Dünyayı bekleyen krizin adı ekonomik resesyon
ABD Başkanı Donald Trump'ın bütün dünyayı kasıp kavuran gümrük vergilerini açıklaması, İsrail Başbakanı Netenyahu ile görüşmesinde verdiği mesajlar, Gazze'den, "değerli arazi" diye söz etmesi, Filistinliler'in göç ettirilmesine Binyamin Netenyahu'nun verdiği destek üçüncü dünya savaşına benzetilen büyük krizin kapıda olduğunu bize gösteriyor. Bu krizin en önemli ayağı ise ekonomik paylaşım mücadelesi olacak. ABD'de başlayacak bir ekonomik resesyonun bütün dünyayı kasıp kavuracağı ifade ediliyor

Bir ülkenin ekonomik faaliyetlerinde en az altı ay süreyle gerileme yaşanması nedeniyle gayri safi yurt içi hasılanın düşmesi, ekonomik faaliyetlerin duraklaması ve bunun doruğa ulaşması anlamına gelen resesyon, 2022 yılının başından bu yana bir tehdit olarak önümüzde duruyor. Küresel ölçekte artan enflasyon ve sıkılaşan finansman koşulları, Ukrayna savaşı, pandemi ve Çin’deki karantinaların hammadde tedarik sıkıntılarına yol açması, büyüme beklentilerinin hızlı şekilde bozulması, küresel seviyede resesyon yaşanacağına ilişkin tahminleri artırdı. Türkiye de bu gelişmelerden bağımsız değil.
Ülkemizde imalat sanayinde üretimini ortaya koyan ISO PMI endeksi üst üste 12 aydır 50 eşik değerinin altında kalarak tehlike sinyalleri veriyor. 2022 Ekim itibarıyla PMI endeksi son 29 ayın en düşük seviyesine ulaşmıştı. PMI endeksi Mart 2025'te bir önceki ay oranı 48.3'ten 47.3'e düştü. Bu, üst üste 12’inci ay negatif okuma ve Ekim 2024'ten bu yana en keskin daralmayı işaret etti.
ABD-ÇİN SAVAŞININ ETKİLERİ
Bir yanda “Çin’e aşırı bağımlı olmayalım” ve “Pekin’le ilişkilerde ticaret uğruna insan haklarını geri plana atlayım” diyen bir Avrupa; diğer yanda “ABD’nin geleceği için Çin’i ticari açıdan yok etmek gerekir” diyen ABD arasında bütün dünya sıkışmış durumda.
Çin’in stratejik sektörlerde yaptığı yatırımlar bütün dünyayı endişeye sevk ediyor. Bu ortamdan Türkiye’nin nasıl etkileneceğine baktığımızda, Çin’in Türkiye’deki yatırımları, toplam doğrudan yabancı sermaye stoğunun binde 6’sını oluşturuyor. Türkiye’deki en büyük ölçekli Çin yatırımları İstanbul Kumport Koyteyner Limanı, Yumurtalık’taki Hunutlu Termik Santrali ve ülkemize yeni giren BYD şirketidir. Çinli otomotiv devi BYD, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Türkiye'de 1 milyar dolar değerinde bir yatırım anlaşması imzaladı. Anlaşma kapsamında, 2026 sonunda üretime başlaması hedeflenen Manisa'da yıllık 150 bin araç kapasiteli bir tesis kurulacak.
Çin’in Türkiye’ye yatırım iştahı giderek artıyor. Kuşak Yol Girişimi kapsamında Çin’le Türkiye ilişkileri daha da geliştiğinde önümüzdeki dönemde daha büyük yatırımların gündeme gelmesi muhtemeldir. Bu nedenli önümüzdeki süreçte Çin’in Türkiye’ye, stratejik sektörlere yapacağı yatırımların, tıpkı ABD’de olduğu gibi ulusal güvenliğe etkisinin değerlendirilmesi kaçınılmazdır.
STRATEJİK SEKTÖRLER
Petrol ve diğer hidrokarbon enerji kaynaklarının kontrolü, ülkelerin uluslararası politikalarını belirleyen en kritik konulardan biridir. Enerji kaynaklarına sahip hükümetler ve milli enerji şirketleri mevcut dünya rezervlerinin yüzde 84’ünü kontrol ediyor. Uluslararası petrol şirketleri dünya rezervlerinin sadece yüzde 16’sına tamamen sahip olma hakkına erişmiş durumda. Üretim açısından milli şirketler, uluslararası özel şirketlere göre üstün konumdadır. Türkiye’nin milli şirketleri TPAO ve BOTAŞ’ın farklı platformlar aracılığıyla ABD’li ve Avrupalı firmalara açılarak özelleştirilmesi sık sık öneriliyor. Bu özelleştirmelerin ülkemizin milli menfaatlerine uymayacağı öngörülüyor. Hatta şirketlerin sermaye yapısının korunması ve ilave yatırımlarla güçlendirilmesi bu süreçte yerinde bir karar olacaktır.
ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN MÜDAHALESİ
Küreselleşme süreci içinde milli bağlılığını yitirmeye başlayan sermaye, ekonomik avantajlarını gözeterek bulunduğu yerin çıkarlarına göre hareket etmeye başlamıştır. Günümüzde uluslararası sermayenin çıkarları ile ulus devletlerin politikaları çatışmaya başlamıştır.
