Önceki gün 50 yıldır düzenlenen "Altın Kelebek Ödül Töreni"ni vardı. Gecede çok anlamlı, ders niteliğinde ve hatta dikkat çekici konuşmalar yapıldı. Tabii kanayan yaramız "Kadın, çocuk ve hayvanlar" konusu da sık sık dile getirildi.
Her geçen gün daha da kötü olaylara şahit olduğumuz şu yıllarda; garip, sevimsiz, keyifsiz, umutsuz, mutsuz olduğumuz da ciddi ciddi hissedildi. Şahsen sanat dünyasında birçok kişinin düşündüğü duyguları Bülent Ersoy "Rakibim yok, savaşacağım kimse yok. Boşu boşuna yaşıyorum. Niye yaşıyorum ki!" diyerek dile getirdi. Keza bu dönemden en çok etkilenen sanat-magazin dünyası oldu. Magazin dünyasında birçok ünlü duygusunu kaybetmiş gibi. Heyecan yok, üretemiyor.
Birçok erkeğin isyanını da "Erkekliğimden utanıyorum" diyerek Cem Davran dile getirdi ve "Bazı annelerin yanından bazı adamlar çıktı ve beni erkekliğimden utanır hale getirdi" diyerek en önemli detayı gözümüze gözümüze soktu.
"Mehmet Evgar olsaydım benim için biraz daha kolay olacaktı" diyerek "Kadın" olmanın zorluğuna çok akıllıca bir anlatımla göze sokan Demet Evgar da "Çözüm erkeğin de birinci meselesi olduğu zaman" diyerek mevzuyu erkeklerin sahiplenmesi gerektiğini vurguladı.
Gecenin en can acıtanı "Narin ve onun gibi hayalleri yarım kalan tüm çocuklar için bu ödülü alıyorum" diyen küçük kalp Sarp Kaan Altınçapa oldu. Çünkü Sarp hayalleri yarım kalmış çocukların dünyasında büyüdüğüne dikkat çekti. Oysa ki, o törende küçük kalp Sarp eğlenmeli, sahnede tam da çocuk gibi bir konuşma yapmalı ve bizi güldürmeliydi. Arkadaşlarının hayallerinin yarım kaldığını değil.
Ama olmadı!!!
Çünkü zorlu yıllardan geçiyoruz ve bu zorlu yıllardan geçerken bizler eğlencemizi kaybettik. Sanat-magazin dünyası eğlencesini kaybetti. Ekranlar eğlence programlarını yitirdi.
Neden; çünkü reyting almıyor.
Çünkü, hır-gür, kavga, gürültü, tartışma, her yanımızı sardı. Ekranlarda sabah-öğle-akşam kavga, tartışma kol geziyor. Diziler "Cinayet, entrika, kadını kadına düşürme" yarışına girdi. Yani bunca emek ve zorlukla düzenlenen geceye yaralarımız, acılarımız, gözyaşlarımız damga vurdu. Düşünün kadın programı yapan hazırlayan Müge Anlı ve Esra Erol da alttan alta birbirlerine laf soktu.
Ne yazık di mi!!!
Oysa ki, 50 yıldır düzenlenen ve bu 50 senenin 30 yılına şahit olmuş bir gazeteci olarak bu gecede sadece "Kim ne giymiş?", "Kim kiminle gelmiş", "Kim kiminle aşk yaşıyormuş", "Kim kiminle oturmuş" diye konuşup yazmalıydık. Çünkü bundan beş yıl öncesine kadar böyleydi. Çünkü sanat-magazin dünyası bir araya geldiğinde keyif olurdu, mutluluk olurdu. Artık maalesef acılar her eğlencenin önüne geçmeye başladı. Gerçekten 50 yıldır ödül töreni düzenlemek, ayakta tutabilmek çok güç hele ki, günümüzde. Bu yüzden Selim Akçin ve tüm ekibi kutluyorum. O insanları bir araya getirmek ciddi iş. Hele ki, magazin, sanat dünyasının hasetliği, kıskançlığını, "Ben onunla oturmam", "Ben erkenden ödülümü alayım gideyim", "Ben ödül almazsam gelmem" kaprisini düşünürsek. O anlamda çok zor işi başarıyorlar. Hatta özel bir teşekkürüm de kendi adıma. Çünkü sanat ve magazin dünyasının kalbi gazeteler, magazin ekleri, magazin programlarında atar. Fakat son yıllarda işi bu olmayan, sadece parmak göstererek, ahlak dersi vererek, kendi kapısının önündeki çöplüğü görmeden magazin haberlerini çaptıranlardan geçilmeyen günümüzde gerçek meselesi bu olan kişilerin yaptığı iki magazin programına ödül gitti.
Biri yıllardır Reşat Balcıoğlu ve ekibinin hazırladığı Show TV'nin sevilen programı 'Cumartesi Sürprizi' diğeri de Kanal D'de Timuçin Güner ve ekibinin hazırladığı "Magazin D". İki ekipte yıllardır bu mesleğe emek vermiş, gönül vermiş, doğru haberciliğin peşinde koşan haberci arkadaşlarım.
