İsrail’in Katar’da konuşlu Hamas müzakere heyetine saldırısı, Gazze’de ateşkes ve rehine takasını tehlikeye mi soktu; yoksa amaç tam da bu muydu?
Bütün göstergeler ikinci ihtimalden yana. Netanyahu ve kabinedeki ultra sağcı avenesi, Gazze’nin tamamını işgal için ateşkes kapısını kapatacak uluslararası hukuka aykırı bir eyleme daha girişirken, Katar’ın deyişiyle “devlet terörü” uygularken, sağ kaldığı tahmin edilen 20 kadar rehineyi de gözden çıkardı. Çünkü Gazze’de “mutlak zafer” vaat eden Netanyahu, Hamas’la herhangi bir pazarlığa girmeden diz çöktürmek istiyor. Bırakın mezalim yaşayan Filistinlileri, kendi vatandaşı rehinelerin akıbetiyle de ilgilenmiyor. Zayıflamış olsa da halen savaşan Hamas’ın topyekûn imhası için müzakerelerin sekteye uğraması gerekiyordu.
Doha’ya hava saldırısından saatler önce İsrail ordusu Gazze Kenti’nin boşaltılması için Filistinlilere havadan talimat yağdırmıştı. Bu da tesadüf olamazdı.
İsrail ordusu, enkaza dönmemiş binaları uçurarak Gazze'de ilerliyorNitekim bombardımanın akabinde Katar arabuluculuktan çekildiğini açıkladı. Böylelikle Katar’ın Gazze’nin geleceğinde sınırlı söz sahibi olması için de ön aldı İsrail. Girişilen eylem, Katar’ın hem Batı’nın partneri olup, hem de Hamas liderliğini ağırlamasına yönelik bir sabotajdı. Doha her ne kadar saldırıyı “korkakça bir eylem” diye nitelese de, sert misilleme yönünde bir üsluba başvurmadı. Başbakan Muhammed bin Abdulrahman “Karşılık vermek üzere gerekli önlemleri alacağız” demekle yetindi. Taraflardan biri saldırıya uğradığı için müzakerelerin mevcut haliyle devam edemeyeceğini, ancak Gazze’de diplomatik çözüm için çabalarını sürdüreceklerini söyledi.
Başbakanın verdiği bilgiye göre İsrail, Katar hava savunma sistemlerince tespit edilemeyen silahlar kullanmıştı.
İsrailli savunma muhabirlerinin yazdığına göre saldırı aylar öncesinden planlanmıştı. Hamas liderliği ise Doha’da rahat ve güvenli hareket ediyordu. ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük üssünün bulunduğu Katar’ın vurulması düşünülemezdi. Rehine takasıyla ilgili yeni ABD önerisini görüşmek üzere toplandıkları an, İsrail’in saldırıya geçmek için beklediği an oldu.
Hedef Hamas’ın Katar’daki en rütbeli figürü, müzakereleri de yürüten şefi Halil el-Hayya’yı öldürmek miydi? Hayya halen hayatta olduğuna göre ıskalamış mıydı? İsmail Haniye ve Yahya Sinvar’ın akıbetinden kurtulmuş muydu? Gerçi saldırıda oğlunu kaybettiği bildiriliyor. Toplantıda, Sinvar’ın yerine gelen siyasi büro şefi Halid Meşal’in de olduğu da iddia edildi, sonra yalanlandı. Meşal, 1997’de İsrail’in suikast girişiminden kurtulmuştu. Mossad ajanları Ürdün’ün başkenti Amman’da kulağına zehir zerk etmiş, ancak ajanlar deşifre olunca İsrail panzehir göndermek zorunda kalmış ve Meşal sağ çıkmıştı.
Hamas’ın ağır kayıp vermediği tabloda, İsrail’in öncelikli hedefi infazdan ziyade müzakere sürecini baltalamak üzere Katar’a mesaj vermek gibi görünüyor. Peki ABD’ye rağmen mi? Meselenin o kısmı biraz karışık.
BEYAZ SARAY’DA HATLAR KARIŞTI
Saldırı sonrası ilk izlenim, İsrail’in Trump desteğini arkasına aldığı, ya da en azından desteğinden emin olduğu şeklindeydi. İsrail medyası ordu yetkililerine dayanarak, Trump’ın önceden bilgi sahibi olduğunu ve yeşil ışık yaktığını haber verdi. Netanyahu ise X mesajında, İsrail’in inisiyatif alarak tamamen bağımsız hareket edip, bütün sorumluluğu üstlendiğini yazdı. Acaba aralarında anlaşmış, “Ne yaparsan yap ama ABD’yi karıştırma” mı demişti Trump. Aslında Trump’ın retoriği İsrail operasyonuyla paralellik taşıyordu. Daha iki gün önce, rehine anlaşmasıyla ilgili şartlarını kabul etmesi için “Hamas’a son uyarım” diyerek kendi platformu Truth Social’dan mesaj yollamıştı.
