Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Geçen gün İran portallarından haber düştü, su sıkıntısı yüzünden Tahran’da umumi tuvaletler kapatılmış. Zamanında Tahran’da seçim izlerken hep sokaklardaydım, pek tuvalet gördüğümü hatırlamıyorum ama sayıları 20 bini buluyormuş. Kuraklık nedeniyle ülke çapında baraj göllerinde su seviyesi yüzde 10’un altına düşmüş, bazı bölgelerde 48 saatlik su kesintileri yapılıyormuş, elektrik kesintisi uygulandığı için 40-50 derece sıcaklıkta günler klimasız geçiyormuş. Enerji krizi nedeniyle bazı fabrikalar kapanmış, ülkede üretim kapasitesi düşmüştü. Geniş çaplı işten çıkarma dalgası gelebilir.

        Tahran’da sadece umumi tuvaletler kapatılsa yine iyi, ileride 15 milyon nüfuslu başkentin kapatılması bile gündemde. Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, “doğal felaket” nedeniyle Tahran’da hiç su kalmadığını, durumun çok ciddi olduğunu, başkentin taşınması ihtimalinin göz ardı edilemeyeceğini açıkladı. Su tasarrufu amacıyla cumartesi günleri devlet daireleri ve okullar kapalı. Hazar kıyılarında su sorunu olmadığı için başkentten kuzeye göç başlamış. Sonbahar yağmurları başlayana kadar memlekette damla su umudu yok.

        Mesud Pezeşkiyan
        Mesud Pezeşkiyan

        Susuzluk yüzünden kentlerde huzursuzluğun arttığına dair haberler geliyor, sosyal medyada susuzluktan şikayet edenler sorunu kötü yönetime bağlıyor. İran’ın nüfusu 90 milyon, yıllık su tüketimi 100 milyar metreküp. Türkiye’nin nüfusu da hemen hemen yakın ama yıllık tüketim 54 milyar metreküp. İran’da tatlı suyun yüzde 90’ı tarıma gidiyor ama ülke topraklarının sadece yüzde 12’sinde tarımsal faaliyet yürütülüyor. Aşırı kaçak kullanım yüzünden yeraltı suları neredeyse tükendi.

        TALİBAN’LA SU DALAŞI

        Pezeşkiyan’ın doğal felaket dediği, iklim krizinin beklenen sonucu. Fakat komşu Afganistan’da da kuraklık çekiliyor olması ve Taliban rejiminin su kaynakları üzerinde hakimiyet kurma hamlesi beklenmeyen tehlikeli sonuçlara yol açabilir; çatışma gibi. Nitekim iki yıl önce, yine su kıtlığında Afganistan’ın Helmend Nehri’ndeki yukarı havza baraj projesi yüzünden İran ile sınırda çatışma çıkmış, iki taraf da kayıplar vermişti.

        Şimdi de İran’ın ikinci büyük kenti Meşhed’i besleyen Hari Nehri üzerinde inşa edilen barajın devreye girmesi üzerine Tahran’dan şiddetli tepki geldi, baraj projelerinin “düşmanca” eylemler olduğu bildirildi.

        Sadece İran değil, Pakistan, Türkmenistan ve Özbekistan ile Tacikistan’ın da Afganistan ile sınır aşan suları paylaşımı söz konusu. Taliban’ın 2021’de yönetimi ele geçirmesinden sonra komşu ülkelere akan nehirler üzerinde başlattığı baraj ve kanal projeleri nedeniyle alarm verdiler. Afganistan’ın Kunar Nehri üzerinde planladığı baraj inşaatları nedeniyle suyu kısıtlanacak Pakistan diken üstünde.

