Dünya senin etrafında dönmüyor!
Dünya gerçekten bizim etrafımızda mı dönüyor? Benmerkezcilik nedir? Benmerkezcilik, kişinin empatiden yoksun bir şekilde kendi çıkarlarını her şeyin üstünde gördüğü bir eğilim mi? Uta Hess'in "Benmerkezcilik" adlı kitabı bu sorulara cevap arayan kavramsal ve düşünsel bakış açısı sunuyor. Benmerkezciliği derinlemesine ele alarak insan ilişkilerini nasıl da tahrip ettiğini gözler önüne seriyor.

Uta Hess’in ‘Benmerkezcilik’ başlıklı kitabı modern öznenin farklı bir yönünü anlamamız açısından virüs gibi yayılan bir tehlikeye dikkat çekiyor. Benmerkezci eğilimin toplumsal bağları nasıl da yok ettiğinin altını çiziyor. Kitap bireysel özgürlükle benmerkezcilik arasındaki ince çizgiyi de irdeliyor. Benmerkezciliği bir olgu olarak ele alıp, psikolojik ve sosyolojik boyutlarıyla değerlendiriyor. Bu olgu üzerinden toplumda dayanışma ve empati gibi değerlerin nasıl yıprandığını tartışmaya açıyor.
“Benmerkezcilik ne yazık ki her toplumsal tabakada bulunan bir yaşam tavrıdır. Dünyaya kendi burnunun ucundan bakmak ve sonsuza kadar kendi çıkarlarının peşinden koşmak ne yazık ki yoksulların en yoksullarında bile görülmektedir. Benmerkezcilik sınır tanımaz, maalesef utanma sınırlarını da tanımaz. Bu ruh virüsü insanlar arasındaki her türlü ilişki biçimini, hiçbir ayrım yapmadan harap etmektedir.” diyen Hess benmerkezcideki “ben” düşkünlüğünün acıma uyandırıcı bir ambalaj içinde gizlenebileceğini de vurguluyor.
BENMERKEZCİLİK BENCİLLİK MİDİR?
Kitap “bencillik” ve “ego” gibi kavramların anlamsal ayrımına dikkat çekiyor. “Ben” ve “merkez” kavramlarının birleşiminin anlamsal olarak insanın “ben”ini merkeze aldığını belirten Hess, “Bu da ilk bakışta zararsız gibi durmaktadır. İnsanın kendi beninin merkezde olmasında ne kötülük vardır? Nihayetinde her birimiz, başkaları tarafından dikkate alınma ve tanınma gereksinimi içindeyizdir, kimimiz daha az, kimimiz daha çok (…) Benmerkezci bir insan, kendi Ben’ini kendi egosunun merkezi olarak, dünyanın merkezi olarak görür.” diyor.
Egoistin, kendisini değerli görmesinin, diğer insanların gereksinimlerini bilinçli olarak görmezden gelmesine yol açtığını vurgulayan Hess, “Öteki insanların gereksinimlerini dikkate almaz,” diyor. Buna karşılık, benmerkezcinin, diğer insanların gereksinimlerini yadsımadığını ve sömürmek için ise onları “duygusal bir süpermarket” gibi gördüğünü ifade ediyor. Hess şunları söylüyor: “Bu gereksinimleri algılamıyordur bile. Var olmayan bir şey yadsınamaz ki (…) Benmerkezcilik sadece benciliğin artırılışı değil. Onun tehlikeli bir biçimde tersine çevrilişidir: Karşıdaki insan artık bir muhatap değil, ya ayak bağı olan ya da sömürü için bir tür “duygusal süpermarket” işlevi gören bir şey olarak görülür.” Alfred Adler’e göre benmerkezcilik nevrotik bir semptom olup, özünü de “ortaklık duygusunun eksikliği” oluşturuyor. Sosyal psikoloji daha da ileri giderek benmerkezciliği her türlü sosyal topluluğun karşıtı olarak tanımlıyor.
Hess yeni araştırmalara da başvuruyor, benmerkezciliğin adeta soy kütüğüne iniyor: “(…) kendini merkez almanın özünü ‘kendi değerlerini değerler evreniyle eş tutma’ olarak tanımlıyor. Demek ki benmerkezci bir insan kendi ölçütlerinin var olan biricik ölçütler olduğu yanlış inancı içinde yaşar.” Kitap, benmerkezciliğin bencillikten ayrıldığı noktayı belirginleştiriyor. Örneğin, bir bencil kendi görüşlerinin, ölçütlerinin ve hedeflerinin sadece kendisine özgü olduğunu ve yeryüzündeki milyarlarca insanın da kendine özgü görüşleri, ölçütleri ve hedefleri olduğunu çok iyi bilirken bir benmerkezci bunu anlayamaz. Çünkü dünyanın kendi ölçütlerine göre kurulduğunu sanır.