Dünyanın en büyük 20 çok uluslu şirketinin 15’i ABD, 4’ü Avrupa, biri de Japonya kökenlidir. Dünya ticaretinin üçte ikisi ABD, Japonya, İngiltere ve Almanya’nın şirketleri tarafından yapılmaktadır. Afrika kıtasının tamamında sömürgecilik geçmişi bulunan Fransa merkezli çok uluslu enerji şirketi Total’in Afrika’da önemli yatırımları bulunuyor. Türkiye’nin Libya ile kurduğu ilişkiler, doğal olarak Fransa’yı bu coğrafyada rahatsız ediyor.
Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Doğu Akdeniz’deki yetki alanı iddialarına meşruiyet kazandırma gayreti doğrultusunda bölgede uluslararası enerji şirketleri aracılığıyla hidrokarbon çıkarma faaliyetlerinde bulunuyor. Bölgede hukuka aykırı girişimlerine üçüncü aktörleri dâhil ederek yeni taktikler geliştiriyor. Gerginlikten beslenen Rum Kesimi, ortak olduğu şirketlerin ülkeleri üzerinden baskı kurmaya çalışıyor.
Bölgede hidrokarbon arama-sondaj ruhsatlarının AB üyesi İtalya (Eni) ve Fransa (Total) yanı sıra ABD (Chevron), İngiltere (BP), Güney Kore (KOGAS), İsrail (Delek) ve Katar (Qatar Petroleum) şirketlerine verilmesi konusunda Rum Kesimi yoğun bir mücadele veriyor. Yunanistan de benzer bir şekilde Girit Adası çevresindeki hidrokarbon çalışmalarını ABD merkezli şirket (ExxonMobil) ortaklığıyla yürütüyor.
Rum Kesimi ve Yunanistan’ın bu hareketleri karşısında Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip ülke olan Türkiye, deniz yetki alanlarındaki hak ve menfaatlerini kararlı bir şekilde korumaya dönük çabalar sergiliyor. Bu maksatla kıta sahanlığımız içindeki girişimlere izin vermemek üzere Deniz Kuvvetleri unsurlarıyla gereken karşılık veriliyor.
KKTC Bakanlar Kurulu tarafından TPAO’ya ruhsatlandırılan alan ile çakışan, Eni (İtalya), Total (Fransa), KOGAS (Güney Kore) şirketlerinin ruhsat sahibi olduğu üçüncü parselde sondaj faaliyeti icra etmek isteyen Saipem-12000 adlı sondaj gemisi 2018’de Türk donanması tarafından engellendi.
Doğu Akdeniz’de yürütülen sismik araştırma ve sondaj çalışmaları, halihazırda Türk kıta sahanlığı sınırlarıyla çakışan alanlara yönelmese dahi, önümüzdeki süreçte bu alanlara yönelik muhtelif girişimler kararlı şekilde engellenecek.
Avrasya Enterkonnektörü Projesi ve EastMed Boru Hattı Projesi gibi çok uluslu şirketlerin işletmeciliğinde yürütülen uluslararası projelerin Türkiye’nin deniz yetki alanı haklarına aykırı olması durumunda Türkiye elindeki bütün araçları kullanmaktan çekinmeyecektir. Yumuşak güçle birlikte bu sahalarda caydırıcı askeri unsurların da kullanılması kaçınılmaz olabilir.
TEDARİK ZİNCİRİ GÜVENLİĞİ
Olağan dışı durumlarda ihtiyaç duyulabilecek araç, mal ve hizmetlerin özel sektörün imkânlarından da istifa edilmesi suretiyle teminine ilişkin çalışmalar önümüzdeki dönemde kritik önem taşıyacak. Afetler, salgınlar, krizler, göç hareketleri ve savaşlar başta olmak üzere olağan dışı durumlara yönelik olarak çeşitli tedbirler alınması gerekiyor.
SURİYE VE İSRAİL
Sıcak ancak oldukça stratejik bir gelişmeden olan; Türkiye’nin Suriye’de Humus yakınındaki T4 Askeri Havaalanı bölgesinde hava savunma üssü kurma yönündeki girişimleri İsrail tarafından akamete uğratılmak isteniyor. İsrail’in Jerusalem Post gazetesine göre bu havaalanı geçen Çarşamba gecesi İsrail uçakları tarafından vuruldu. İsrail, bu üssün kurulmasının kendisi için bir güvenlik sorunu oluşturduğunu ve buna izin vermeyeceğini Suriye Devlet Başkanı Ahmet El Şara’ya bildirdi. Bu gidişata göre İsrail, Türkiye açısından önemli bir ulusal güvenlik tehdidine dönüşebilir. Suriye’deki gelişmelerin, buradaki yeni yönetimin ve istikrarın tesisinin, toprak bütünlüğünün korunmasının, PYD/SDG’nin durumunun, ülkemizin ulusal güvenliği açısından kritik önemde olduğunun ne kadar kritik olduğunu söylemeye gerek yok herhalde…
Türkiye’de sürdürülmeye çalışılan “Terörsüz Türkiye Projesi”nin iç cephenin güçlendirilmesi kadar dışarıdan gelecek tehdit ve güvenlik sorunlarına karşı durma açısından da önemine dikkat çekmek gerekir…