılmaz, yeni sezon öncesi Habertürk'e röportaj verdi.
"Didem Arslan Yılmaz’la Vazgeçme" 6'ncı sezonuna başlayacak. Yeni sezon için nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz? Duygularınızı öğrenebilir miyiz?
Geçtiğimiz sezon, yine birçok başarıya imza attık. Bu sezon da başarıyı daha yükseğe taşımak tabii ki hedefimiz. Başarımızın sırrı; bize başvuranların sorunlarını elimizden geldiğince çözmeye çalışmak, onların hayatlarına dokunmak. Biz bunu yaparken empati kurarak yapıyoruz, onların yerine kendimizi koyuyoruz. Çünkü bu programa başladığımdan bu yana öğrendiğim tek bir şey var: “Benim başıma gelmez” kesinlikle dememek gerekiyor. Çünkü hayat bu ve hayatta nelerle
karşılaşacağımız gerçekten hiç belli değil. Bizim ekip olarak olaylara yaklaşımımız hep böyle oldu. Ben her sezona sanki ilk kez programı yapıyormuşum gibi başlıyorum, aynı heyecan, aynı amatör heyecanla başlıyorum. Çünkü böyle başlamazsam o zaman karşımdaki insanları anlayamam. 5'inci sezonu tamamlar tamamlamaz tabii ki kısa bir tatil yaptık ama bu tatilde bile çalıştık. Gerek geçmiş
konuların fikri takibini yaptık gerek yeni bize müracaat edenlerle ilgili beyin fırtınası yaptık; "Ne yapabiliriz, insanlara nasıl yardımcı olabiliriz?" diye... Şu anda gerçekten çok heyecanlıyım. Benim için bu 6'ncı sezon değil, 1'inci sezon gibi. Cebimde 5 sezonda edindiğim deneyimlerim var tabii ki ama hayatına dokunacağım her insanın ayrı bir heyecanını yaşıyorum şu anda.
Dile kolay tam 5 sezon boyunca izleyiciler büyük bir ilgiyle sizi izledi. Şimdi 6'ncı sezonunuza başlıyorsunuz. Sizce bu ilginin en büyük nedeni nedir?
Tam 1107 bölüm geçirdik, düşünebiliyor musunuz? Bu kadar bölümde milyonlarca kişiyle tanışıyorsunuz. Ben elimden geldiğince herkesle sohbet etmeye, onlara sarılmaya, onların dertlerine birazcık da olsa derman bulmaya çalışıyorum. Ben hissettiklerini ekrana yansıtan biriyim. Hep bunu söylerim zaten: “İzleyicilerim, konuklarım benim misafirim.” Misafirliğe gittiğinizde bir bardak da kırılabilir, bir anda başınıza bir şey gelir, duygularınızı öylece salıverirsiniz. İşte ben o sıcaklıkla yaklaşıyorum, elimde değil, insanım çünkü. İzleyicilerimizin bunu aldığını, beni de artık evlerinden biri olarak kabul ettiklerini düşünüyorum. Ben duygularımı ekran önünde paylaşmaktan asla çekinmiyorum. İzleyicilerimizin bir nevi sesi oluyorum. Kimi zaman bana kızıyorlar, kimi zaman beni takdir ediyorlar; bu benim için en büyük başarı. Yolda beni gördüklerinde içlerinden bir selam verip dertlerini anlatma ihtiyacı doğuruyorlarsa ne mutlu bana.
1000'nin üzerinde canlı yayın... Yılların deneyimi... Buna rağmen programa konu edindiğiniz olaylar arasında sizi en çok hangi tür olaylar şaşırtıyor?