Yazar ayrıca bu olgunun çocuklukta gelişim gösterdiğinin üzerinde de durur: “Benmerkezci evrede küçük çocuğun psişesi tüm izlenimleri ölçebildiği, değerlendirebildiği bir ilk ölçüt edinir: bu ölçüt kendi Ben’idir. Bir çocuk benmerkezci evrede takılıp kalırsa, çevreyi adeta kendi ‘mülkiyeti’ kendi benliğinin bir parçası olarak görecek ve öteki insanların kendilerine özgü istemlerinin, özgür düşüncelerinin, kendi hedeflerinin ya da hatta kendi Benlerinin olduğunu kavrayamayacaktır.” Bu durumda benmerkezci bireyin “sosyal bilinci”, kendisini içinde bulunduğu sosyal topluluğun üyesi olarak algılayamamasına sebep olarak kendisini gerçeğin dışına çıkarır.
BİR ŞEYLER EKSİK Mİ?
Hess, benmerkezci kişinin kendisini dünyanın en önemli insanı olarak gördüğünü söylüyor. Hatta öyle ki kendisini haklı olarak görerek her şeyin kendisine ait olduğunu düşünüyor. Onun zihninde “istiyorum” sözü adeta büyüsel bir özellik barındırdığı söylenebilir: “Benmerkezci istek sonu gelmeyen, kazanılmayan bir oyundur. Hint mitolojisindeki tanrıça Maya, benmerkezciyi tamamen ele geçirmiştir. Şımarık ama yalnız bir çocuk gibi, sahip olmadığı tüm yetenekleri tüketim yoluyla dengelemek ister.” diyor Hess… Benmerkezci ele geçirme hırsı ile çevresini sömürmek için büyük çabalar harcar.
Öte yandan kitap, bu ele geçirme hırsının benmerkezcinin ailesi başta olmak üzere ailesine, birlikte olduğu kişilere hatta en yakın arkadaşlarına da zarar verdiğini anlatıyor. Kitabın bu konuyu işlerken sunduğu analiz, Lacan ve Erich Fromm’un geliştirdiği bazı kavramlar ışığında daha geniş bir anlam dünyası sunabilir. Lacan’ın jouissance kavramı, kişinin kendini tamamlamak adına tatmin arayışına girdiği ve bu haz peşinde sürekli doyumsuz kaldığı bir durumu tanımlar. Benmerkezci birey, kendisini dramatize ederek başkalarından ilgi ve şefkat beklerken geçici bir tatmin yaşasa da, bu haz kalıcı olmaz. Doyumsuzluğu giderme noktasında benmerkezci bireyselliğinin sınırlarını tehlikeli bir biçimde aşar. Benmerkezci aslında bir tatminsizlik döngüsünün içindedir ama farkında değildir.
Fromm’un narsisizm nosyonunu benmerkezci bireyin toplumsal ilişkilerdeki davranışlarını açıklamak için de kullanabiliriz. Narsist bir kişi için sadece kendisi ile ilgili şeyler gerçektir. Fromm’a göre bu durum tam bir yabancılaşma haline karşılık gelir. Diğer insanları yalnızca kendi çıkarlarına hizmet ettikleri sürece “gerçek” olarak algılar. Bu yaklaşımları onların empati yapmalarını engeller. Çevresiyle sağlıklı ilişkiler kuramazlar. Ruhlarında içsel bir huzursuzlukla tatmin arayışının paradoksal bir eğilimi hakimdir. Bu durum benmerkezci bireyin karakteri halini almıştır. Hatta bu durum kendisi ve çevresi ki toplumsal etkileşim iletişimde yıkıcı etkiler gösterir. Aslında empatiden yoksun bir şekilde yaşamı “yaşıyormuş” gibi yaparlar. “Sevmez ama seviyormuş gibi”, “inanmaz ama inanıyormuş gibi” bir yaklaşım sergilerler. Fromm sosyo-ekonomik koşulların da bu kişilik yapısını olduşturduğundan hatta yeniden ürettiğinden bahsederken Hess koşullardan ziyade bu yapıda gelişen özellikleri detaylandırır.
BENMERKEZCİNİN AŞKI
“Korkunç ama gerçek: Bir benmerkezci partnerini önce benmerkezcilik sanatının tüm kurallarını uygulayarak mahverder, sonra onu, hiç kimsesinin böyle mahvolmuş bir insanla yaşayamayacağı gerekçesiyle terk eder.”