        Taliban’ın tarım sektörünü geliştirmeyi hedefleyen 285 kilometrelik Kuştepe Su Kanalı Projesi alarmın can damarını oluşturuyor. Proje bitince, Afganistan’ın kuraklık çeken kuzey bölgelerinde 600 bin hektarlık alan sulanacak, böylece ülkenin gıda güvenliği sağlanacak. Hatta komşulara ihracat planlıyorlar ama komşuları da besleyen Amu Derya’nın akışı yüzde 30’a varan oranda yön değiştirecek. Türkmenistan ve Özbekistan hidroelektrik santrallerinin işletimi ve tarım alanlarının sulanmasında Amu Derya’ya bağımlı. İklim krizinin etkisi altındayken suyun azalması Orta Asya’da gerilimli bir domino etkisi yaratacak.

        ARAL GÖLÜ’NÜN TABUTUNA SON ÇİVİ

        Amu Derya’da rejim değişikliği Türkmenistan ve Özbekistan’da istihdam ve refahı etkilediği gibi göç ve sınır çatışması gibi sonuçları ve ayrıca Kazakistan’a yansımaları olacak. Çünkü her iki ülke yukarı havza tarımı için Siri Derya’dan daha fazla su almaya başlayacaklar, Kazakistan’a akış yüzde 40 oranında azalacak ve bölgede su dengesi tamamen değişecek. Amu Derya ve Siri Derya birlikte Aral Gölü’nü beslediği için, su kaynağı yönetimi uzmanlarına göre zaten ekolojik yıkıma uğramış Aral’ın tabutuna son çivi çakılmış olacak.

        Ancak aynı uzmanlara göre Orta Asya ülkelerinin ekosistemlerini koruması için enerji ve gıda kaynaklarını Kabil’le paylaşmaları gerekiyor, çünkü Afganistan’daki susuzlukta eski Sovyet cumhuriyetlerinin payı var. 1992 tarihli sınır ötesi sular protokolü ve BM’nin Uluslararası Sınır Aşan Sular Konvansiyonu Orta Asya’da su paylaşımını düzenliyor, ancak Taliban tanınmadığı için Afganistan bu anlaşmalara taraf değil.

        İNDUS’TA HİDROTERÖRİZM

        Uluslararası anlaşmalara taraf olmak su gerilimini engellemiyor. Geçen mayıs ayında çatışan iki nükleer güç, Hindistan ile Pakistan arasındaki su tansiyonu tehlikeli boyutta.

        İki ülke 1947’de İngiltere’den bağımsızlığını kazandıktan sonra su paylaşımı 1960 tarihli İndus Suları Anlaşması’yla düzenlenmişti. Hindistan’dan doğan üç nehirden Pakistan’a yüzde 80 su akışını garantiye alıyordu. Ancak, nisan ayında Hindistan’ın kontrolündeki Cammu Keşmir’de 26 turistin öldüğü terör saldırısı sonrası Yeni Delhi anlaşmayı tek taraflı olarak askıya aldı.

        Pakistan, Viyana Konvansiyonu’na atıfla “Yürürlükteki her anlaşma tarafları bağlar, taraflar anlaşmayı icra etmeme gerekçesi olarak iç hukuk hükümlerine başvuramaz” diyor ve Hindistan’ı “hidroterör” uygulamakla suçluyor.

        Yeni Delhi ise ateşkese rağmen İndus Anlaşması’na asla uymayacaklarını ve Pakistan’a akan suyu baraj ve kanallarla iç kullanıma yönlendireceklerini söylüyor; İçişleri Bakanı Amit Şah, “Racistan’a akan suyu, kanal inşa ederek alacağız. Pakistan haksız yere aldığı sudan mahrum kalacak” diyor. Pakistan’ın güçlü adamı Genelkurmay Başkanı Asım Münir ise “Bekliyoruz, Hindistan barajı yapsın, on füzeyle yok ederiz. İndus Nehri Hindistan’ın aile mülkü değildir. Allaha şükür, füze sıkıntısı çekmiyoruz” diye karşılık veriyor.

        “Hidroterör” kavramı bugüne kadar su kaynaklarına saldırı ve engellemeler nedeniyle DEAŞ ve Yemen’deki Husiler için kullanılmıştı; ilk kez bir devlet suçlamaya maruz kalıyor.