UN Women'ın Nisan 2025'te paylaştığı bir rapor, iklim değişikliği etkisini artırdıkça kadına yönelik şiddetin de eş zamanlı olarak olumsuz bir şekilde nasıl artacağını gözler önüne serdi.
Raporda yer alan bazı veriler şöyle:
İklim değişikliği yalnızca bir çevre sorunu değil. Her yeni yaz mevsimiyle birlikte etkisini daha da sert biçimde hissettiren bu kriz, toplumsal adaletsizlikleri de büyütüyor. Sadece yaz mevsimi değil elbette, son 50 yılda insan kaynaklı etkisini artıran iklim değişikliğiyle buzullar eriyor, yağışlar daha şiddetli hale geliyor ve sıcaklar daha da bunaltıcı ve yoğun bir şekilde hissediliyor.
İstanbul ve Türkiye'nin birçok şehri geçtiğimiz hafta boyunca yılın en sıcak günlerini yaşadı. Avrupa'nın pek çok kenti de sıcak havalarla mücadele ederken, vatandaşlara gündüz saatlerinde dışarı çıkmamaları konusunda uyarılar yapılıyor, çalışma saatleri ve koşulları buna göre şekillendiriliyor.
Ancak mesele yalnızca sıcaklık değil. Bu kriz hepimizi etkilese de, herkesi eşit biçimde etkilemiyor. Dünya Bankası'nın 8 Mart 2025'te yayımladığı rapor, tam cinsiyet eşitliğine ulaşmamız için 134 yıla ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik iklim krizinde de kadınlar eşit koşullarda değil, aynı raporlar, iklim krizinin de kadınları daha fazla etkilediğini net biçimde gösteriyor.
İklim krizinin beraberinde getirdiği ekstrem hava koşulları hepimizi etkilerken, kadınları ve kız çocuklarını daha da derinden etkiliyor. Kadınlar ve kız çocukları, iklim değişikliğinin orantısız etkilerine maruz kalıyor; bunun başlıca nedeni, dünya genelindeki yoksul nüfusun çoğunluğunu kadınların oluşturması ve geçimlerini büyük ölçüde yerel doğal kaynaklara dayandırmaları.
Çünkü dünya genelinde yoksul nüfusun büyük çoğunluğunu hala kadınlar oluşturuyor. Kadınlar geçimlerini genellikle doğayla doğrudan ilişkili alanlardan sağlıyor: tarım, su, yakacak odun temini gibi.
Kuraklık, sel ve sıcak hava dalgaları; en çok kırsal bölgelerde yaşayan, temel yaşam kaynaklarına erişimi sınırlı olan kadınları etkiliyor.
Bu durum, iklim krizinin mevcut çatışmaları, eşitsizlikleri ve kırılganlıkları artırmasıyla birlikte, kadınları toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı daha savunmasız hale getiriyor.
Ekstrem hava olayları yaşandığında, kadınlar ve çocuklar erkeklere kıyasla 14 kat daha fazla ölüm riskiyle karşı karşıya kalıyor. Bu durum genellikle bilgiye sınırlı erişim, kısıtlı hareket kabiliyeti, karar alma süreçlerinden dışlanma ve kaynak yetersizliğinden kaynaklanıyor.
Bir diğer kritik bilgi de şu: İklim değişikliğinin etkileri nedeniyle yerinden edilen her 5 kişiden 4'ü kadın veya kız çocuğu.
Gender Snapshot 2024 raporuna göre, 2050 yılına kadar iklim değişikliği 158 milyon kadını ve kız çocuğunu yoksulluğa sürükleyebilir (bu sayı erkek ve erkek çocuklarından 16 milyon fazla). Günümüzde bile kadınlar arasında açlık ve gıda güvencesizliği yaşayanların sayısı erkeklere göre 47,8 milyon daha fazla.
Spotlight Initiative'in Nisan 2025 yılında paylaştığı rapora göre, 2100 yılına kadar her 10 aile içi şiddet vakasından biri iklim değişikliğiyle bağlantılı olacak. Rapor, iklim değişikliğinin direkt şiddet yaratmadığını ancak zaten kırılgan olan şartların kadınların yaşadığı eşitsizlikleri daha da derinleştireceğini ortaya koydu.
Rapora göre, iklim değişikliği; yoksulluk, göç, işsizlik, gıda ve su güvencesizliği gibi faktörleri artırarak stresi, kırılganlığı ve eşitsizliği körükleyecek ve bu koşullar, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin baskın olduğu toplumlarda şiddet için "uygun zemin" yaratacak.
Araştırmalar her 1°C sıcaklık artışının, aile içi şiddet oranlarını ortalama yüzde 4,7 artırdığını gösteriyor. Isınan bir dünyada, bu etki kümülatif olacak. Özellikle kuraklık, sel ve fırtına gibi afetlerin sıklığı arttıkça hem kaynaklara erişim azalacak hem de ev içi gerilimler artacak.
İklim krizinin etkileri, zaten kırılgan ve çatışmalı bölgelerde sosyal, siyasi ve ekonomik gerginlikleri artırıyor.
Kırsal bölgelerde yaşanan uzun süreli kuraklık ya da yıkıcı bir sel, tarımsal üretimi ve dolayısıyla geçim kaynaklarını ve temiz suya erişimi yok edebilir. Bu tür olaylar, mevcut siyasi istikrarsızlıkların olduğu bölgelerde krizi tetikleyebilir.
Araştırmalar, bu tür iklim kaynaklı çatışmalardan sonra yaşanan yoksulluğun ve istikrarsızlığın; cinsel şiddet, insan kaçakçılığı ve çocuk evlilikleri gibi durumları artırdığını gösteriyor.
İklim değişikliği, ayrıca hamile kadınlar ve bebekler için de ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Özellikle doğal afetlerin ve çatışmaların sağlık hizmetlerine erişimi engellediği durumlarda bu etki artıyor.
Araştırmalar, aşırı sıcakların ölü doğum oranlarını artırdığını ve sıtma, dang humması ve Zika virüsü gibi hastalıkların artan sıcaklıklarla yayıldığını gösteriyor.