Kitabın en ilginç yönlerinden biri de aşk ilişkilerindeki benmerkezciliğin ne tür sonuçlar doğuracağını tartışmasıdır. Daha öncede değindiğimiz gibi Hess’e göre benmerkezciler alınacak bir şeyi gördüler mi inanılmaz çekici olabilirler ve kurbana hele bir aşık olsun, neyi varsa silip süpürürler. “Banka hesabı yetkileri, mülkiyete geçirmeler, mirastaki haklar ve yaşam güvenceleri, uzun süreli sömürünün sadece standart hedefleridir.” diyor Hess…
Onlar için “Sevmez ama seviyormuş gibi yaparlar” değerlendirmesi tam da bu noktada hedeflerine ulaşmada bir stratejidir. Hess, onların küçük çocuklar gibi küsmekten, kıskançlık yaratacak flörtlere girmeye, partnerini terk etme tehditlerinden intihar tehditlerine kadar her türlü yöntemi (şartlara ve işine göre) kullanabileceğini vurgular. Hess bu yöntemlerin sonuçlarını şöyle özetler: 1) Aşık olan partner çok geçmeden benmerkezcinin işgali atında olduğunu anlayacaktır. Tüm düşünceleri, duyguları ve eylem planları zaman içinde ego-vampirin çevresinde dönüyor olacaktır. 2) Bu ilişki evresi ayrıntılar yüzünden tartışma, uygunsuz dramalar ve abartılışmış aşk yeminleri doludur. 3) Duygusal baskılar ile kendisinden isteneni çoğu zaman sadece huzura kavuşmak için vermeler ve aşk kurbanının sıkıcı ve zorlanan yaşamı…
BENMERKEZCİLİĞİN SON DURAĞI: RUHUN ÇÖKERTİLMESİ
Benmerkezci, insani ve toplumsal bağlantıları yıkmasının ve sömürmesinin bedelini sürekli bir hoşnutsuzluk, korkular ve izolasyon biçiminde öder. Çünkü Hess’e göre insan doğası uzun süre yaşam düşmanı davranışlara katlanamaz ve içgüdüsel tepkiler verir. Bu durumda benmerkezcinin aşırı heyecanlı ve anormal davranışları tanınır ve öyle bir göze batar ki, kendine kurban bulmakta zorlanmaya başlar.
Kitap, benmerkezciliğin son aşamasına gelmiş birisinin tutumlarını da anlatır: 1) Yaşam ilkesi: Benden sonra tufan! Ne insanlarla ne de çevreyle ilişkilerinde hiçbir sorumluluk izine rastlanmaz; sahte bir kaygılanma belirtisi bile göstermez. İnsanın çevresindeki her şeyle benmerkezci bir ilişki, sadece aşırı kullanım deyimiyle tanımlanabilir. 2) Son hedefi: Vermeden almak! Benmerkezci artık bir takas yapıyormuş gibi gösterme zahmetine bile katlanamaz. İstediği şeyi kestirmeden, bahaneler göstermeden ister ve artık bir karşılık verme imasında bulunmaz. 3) Tüm olasılıklarla her zaman birinci sırada yer almak! Bir avantaj olasılığı olan ya da bir olanak doğan her yerde, benmerkezci anında hazır ve nazırdır. Artık karmaşık oyunlar oynamaz, hemen birinci kişi olarak ‘Buradayım!’ diye bağırır. İyi bir görünümü, sürekli dolu bir cüzdanı ve ortalamanın üzerinde iyi bir işi zaten güvencelemiştir. Yine de, terfi söz konusu olduğunda hemen yerini alır ve yeni işi kendine ister. Şimdi en önemli sözleri: ‘Ben istiyorum!’dur. Sinsi süslemelerden artık vazgeçmiştir, her basamakta sadece tek bir yer olduğuna, bu yerin de kendine ayrılması gerektiğine inanmıştır.
“Benmerkezcinin keyfi artık sürekli kötüdür, ganimeti toplama anlarında bile hırçınlığını korur. Hoşnutsuzluk ve nedensiz bir saldırganlık, benmerkezcini normal durumu haline gelir. Şimdi izolasyon, ilişkisizlik ve dört bir yandan reddedilmeyle karşı karşıyadır.”
BENMERKEZCİLİKTEN KORUNMANIN YOLLARI
Hess, benmerkezcinin kızmalara, suçlamalara, tatlı tatlı konuşmalara ve insanlık ahlakına davet etmelere karşı bağışıklığının olduğunu ifade ediyor. Çünkü onları gerçekten düşünmeye yöneltecek hiçbir eleştiri olmadığını vurgulayan Hess, “Bir benmerkezci kendini başka insanların yerine koyamaz ve koymak istemez. Böyle yapması onun yaşam karşısındaki tutumuyla çelişecektir (…) Bir alkolik bağımlıdır, bir benmerkezci de kendine bağımlıdır!” diyor.
Peki ne yapılmalı? Hess öncelikle çevremizi ve çevremizdekileri daha bilinçli bir şekilde algılamamız gerektiğini öneriyor. Bu şekilde olayları ve olguları daha iyi şekilde çözümleriz. Farkları daha net bir biçimde görmeye başlarız. İkinci olarak gerçeklikle yüzleşmemiz gerekiyor. Üçüncü olarak yaşamın değerleri üzerine düşünmemiz gerekiyor. Zira neşe, sevgi ve sağlık gibi kalıcı ve manevi değerler aslında diğer insanları daha çok dinlememiz ve anlamamız açısından önemli. Kitap, bunların dışında birçok yöntemi detaylı bir şekilde anlatıyor.
Bireyselleşme temelli benmerkezciliğin sosyal alanda devasa bir yıkım potansiyeli geliştirdiğini ifade eden Hess, bireysel olarak benmerkezciliğe karşı savaşmanın yararlı olduğunu da savunuyor. Bu açıdan kitap güncelliğini korumaya devam ediyor.