Önceki gece, güzel mi güzel bir Bodrum gecesi…
Yalıkavak Günay sahnesinde önce beyazlar içinde Cenk Eren çıktı. Orkestrası da kendisi gibi bembeyaz. Ve her zaman zaten çok şık.
Ayakkabılar gıcır gıcır… Her biri pırıl pırıl, özenli ve şık. Sizi bilmem ama ben sahnenin bir bütün olduğuna inananlardanım. Sanatçı kadar orkestra da şık ve özenli olmalı.
Hatta bir keresinde ismini vermeyeceğim bir şarkıcının, hem menajerine hem eşine aynı masada otururken; “Adamı süslemişsiniz, şık giydirmişsiniz ama orkestraya hiç bakmamışsınız. Allah aşkına, tamam hepsi simsiyah aynı renk giyinmiş. Ama ayakkabılara bir bakar mısınız? Kimi eski, kimi kirli. O kadar para kazanıyorsunuz, biraz da orkestraya el atsanız fena mı olur?” dediğimde bozulmuşlardır.
Eee ne demişler, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış klasik. Ama gerçekler ne olacak!!!
O yüzden doğruluk iyidir; kovulmaya razıyım! Diyor ve gecemize geçiyorum...
Cenk Eren’in sesi, yorumuna laf yok. Sevilen şarkılarını seslendirdi, ardından sahneye yine beyazlar içinde Süperstarımız Ajda Pekkan çıktı. Onun da orkestrası aynı şekilde, tertemiz bembeyaz.
Sahne ışıkları altında nasıl güzel görünüyor anlatamam.
Cenk’e, “Bu kıyafet uyumunu kesin Ajda Hanım istemiştir,” dediğimde gülümsedi ve “Evet, beyazlar içinde çıkalım. Hem sezon açılışı, hem Bodrum gecesi… Yakışır dedi” yanıtını verdi.
Budur işte!
Süperstar olmak kolay değil. Ajda Pekkan olmak, hele hiç kolay değil.
Bir röportajımızda bana; "Ben de Ajda Pekkan için çalışıyorum" demişti.
Ve görüyorum ki hâlâ da öyle… Çalışmaya, üretmeye devam ediyor.
Gökyüzünde dolunay, sahnede beyazlar içinde Ajda Pekkan ve şahane şarkılar. Bir ara baktım tüm mekan ayaktaydı. Kadınlar "Ajda" diye bağırıyordu. Mekan tıklım tıklım.
Tabii bu güzel Bodrum gecesi, konser sonrası kelle paça çorbası ve lahmacun ile de taçlandı elbet.
Bizim kültürümüzde lahmacun ve işkembe çorbası olmadan gece tamamlanmaz.
Ve ben de gece yemek severler kulübünün müdavimlerindenim. Akşama kadar yemesem de olur; ama gece hele ki uzuyorsa o çorba içilecek, o lahmacun yenilecek!
O gece de sahne bitiminde, hepimizin sevdiği ortak dostumuz Niyazi ve Hasene Mete’nin evinde işkembe çorbası, lahmacun ve aşureyle geceyi daha tatlandırdık. Hepsi ev yapımı öyle dışardan da değil hani. Değme lokantaya taş çıkartır lezzetteydi. Zaten Ajda Hanım da "İçtiğim en güzel işkembe çorbalarından olabilir" dedi.
İtiraf edeyim benim işkembe çorbası kültürüm yoktu.
Daha bir yıl bile olmadı tadını öğreneli. Gözümle ilgili yaşadığım problem yüzünden başladığım ilik suyu ile alıştım sakatat çorbalarına ve şimdi işkembe, kelle paça müdavimi oldum. Olmazsa olmazlarım arasında.
Meğer Ajda Pekkan da çok seviyormuş. İşkembe çorbasını da içerken “Apik vardı hatırlar mısınız? Şimdilerde hiç bilinmeyen o meşhur Apik…” dedi.