Hep söylüyorum, ben gazeteciyim. Meslek hayatım boyunca birçok olaya gittim, muhabirlik yaptım, Türkiye’nin ve dünyanın gündeminde olan konuklarla stüdyoda programlar yaptım, her türlü konuyu konuştum, izleyicilerimize aktardım ama 'Vazgeçme' programına başladığım günden bu yana “Yok artık” dediğim o kadar konu, o kadar çok itiraf aldım ki... Spesifik bir konu gösteremem. Çünkü bir cinayeti çözmeye çalışırken de, kayıp bir kızımızı bulmaya çalışırken de, aralarında sorun olan bir karı kocaya yardımcı olmaya çalışırken de hem ekran önünde hem de ekrana yansımayan o kadar çok şey görüyor ve öğreniyorsunuz ki... Bu yüzden artık “Yok canım, bu kadar da olmaz” diyemiyorum hiçbir şeye. Dediğim gibi gerçekten hayatta nelerle karşılaşacağımız, nasıl insanlarla karşılaşacağımız hiç belli olmuyor ama tabii ki en çok cinayet konuları etkiliyor. Bir yandan soruşturmayı yürüten savcılarımıza, kolluk kuvvetlerimize yardımcı olmaya çalışıyorsunuz, bir yandan duygularınıza hâkim olmaya çalışıyorsunuz. Ve bir cinayetten bahsediyoruz: Bir can
gitmiş, onu birileri bu dünyadan almış. Nasıl bir psikoloji ile yapabiliyorlar? Bir cinayetin nedenini anlayabilir misiniz? Geçtiğimiz sezonlarda işlediğimiz Mine Kocadağ cinayeti vardı, örneğin güzeller güzeli bir kadın, bir anne... Kocası Mithat Kocadağ şüpheliydi. Ama Mithat o kadar temiz yüzlü biriydi ki biz ekip olarak bile ikiye bölündük: “Yok canım, Mithat karısını öldürmemiştir” diyenler ve “Tam bir katil profili” diyenler oldu. Ama sonuç: Mithat karısını nasıl öldürdüğünü benim gözlerimin
içine baka baka itiraf etti, eşinin cesedinin yerini canlı yayında gösterdi. O çok korkunç bir andı. Bir yandan insan olarak duygularınıza hâkim olmaya çalışıyorsunuz, bir yandan gazeteci kimliğinizin ön planda olması gerektiğini biliyorsunuz. Bunun gibi o kadar çok şey var ki... Narin Güran cinayeti, örneğin. Ben de bir anneyim ve minicik bir çocuk öldürülüyor. Bildikleriniz, ekrana yansıtmadıklarınız var, o da insanı gerçekten çok üzüyor. En çok bir çocuğun kaybı ya da cinayeti beni çok etkiliyor. Tabii ki herkesi etkiliyor ama o soruşturma sırasında öğrendikleriniz, ekrana veremediğiniz detaylar insanı kahrediyor.
Geçtiğimiz sezonu nasıl değerlendirirsiniz? Sizi en çok etkileyen olay/olaylar hangisiydi?
Ispartalı 15 yaşındaki Şükür Türkan’ın 10 yıllık kaybı... Beni çok etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor. Bir kızcağız düşünün daha 15 yaşında, sessiz sakin, kendi halinde kısaca. Kayboluyor ve ne anne ne de baba 10 yıl boyunca kızlarının kaybolduğunu kimseye söylemiyor. Biz hem 4'üncü sezon hem de 5'inci sezonda Şükür Türkan’ın cinayetini konuştuk. Dayı İsmail Türk bir iddiayla programımıza yeniden başvurdu: “Ablam yeğenimi öldürmüş, ben duydum” dedi. Ben bu olayın aydınlatılması için elimden geleni yapmak istediğim için dayının bu iddiasını gündeme getirdik, yeni deliller ortaya çıkarmaya çalıştık. Süren bir soruşturma olduğu için hem savcılarımızın hem de kolluk kuvvetlerimizin yürüttükleri soruşturmaya destek verdiğimizi düşünüyorum. En azından Şükür Türkan Erdem benim sayemde bu dünyadan adı sanı duyulmadan katledilen çocuklardan biri değil artık. Ve ömrüm yettiği sürece ben bu soruşturmanın peşini bırakmayacağım. İşlediğimiz konularda fikri takip benim ince çizgim. Tüm ekibime bu yönde hassas olmaları talimatını verdim. Tüm konularımızın fikri takibini yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Dediğim gibi o kadar çok konu var ki... Etkileyen olaylar derken geçen sezon, örneğin 9 yaşında camdan düşerek hayatını kaybeden bir çocuğumuz vardı. Karşımda gözü yaşlı bir baba, içinde fırtınalar kopuyor çünkü iddiasına göre küçük kızının da hayatı tehlikede. Elinizden geleni yapmaya, onların acılarına ortak olmaya, çözüm bulmaya çalışıyorsunuz ama hep söylerim: ben bu programı yaparken tarafsız olmaya çalışıyorum ama çocuklar ve kadınlar konusunda her zaman tarafım.
Çözülememiş olayları aydınlığa kavuşturmak nasıl bir his?
Önce bir durup düşünüyorsunuz. Çünkü bizim ele aldığımız konular mutlaka kolluğa ya da savcılığa yansımış konular. Aslında insanlar bize geldiklerinde şüphelerini ortaya döküyorlar, o şüpheleri mantığa oturtuyoruz ve “Evet, bu olabilir” diye hareket ediyoruz. Hep şüpheci yaklaşıyoruz kısaca. Bazen çıkmaza girdiğimiz de oluyor tabii ki. Ama bir itiraf ya da şüpheliyi köşeye sıkıştıracak bir ipucu ya da bir tanığa ulaşır ulaşmaz en büyük mutluluk bizim oluyor. Çünkü dediğim gibi bizden yardım isteyen, umutları tükenmiş insanlara umut oluyoruz. Çözülmez denilen bir konuyu aydınlatıyoruz, o zaman dünyalar bizim oluyor. Bu yüzden ben hiçbir konuya “Bu olay aydınlanmaz” diye yaklaşmıyorum. O konuyu gündeme taşımak, o konuyla ilgili hukuki bir ilerleme sağlamak bile olayın çözülmesinden daha da mutlu edebiliyor. Çünkü bize şüphelerle başvuranlar “En azından biri sesimi duydu” diyor.
