Sigmund Freud vakayı bilse, bayılırdı. Dönem, 1900’lerin başı. Hukuk doktorasını henüz tamamlamış, ailenin kasaplık ve etperestlik geleneğine direnişle 20’li yaşlarda vejetaryen olmuş bir genç. Sofrada, et iştahı yüksek peder beyin asabını bozmak pahasına, sebze-bakliyat-hububat her lokmayı 42 kere çiğniyor. Belli ki biraz anoreksiyadan musdarip, boy 1.81 ama kilo 61. Asi gencin adı Franz. Asi, çünkü dönem itibariyle vejetaryen olmak bir nevi başkaldırı. Sıska oğlunun ne yediğini ve lokmaları ağzında gevelemesini görmemek için sofrada göz hizasında gazete tutmak zorunda kalan otoriter babanın adı Hermann Kafka.
Franz Kafka’nın yemekle ilişkisinin gerilimli olduğuna dair satırlara dökülmüş çokça yaşanmışlık mevcut. Aşklarını yazışarak sürdürdüğü hayatı boyunca, ilk nişanlısı Felice’ye Mektuplar’ında, sonra Milena’ya Mektuplar’ında, günlüklerinde ve elbette tüberkulozdan ölümüne yakın zamanlarda yazdığı “Ein Hungerkünstler” öyküsünde; açlığı, daha doğru deyişle açlıktan ölüme yürüyüşünü panayır eğlencesi olarak sunan, ancak ahalinin ilgisi azalınca unutuluşun acılarıyla kıvranan “Açlık Sanatçısı”nın varoluşçu öyküsünde o yaşanmışlığı bulmak mümkün. Hikayenin kahramanı aynı Kafka gibi mazohistçe kendini yiyip bitirir, sonunda açlık çekmekten hiç rahatsızlık duymadığını, çünkü tadını sevdiği yemeği bulamadığını söyler.
Kafka’nın beden algısıyla ilgili problemi, Z kuşağını andıracak kıvamda. Obsesif bir beden kültü geliştirdiği mektuplarından, günlüğünden anlaşılıyor. Satırlar boyu yediklerini anlatıyor; Felice’ye yazıyor: “Akşam yemeğinde yoğurt, kuruyemiş, hurma, incir, üzüm, muz, portakal yedim. Beni bunlardan daha fazla heyecanlandıran hiçbir yiyecek yok…” Felice’yle ilişkisinde olduğu gibi gelgitli bir ruh hali. Akşam yedikleriyle coşuyor ama bir yandan da günlüğüne “normal bir şeymiş gibi sol eliyle yemek yemenin nasıl bir zül olduğu” notunu düşüyor. İlişkinin sancılı gelgitlerini Felice Bauer’in muhafaza ettiği mektuplarından öğreniyoruz ama Felice’nin sitemlerini bilemiyoruz, mektupları saklanmamış!
Dönemin fitness influencer’ı sayılabilecek Danimarkalı bestseller yazarı Jorgen Peter Müller’in öğretisiyle pencere önünde çıplak cimnastik yapması; Amerikalı reformist beslenme gurusu Horace Fletcher’in ön sindirim amaçlı uzun uzun çiğneme düsturundan feyz alarak, lokmaları 42 kez çiğnemeden yutmaması, Kafka’nın vücuduna dönük nefrete yakın eleştirel bakış açısıyla ilgili. “Vücudum ve bu vücudun geleceğiyle ilgili çaresizlik ve umutsuzluk içindeyim ki” yazıyor günlüğüne. Anoreksiyanın izleri.
“ONUN KESTİĞİ KADAR AZ ET YEMELİYİM”
Kafka’nın yemekle imtihanından söz açılmasının nedeni, piyasaya yeni çıkan bir kitap: Kafka’nın Yemek Kitabı veya tam adıyla “544 Tarifle Franz Kafka’nın vejetaryen Dönüşümü”. Edebiyat eleştirmeni Denis Scheck ve doktor Eva Gritzmann’ın yayınladığı kitap, Kafka’nın 132 yıl önce yediği etsiz, sade ve bugünün sağlık reçetelerinde liste başı olabilecek türde, şaşırtıcı derecede sofistike kombinasyonlarla hazırlanmış tabakları içeriyor.
Kitap, tesadüf eseri bir evreka’yla ortaya çıkıyor. Reiner Stach’ın üç ciltlik Kafka biyografisinde, “yazarın bir vejetaryen yemek kitabı bulunduğuna” dair notu gören Scheck ve Gritzmann antika sahafları üzerinden eserin peşine düşüyor ve buluyorlar; 1893 basımı kitaptaki reçeteler bir sanatoryumun ahçıbaşına ait…
Hukuk sınavını başarıyla verince ailesi ödül olarak iki haftalığına Dresden’deki Dr. Lahmann’ın sanatoryumuna yolluyor Franz’ı. Sanatoryum hastalıklarla ilgili bir mekan değil, ünlü ve zengin elitlerin müdavimi olduğu bir welness oteli. Spa misafirleri, dönemin yaşam tarzı reform hareketinin ruhuna uygun vejetaryen mönülerle ağırlanıyor. 19’uncu yüzyıl ortalarından itibaren vejetaryenlik, sanayileşme ve yabancılaşmaya karşı tepki olarak gelişen toplumsal bir niş hareket. Sanatoryumda, natüropati, sabah cimnastiği, odun kesme, kum kürekleme gibi aktiviteler mevcut. Yemekler, sanatoryumun baş ahçısı Elise Starker’ın eseri. Ayrılan her misafire Starker’ın hijyenik yemekler kitabı hediye ediliyor ki, hayatlarına aynı vejetaryen diyetle devam edebilsinler.