ABD’nin bölgedeki en büyük üssü Katar’da olabilir, Trump kısa süre önce Körfez ziyaretinde bulunmuş ve Katar yönetimince jumbo jet hediye edilmiş olabilir. Ama demek ki, bunlar ABD başkanının Katar’dan yana olmasını gerektirmiyordu. İlk düşünceler bu yöndeydi.
Fakat Beyaz Saray’dan sert tepki geldi. Sözcü Karoline Leavitt’in açıklamasına göre “Trump yönetimi, ‘maalesef’ Doha’yı hedef alan saldırıdan o sabah haberdar olmuştu. ABD’nin yakın müttefiki egemen bir devlet olup, barışın tesisi için cesurca risk alan Katar’ın bombalanması, İsrail veya Amerika’yı hedeflerine ulaştırmazdı.” Yönetim, yaklaşmakta olan saldırıyı Katar’a haber vermişti.
Trump’ın sosyal medya paylaşımı ise farklı tondaydı; ABD ordusundan haberi alır almaz, Katar’ı bilgilendirmesi için özel temsilcisi Steve Witkoff’a talimat vermiş, Witkoff uyarıyı iletmiş, ancak saldırıyı durdurmak için geç kalınmıştı. Saldırı mahalli nedeniyle kendini kötü hissettiğini söyleyen Trump, Katar emiriyle konuşmuş ve topraklarınızda artık böyle şeyler olmayacak diye güvence vermişti.
Katar başbakanına göre ise ABD’nin uyarısı bombardımandan on dakika sonra gelmişti.
KÖRFEZ’DE GÜVENLİK KAYGISI
Trump’ın Katar’a verdiği güvence ne kadar etkili olur, tartışmalı. Yıllardır ABD’nin güvenlik garantilerine dayanan Körfez ülkeleri, hareketleri öngörülemeyen bir başkanın elinde güvenliklerinin tehlikede olduğunu düşünebilirler.
Nitekim, görece İsrail’le dost ve Hamas’a uzak oldukları halde Doha saldırısına tepki gösterdiler. BAE devlet başkanının danışmanı Enver Gargaş X’te “İsrail’in sinsi saldırısını” kınayarak açık ve net yazdı: “Körfez'deki Arap devletlerinin güvenliği vazgeçilmezdir. Bütün kalbimiz ve ruhumuzla kardeş ülke Katar’ın yanındayız.” Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Salman da saldırıyı “Suç teşkil eden bir eylem ve uluslararası hukuk ve normların açık ihlali” diyerek kınadı.
Şimdi İsrail, Trump’ı - eğer samimiyse - kızdırmak pahasına soykırımcı hedefine bir adım daha yaklaşmış görünüyor. İsrail ordusu haftalardır doğudan ve kuzeyden Gazze merkeze doğru ilerliyor, binaları havaya uçuruyor. Ordunun havadan tahliye broşürleri attığı Gazze Kenti’nin batı ve güney kesimlerinde 800 bin Filistinlinin bulunduğu tahmin ediliyor, on binlercesi ise geçtiğimiz günlerde yaklaşmakta olan kıyımdan kaçmak zorunda kaldı.
Netanyahu Doha bombardımanıyla verdiği mesaj doğrultusunda Hamas müzakere etmesin, direkt silahları bıraksın, rehineleri de teslim etsin planını kuruyor. Ama Hamas aniden buharlaşmayacak. Böylece Gazze Kenti’nin teslim alınıp, imha ve işgali başlayabilecek. İsrail ordusu kara operasyonuna karşı çıkmış, ancak kabinenin ultra sağcı elemanları ısrarla onaylatmıştı. En radikal dinci Maliye Bakanı Bezalel Smotriç, “Ateş Zirvesi” adı verilen Doha operasyonunu X’te bayram havasında kutladı; “Çok doğru bir karar. İsrail ordusu ve Şin Bet mükemmel icra etti. İyi şeyler yapmak için tanrı bize güç veriyor” yazdı. Başka kutlayanlar, hatta 1972 Münih Olimpiyatları’nda İsrailli sporcuların öldürülmesine misilleme infazlarıyla kıyaslayanlar vardı.
Doha müzakereleriyle serbest kalması muhtemel rehineleri ise düşünen yoktu. Bombardıman haberi sonrası bir rehine annesi X’te şöyle yazıyordu: “An itibariyle Başbakan (Netanyahu) benim Matan’ımı öldürmüş, kaderine mührü vurmuş olabilir.”