Programda şahit olduğunuz olaylar sizin günlük hayatınızı nasıl etkiliyor?
İster istemez hep bir şüphecilik oluyor içinizde. Bir kişinin size söylediği bir söz, yaklaşımı mutlaka bir durup sorguluyorsunuz. Mesela bir şey oluyor; “Aynı şunun gibi konuşuyor” ya da “Aynı bunun gibi davranıyor” diye benzetmeler yapabiliyorsunuz. Evet, itiraf ediyorum, daha da çok şüpheci oluyorsunuz ama bu şüphe merakı da doğuruyor tabii ki (Gülüyor) ve bir bakmışsınız ekran arkasında, özel hayatınızda da biraz polis ya da savcı gibi sorgular, delil bulmaya çalışır halde buluyorsunuz kendinizi. (Gülüyor)
Programınızın size edindirdiği en büyük mesleki öğreti ne olmuştur?
Bana bu 5 yıl o kadar çok şey öğretti ki... Öncelikle her şeye daha geniş perspektiften bakmaya başladım. Empati yapmak benim için en öncelikli şey oldu. Gazetecilikte 5N 1K kuralının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördüm. Anlatılanları ortaya koymak, herkesin açısından o olayı anlamaya çalışmak çok önemli. Gazetecilik zaten kendini sürekli geliştirmen gereken bir meslek. Herkesten, her olaydan bir ders almak, bir çıkarım yapmak çok önemli. Ben bu programı yapmaya başladığım günden bu yana çok şey öğrendim ve öğrenmeye de devam ediyorum. Önyargılı olmamak, empati yapmak; bunlar çok önemli.
Umudunu kaybetmiş insanlara bu sezon nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Bana o kadar hayattan yorulmuş, umudunu kaybetmiş insanlar geliyor ki... Çoğu ile ilk kez stüdyoda göz göze geliyorum. Ben göz temasına çok önem veren biriyim. Gözlerine baktığınızda bir insanın ne durumda olduğunu anlayabiliyorsunuz. Bazıları öyle duygu yüklü bakıyor ki neden bana geldiğini sormama gerek bile kalmıyor. Ve hemen sarılıyorum zaten. Sarılmak güzel bir şey, o anda yalnız olmadığını hissediyorlar. İşte ben bunu hissettirmeye çalışıyorum: Asla yalnız değilsiniz, umudunuzu asla yitirmeyin. Bu benim en önemli görevim. O yüzden diyorum ki: “Hiçbir dert çözümsüz değildir.” Ben yanınızdayım, elimden geldiğince derdinize ortak olacak, derdinize çözüm bulmaya çalışacağım. Asla yalnız değilsiniz, ben varım.
Milyonların size güvenmesi, bunca yıldır sizi izlemesi bugün size neler hissettiriyor?
Güven… İşte en önemlisi bu. Ben bunu 5 yıldır sağladığıma inanıyorum. Eğer güven olmazsa hiçbir çözüm de bulunamaz. Sokakta gördüğünüz insanlar bile eğer sizinle dertleşmeye, derdini size açmaya başladıysa işte o zaman diyorum ki; “Tamam, ben kendimi insanlara anlatabilmişim.” Onlar da beni bir dost, bir arkadaş, bir sırdaş olarak görüyorlar. Tarifi inanın imkansız. Keşke daha çok imkanım olsa, herkese kucak açabilsem ama bana verilen imkanlar çerçevesinde ben herkesin yanındayım ve olmaya da devam edeceğim.
Son olarak izleyicilerinize buradan neler söylemek istersiniz?
Heyecanlıyız, çalışmaya çoktan başladık. Bu sezonda da kendilerinden bir şeyler bulacakları, derdine ortak olmak isteyecekleri konuklarımız olacak. Umutların tükenmemesi için elimizden geleni yapacağız. Ben ilk günkü yayınım, bundan 5 yıl önceki yayınım gibi heyecanlıyım ve herkesi bizim yanımızda olmaya davet ediyorum. Kavuşmaya az kaldı; 25 Ağustos’ta ekran karşısına davet ediyorum herkesi. Bu yıl da yine tüm Türkiye’nin konuşacağı konular ele alacağız, aynı ivme ve aynı heyecanla çalışacağız. Ben izleyicilerimi çok özledim, umarım onlar da beni özlemiştir. Hasret bitiyor. Herkese kucak dolusu sevgiler.