Kafka da sanatoryumdan o kitapla ayrılıyor ve Prag’a dönüşünde annesine veriyor, o da evin ahçısına iletiyor, oğlu bundan böyle bu yemekleri yiyecek, başka gıda almayacak. Hele et, asla!
Kafka, babası Hermann ile çatışmalı ilişkisinde beslenmeyi, isabet şansı en yüksek silah olarak keşfetmişti. Vejetaryen diyet sadece sağlık amaçlı değil, aynı zamanda ailesiyle savaşında bir araçtı. Felice’ye bir mektubunda, “Babam akşam yemeklerinde aylarca yüzünü gazeteyle gizlemek zorunda kaldı” diye yazıyor, bundan zevk aldığını açık ederek.
Milena’ya Mektuplar’da not düştüğü vurucu cümle hayatının anlamına dönük keskin bir dışavurumdu. Büyükbabasının bir kasap, Yahudi bir kasap olduğunu şöyle dile getiriyordu: “Onun kestiği kadar miktarda az et yemeliyim. Büyükbabam çok fazla günah işledi ve şimdi ben daha az et yiyerek dengeyi bulmalıyım.” Fikrinde bir nevi karma adaleti şekillenmişti.
Hayatının büyük bölümünü aile evinde geçiren Kafka, ileride babasına mektubunda sitemlerini yazıya döküyor: “Sen, o şiddetli açlığınla herşeyi hızlıca, sıcak ve büyük ısırıklarla yemeye tutkulu olduğun için masadaki çocuk da acele ediyordu, ara ara uyarılarla bozulan kasvetli bir sessizlik hakimdi masada.”
Kafka 1917’de ilk tüberküloz teşhisinden çok önce, mide ve sindirim sorunları nedeniyle sanatoryumun müdavimi olmuştu. Artık başka bir bedenin özlemini çekiyordu. En yakın arkadaşı Max Brod’a 1912’de yazdığı mektubunda açık ediyordu: “Benim asıl problemim çok fazla yemek yemem. Kendimi sosis gibi tıka basa dolduruyorum, çimenlerde yuvarlanıyorum ve güneşte şişiyorum. Kendimi önce şişmanlatıp sonra şifa aramak gibi aptalca bir fikre saplanmış durumdayım, sanki ikincisi veya sadece birincisi mümkünmüş gibi.”
Annesi Julie Kafka, Felice Bauer’e yazdığı mektupta oğlunun çok az uyuyup az yemesinden duyduğu endişeyi dile getiriyor, “Tanrı saklasın, geç kalmış olmamızdan korkuyorum” diyordu. Max Brod ise arkadaşına “Sen ne istersen onu pişiriyorlar ama çok yanlış. Seni, iraden hilafına beslemeleri gerekiyor. Franz şişmanlaman lazım, anla artık!” diye yazarak, doğal şifa yolları ve reform mutfağı yerine bir hekime başvurmasını salık veriyordu.
Kafka ise iradesi dışında beslendiği an ızdırap çekiyordu. Bir sefer sardalya yediği için kız kardeşi Ottla’ya, kendisini “yere düşmüş teneke kutunun içinden sardalyanın leşini yiyen sırtlana benzettiğini” yazmıştı.
YEMEKTE NELER VAR
Kafka’nın Yemek Kitabı’nı yayınlayan Scheck ve Gritzmann, kimi edebi isimler taşıyan tariflerin bir kısmını pişirerek denemişler. Alışveriş listesinde taze otlarla sebze ve meyveler, tahıllar, un, tereyağı ve yumurta var; soya, zeytinyağı, kapari ve limon ise 132 yıl öncesi için hayli avangart ürünler.
Arkadaşı Max Brod’un yanlış bulduğu yemekler arasında neler var? Mesela Kanarya Adaları’na özgü, kavrulmuş tahıldan elde edilen gofio unuyla yapılmış lahanalı sebze köftesi, adı “Köln Dilimi”. Sonra kuzukulağı çorbası, kereviz dolması, fırında yaban havucu ve kuşkonmaz pudingi, ıspanaklı puding, kuzugöbeği tartı; ufalanmış ekmek, çırpılmış yumurta, soğan ve maydanozla doldurulan ıspanak sarma, fırından çıkınca üzerine tereyağlı sos dökülüyor. “Mısır Mantısı”; ufalanmış peksimet sütle yumuşatılıp içine badem rendeleniyor, yumurta eklenerek hamur haline getiriliyor ve erik sosunda bir saat pişirilerek hazırlanıyor. “Otlu Strudel”; ev işi makarna hamuru beyaz lahanayla doldurulup benmari usulü pişiriliyor. Elma ve mürverli böğürtlen çorbası, şarap veya limon suyuyla tatlandırılıp patates unuyla bağlanıyor. Kingsford Salatası; beyaz fasulye, havuç, pancar, patates, salatalık turşusu, yumurta sarısı, limon ve kapariyle yapılıyor.
Yemeklerde bol zeytinyağı kullanılması da şaşırtıcı, çünkü İkinci Wilhelm döneminde Almanya’da zeytinyağının yaygın olduğuna dair pek kayıt yok. Şef Elise Starker’ın reçetelerinde sos var ama adı yok, o dönem için tamamen yabancı bir kavram.
Kafka’nın düşlerinde, arkadaşı Dora Diamant ile birlikte Berlin’de bir lokanta açmak vardı, kendisi garsonluk yapacaktı. 1924’te tüberkülozun nüksetmesiyle Viyana’daki özel bir klinikte 40 yaşında hayata veda etti. Acaba ölümünde beslenme tarzının etkisi var mıydı? Cevabı spekülüsyon olur. Ancak Yemek Kitabı’ndaki tariflerin bugün sağlıklı sayıldığı kesin.