Magazin demek eğlence demek, hayat demek, keyif demektir. Bu keyfi en doğru şekilde haber olarak veren ve hala ayakta tutarak çalışan, izleyiciyi o zaman diliminde keyiflendiren bu ekipleri kutluyorum. İki program da bu ödülü hak etti ve ediyor.
İşte yıllardır bana "Neden magazin programı yapmıyorsun" diyenlere de yanıtım tam da budur. Ben işi bu olan, bu mesleğe emek vermiş insanları izliyor ve alkışlıyorum. Ve işi bu olmayan, magazini sadece kavga-hır-gür olarak geçiş noktası olarak kullanan hiçbir ekibi de desteklemiyorum. Olmadım, olmayacağım da. Çünkü magazin doğru yapılmadığı zaman kirlenir. Tam da günümüzde kirlendiği o ruhu kaybettiği gibi. O yüzdendir ki, "Bizden değil", "Diğer kanal" demeden ayırmadan, ötekileştirmeden "Doğru adreslere" ödülü verenleri tebrik edip alkışlamam. Bravo.
***
Olmadı Esra, olmadı Müge
Madem kadını konuşuyoruz, yaralarımızı konuşuyoruz Müge ve Esra olayına da özellikle değinmek isterim. Çünkü ne olursa olsun bazı gerçekler değişmiyor.
Esra Erol ve Müge Anlı'nın ödül gecesinde bize hissettirdikleri gibi. Malumunuz Esra Erol ve Müge Anlı'nın arasında uzun zamandır bir gerginlik var. İki eski dost şimdi maalesef düşman oldu. İkisi de ödül alırken birbirine sözde; "Çaktırmadan" laf soktu. Ve bu maalesef ciddi ciddi ekrana, izleyiciye ve bizlere yansıdı, hissedildi. Oysa ki, ikisi de "Kadın"ı koruyan, kollayan programlar yapıyor!!! İkisi de zorlu yıllardan geçti. İkisi de başarılı. Hatta emek vererek o unvanları aldı. İkisi de kadınların çektikleri zorlukları çok ama çok iyi biliyor. Ama şimdi yaptığınız oldu mu?
Bakın ikisi de çok eski ama çok eski arkadaşlarım hatta dostlarım. İkisi ile de çok güzel zamanlarım oldu. İkisini de çok severim fakat ayırmadan, kayırmadan, "Bana küserler mi?" demeden direkt soruyorum; "Oldu mu şimdi???"
Ne gerek vardı bu durumu bizlere hissettirmeye, her yerde haber olmaya?
Bana göre olmadı...
Şahsen ben ikisine de yakıştıramadım. Oysa ki, birbirlerini alkışlamalı, desteklemeliler. Hele ki, günümüzde.
Önce bu kadınlar birbirini alkışlamalı, desteklemeli ki, kadını konuştuğumuz şu günlerde bir anlamı olsun.
O yüzdendir, yıllardır "Kadının kadını koruması lazım", "Kadının kadını desteklemesi lazım", "Ne olursa olsun kadın kadının destekçisi olmalı" demem.
Ama yok eninde sonunda maalesef bir yerden çatlak veriyor. Egolar, kibirler devreye giriyor. "Kadın kadının düşmanı" diye konuşuluyor. Dost acı söyler. Ben ikisini de seven biri olarak ikisine de yakıştıramadığım en direkt sözlerle dile getiriyorum. Olmadı Esra, olmadı Müge...
Ve lütfen;
-Kadın kadını korusun.
-Kadın kadını kollasın.
-Kadın kadının açığını ortaya çıkartmasın.
-Kadın bir başka kadının sevgilisini, kocasını elinden almasın.
-Kadın kadına düşmanlık yapmasın.
-Kadın bir başka kadının karşısında "Ben başardım" tadında göbek atmasın.
Ve lütfen;
-Çocuklar ağlamasın.
-Çocuklarımızın hayallerini çalmayalım.
-Çocuklarımızın hep gülsün.
Ve tabii hayvanlarımızı, doğamızı koruyalım.
Ve lütfen eğlencemizi yitirmeliyim, buna izin vermeyelim.
***
Oysa ki keşke tören sonrasında da sadece
-Bülent Ersoy'un kıyafetini, makyajını yazıp ti'ye alsaydım.
-Hande Yener'in şovundan bahsetseydim.
-Güldür Güldür'ün kadın oyuncularını masaya yatırsaydım. Ve bizi nasıl güldürdüklerinden bahsetseydim.
-Yine tören çok uzadı diye eleştirseydim.
-"Bu kişi gerçekten ödülünü hak etti, bu kişiye neden verildi ki" deseydim.
-Banu Alkan'ın yorgan tadında kıyafetine dem vursaydım.
Yani gerçekten magazin yapabilseydim. Keyifli, güzel, eğlenceli...