Bizden önceki ve bizim nesil çok iyi bilir kapısında uzun kuyruklar olan meşhur Apik işkembecisini.
Hatta Habertürk gazetemize de çok yakındır. Dolapdere’de dört yol ağzındaki ışıklarda…
Sağa Elmadağ, düz gidince Pangaltı, sola dönünce Kurtuluş’a varırsınız.
İşte tam o köşede, 1942’de açılmış ve o zamanlar 24 saat açık olan yıllar önce kapanmış artık tarihin tozlu sayfalarında yerini almış Apik işkembecisinin kokoreci de çok iyiydi.
Gazeteye giderken artık çürümeye yüz tutmuş tabelasını görünce o dükkan hakkında anlatılan hikâyeleri ve benim de yaşadığım o eski İstanbul gecelerini hatırlar, anarım.
Ajda Hanım da o gece Apik’te içtiği işkembe çorbalarından ve tabii o yıllardan bahsetti.
Tabii sadece o değil. Şimdilerde olmayan, Gayrettepe ve Ulus'taki “Şayan”ı da andık.
Eskiden gece mekânları kadar çorbacılar da popülerdi. Gece kulübü, gazino sonrası çorbacı da dönerdi ayrı bir muhabbet. Sabahlara kadar süren ve hatta olay haberlerin merkezi çorbacılar.
Yani anlayacağınız, Bodrum gecesinde bolca eski günleri yad ettik.
O gece ne diyet konuşuldu, ne kilo. Ev yapımı işkembe çorbası, lahmacunu Ajda Pekkan da bizler gibi yedi ve hatta üstüne de Hasene Mete’nin yaptığı aşureyle geceyi tatlandırdı.
Ve o gece… Anı defterimize “hoş bir seda” olarak eklendi.
***
Ve Ajda Pekkan olmak
#resim#1275662#
Ve o gece bir kez daha anladım ki…
Ajda Pekkan olmak, yıllardır zirvede kalmak hiç kolay değil.
Getirdikleri kadar götürdükleri var.
Kazandıkları kadar kaybettikleri.
Hep zirvede olmak, Süperstar olmak… Hiç kolay değil.
Hele bu ülkede, hele bu zihniyetle!
Her nesle ulaşabilmek…
Her döneme damgasını vurabilmek…
Kolay mı?
Daha önce de sayısız yazı yazdım Ajda Pekkan hakkında. Sayısız yorum yaptım, birçok konserinden sonra uzun uzun geceler yaşadık, nice röportajlar yaptık.
Her seferinde yanından hayretle ve büyük bir saygıyla ayrıldım. Hatta ne kadar şanslı olduğumu düşünürüm. Onunla sohbet edebildiğim, zaman geçirebildiğim için. Ki kendisiyle gerçekten uzun ve güzel zamanlarımız var.
Cenk Eren ve İsmail Akkaya ile de çok yakın dost ve ikisiyle de uzun telefon konuşmaları be sohbetleri var. Hatta Bodrum'da evleri bile birbirine çok yakın.
Ajda Pekkan olmak çok zor bir iş ve hâlâ zirvede, üstelik büyük bir duruşla sürdürmeye çalışıyor. Bu başlı başına dev bir başarı!
Bakın özellikle bizim ülkemizde…
Malum, bu topraklarda bir gün heykelini diken, ertesi gün heykelini yıkar.
Ama Ajda Pekkan, tam 60 küsur yıldır bunu en zirvede götürüyor. Belki zaman zaman o da yıkılıyor, kırılıyor ama sonra dimdik ayağa kalkıyor.
Bence biz çok şanslıyız. Çünkü Ajda Pekkan gibi bir yıldızımız var.
Bazı zaman kapris de yapsa varsın yapsın. Söz de söylese, eleştirse de o başka. Ve şimdiye kadar Ajda gibisi gelmedi, gelmeyecek..