1453’te İstanbul düşer. Roma düşer. Antik Yunan düşer. Ve Fatih Sultan Mehmet Çanakkale’de Hisarlık tepeden açık Ege’ye seslenir; “Hektor öcünü aldım”…
1920’lerin ilk çeyreği. İstanbul işgalden kurtulmuştur. Anadolu kurtulmuştur. Memleket kurtulmuştur. Ve Mustafa Kemal Atatürk Çanakkale’de Hisarlık tepeden açık Ege’ye seslenir; “Hektor öcünü aldım”…
Hektor, dünya savaş tarihinde son dört günü Kör Ozan Homeros’un anlattığı İlyada destanında memleketi Troya’yı korurken katledilen Anadolu’nun bir yiğit komutan prensidir...
Üç yiğit komutan birkaç yüzyıl arayla kendi toprağını savunurken, fethederken, kurtarırken aynı göğün nefesini almışlardır. Birinin mağlubiyeti, diğerlerinin zaferi ve Anadolu’nun itibarının Anadoluluda kalmasıdır anlatılan. Bu girişi cebinize koyun, devam edeceğim…
***
Dün Roma’daydım. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kentin simgesel yapısı Kolezyum’un içinde ekim ayında açtığı “Göbeklitepe Sergisi” yurda dönüyordu…
Kapanış seremonisi görkemli oldu. O an oradaki dünyalılar, insan medeniyetinin ve tarihin sıfır noktasının ne anlama geldiğini iyi biliyordu. Yolculuğumuzun hiç bitmeyeceğini de. Ve yol haritasının her milyon taşında şaşırtıcı bir ders olduğunu da…
Daha önce de söylemiştim. Kurulduğundan beri Roma aklı, kendini sıradanın üstünde görür. Bunu antik ya da modern olarak ayırt etmiyorum…
Hal böyle olunca Kolezyum gibi kendi tarihlerinin göğe yükselen anıtlarında başka kültürleri ağırlamayı pek sevmez. “Roma suyu bulanık akmaz” diyerek özetler bu durumu tarihçiler…
Dün Roma’nın suyu çok berraktı. Çünkü Roma’ya çıktığı düşünülen her yol aslında önce Göbeklitepe’ye çıkmıştı. İnsanın miladının çakıl taşlarıyla durulaşmıştı Tiber nehrinin suyu…
Ve o suyun toprağa değdiği yerde sadece Göbeklitepe’nin değil, Troya’nın da çakıl taşları parlıyordu…
Dün Roma ışıl ışıldı. Atasını evine uğurlayan bir lejyonerin gözleri gibi gururlu ve renkliydi!
***
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, kapanış seremonisinden hemen önce Kolezyum’daki Göbeklitepe’yi anlattı bana…
Ekim ayından bu yana 6 milyondan fazla insanın ziyaret ettiği, sergi kaldırılmadan önce rakamın 500 bin kişi daha artacağını söyledi…
İtalya Kültür Bakanı ve akabinde Turizm Bakanı ile yaptığı görüşmelerden özetler verdi…
İki kadim kültürün modern zamanlardaki alışverişi önemliydi. Tüm zamanların en ihtişamlı başkentlerinden bir olan Roma’da Anadolu’nun ayak izini sürdürülebilir projelerde sıklıkla görecektik…
“Bundan sonrası?” diye sorduğumda sıranın Troya’ya geldiğini söyledi. Ön görüşmeler tamamlanmış ve yılbaşından hemen önce Kolezyum bu kez Troya’yı ağırlayacakmış geniş koridorlarında…
Açılış seremonisine kadar düşünülmüş. Troya Senfonisiyle başlayacakmış sergi…
(Ve eminim milyonlarca dünyalı, kimi Romalının düşündüğü gibi, Roma medeniyetinin kurucuları içinde ismi geçen Troyalı Aeneas’ın nezdinde Anadolu’ya ve Hektor’a yeniden selam duracaklar.)
***
Kültür Turizmi, fark yaratmakla başlayan bütünsel bir farkındalık işi. Bakanlık kurmayları o açıyı bulabilmek için inanılmaz yoğunlukta çalışıyor. Şu an dünyanın “kırmızı bayrak” olarak tabir edilen yüzlerce destinasyonundan Türkiye’ye ziyaretçi çekebilmek için bildiğimiz ya da bir şekilde duyduğumuz yüzlerce okazyona imza atıyorlar. Güney Kore’de misal, Anadolu’nun en büyük imparatorluklarından Hititlerin lobisi yapılıyor…
Altı ayda Roma’daki Göbeklitepe sergisini gezen turist sayısı 6 buçuk milyona dayanmışken, Göbeklitepe’yi yerinde gezenlerin toplamı 4 milyon ziyaretçi olmuş. Ama bundan sonra öyle olmayacak…
Bakan Ersoy’un anlattığına göre sadece İtalya’dan 1 milyon turist bekleniyor bu yıl. Geçtiğimiz dört yılın toplamına yakın bir rakam…
Keza, ABD, Almanya, İngiltere, Kore ve Japon kökenli turistlerde 2025 yılında Anadolu topraklarında, sahillerinde, denizlerinde, ören yerlerinde buluşmak için randevulaşmışlar gibi…
Olağanüstü bir durum olmazsa insanlık modern medeniyetin miras noktasına doğru akıp duracak. Bereket versin…
***
Kolezyumu dolaşırken koridorun bir yerinden bir ışık yansıyor gözlerime. “Aeneas’ın kılıcının yansıması olmalı” diye geçiriyorum içimden. Troya düşerken Paris’in Aeneas’a verdiği, Roma’yı kuran o kılıç!
Bu kez yıkmaya değil yapmaya kalkan o kılıcın fenerinde buluşacak dünya uygarlıkları. Ve hiçbir düşmanlığın sonsuza kadar sürmeyeceğini fısıldayacak kulağımıza...
Tarihin yeterince kin biriktirdiğini ve o kin kotasının yerini anıların şemsiyesinde ortak barışın kalemiyle yeniden huzura teslim edeceğini müjdeleyecekler…
Hektor’un öcünü alan iki büyük komutanın akıllara nakşettiği o büyük resimde olduğu gibi. Yazının girişini tam olarak buraya koyun şimdi; “Yurtta Barış, Dünyada Barış”…