Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Magazin Serkan Semiz: Böyle bir şeyler yaşanmış mıdır?

        Gösterime 12 Eyül'de girecek olan 'Tehlikeli Bölge', ilginç, bir o kadar da çarpıcı hikâyeye sahip; Kurtuluş Savaşı’ndaki bir grup askere gizli görev veriliyor. Hatta bu görev, bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından veriliyor. Düşman hattına girdiklerinde daha önce hiç karşılaşmadıkları, bilmedikleri, onların filmde 'Yabani' dedikleri yaratıklarla karşılaşıyorlar. Öncelikleri, görevlerini gerçekleştirmek.

        REKLAM

        'Tehlikeli Bölge'nin yapımcısı Serkan Semiz, Habertürk'e verdiği röportajda filmle ilgili açıklamalarda bulundu.

        ♦ 'Tehlikeli Bölge' adlı filmin yapımcılığını üstlendin. Ona geçmeden ilk sorum şu olsun; Uzaylılara inanıyor musun?

        Uzaylıların ispatı yok... Ben aslında mühendislik kökenliyim, o yüzden ispat isterim. Matematik mühendisiyim. Dolayısıyla her şeyin ispatı olması gerekir ama şunu düşündüğün zaman, hani dünya galaksinin içinde gerçekten bir iğne ucu kadar bir yer kaplıyor. Bu dünyanın içinde canlılar varsa başka galaksilerde, başka yerlerde de canlılar vardır diye düşünüyorum. Onu ben istatistiksel olarak hesaplıyorum. Trilyonlarca galaksinin içinde yer alan dünyada yaşam varsa, istatistiksel olarak bir yerlerde daha olabilir. Olma ihtimali çok yüksek.

        REKLAM

        ♦ 'Tehlikeli Bölge', 12 Eylül’de vizyona girecek... Filmin hikâyesi de çok ilginç. Kurtuluş Savaşı’nda görevlendirilen bir grup asker, uzaylılarla karşılaşıyor. Proje sana nasıl geldi?

        Filmin yazarı ve yönetmeni Ramazan Ekmekçi ile biz daha önce birkaç projesinde çalışmıştık. En son yine bilim kurgu tarzında bir kısa film çekmişti. O işin post prodüksiyonu ve görsel efektlerini yapmıştık. Sonra Ramazan bir ara bana bu senaryonun ilk hâlini gönderdi; "Böyle bir film çekmek istiyorum" diye. Onunla konuştuk. Ben önce aslında görsel efektleri için konuşuyorduk Ramazan ile. Hani bu işin görsel efektleri şöyle yapılır, böyle yapılırsa şunlara dikkat ederek çekmek lâzım gibi konuşmalar yaptık. Görsel efektlerini ve bu uzaylıların nasıl yapılabileceğini, Türkiye'de bunu yaparsak neler olabileceği konusundaki sohbetler ilerledikçe kendimi yapımcı olarak buldum.

        REKLAM

        ♦ Kurtuluş Savaşı hakkında filmler var ama ne yazık ki çok fazla değil. Ne kadar olsa o kadar iyi olur ama çok fazla çekilmedi bugüne kadar. Bir de Kurtuluş Savaşı’nı bambaşka bir gözle anlatan bir film olması açısından bence kıymetli.

        Şöyle, biz bu filmde şuna çok dikkat ettik: Yani Türkiye'nin ilk dönem bilim kurgu, tarihi bilim kurgu filmi diyoruz. Dönem kısmı da çok iyi olsun, bilim kurgu kısmı da çok iyi olsun diye yola çıktık aslında. Dönem kısmının iyi olabilmesi için aslında maalesef ki birçok filmde böyle bir hamasi dünyaya kayış oluyor. Hamasi tarafa gittiğiniz zaman da hani Cüneyt Arkın'ın 'Battal Gazi' filmlerinde de hani bir kılıç darbesiyle on tane düşmanı kesen, biçen büyük kahramanlar şeklinde resmedildi şimdiye kadar sinemada genellikle. Hâlbuki bizim dedelerimiz de orada savaşanlar ve bir kısmı köyünden çıkıp gelmiş, belki hayatında silah tutmamış insanlar savaşa girdiler vesaire. O insanlar korktular da, çekindiler de, ne yapacaklarını bilemedikleri de oldu, çok büyük zorluklar da çektiler. Bunu yansıtmak istedik. Aynı şekilde bizim filmdeki karakterlerin hepsi Anadolu'nun farklı yerlerinden gelmişler. Farklı dine mensup insanlar bile var içlerinde. Bu da gerçek aslında o dönemde.

        REKLAM

        ♦ O yıllarda tren bile görmemiş insanlar, bir anda uzaylılarla, uzay araçlarıyla karşılaşıyor.

        Aynen öyle... Bir çoğu İstanbul'u görmemiş. Belki deniz bile görmemişler... Hani normalde belki hiçbir zaman karşılaşmayacak ama orada bu tehlikeler karşısında arkadaş da olmuş kişiler. Bunların hikâyelerini öğreniyoruz, geçmişlerini öğreniyoruz, aşklarını öğreniyoruz, kimisinin korktuğunu görüyoruz ve sonunda ama hepsi ortak bir amaç için birlikte hareket ediyorlar. Böyle bir film yaptık. Dolayısıyla inşallah izleyiciler de beğenir.

        ♦ Film için şöyle bir söylemin var; "Az maliyetli, kaliteli film." Bu ne demek?

        Düşük maliyetle kaliteli prodüksiyon sağlamaya çalıştık. Size birisi gelip; "Al sana 3 milyon dolar, 5 milyon dolar, bana bir film çek” derse onu yapmak nispeten çok daha kolay. Çünkü öyle bir parayı harcadığınız zaman bir sürü şeyi kolayca çözebiliyorsunuz. Fakat biz bu işi biraz gönül koyarak ve kendi imkânlarımızla gerçekleştirdik. Bunu yapmak için de kaliteden hiçbir zaman ödün vermeyelim dedik. Yani şu anda herhangi bir büyük bir prodüksiyonun çektiği kamera neyse biz de o kamerayı kullandık. Orada kullanılan ışık tertibatı neyse biz de o ışık tertibatını kullandık. Zaten hem Türkiye'ye hem dünyaya görsel efektler yapan bir firmayız, işin görsel efektlerini biz yaptık. Dolayısıyla böyle bir kaliteden kayıp yaşanmasın ama harcadığımız parayı da ölçüp biçerek harcayalım istedik. Bunun için ne yaptık? Öncelikle işin dekuplajını iyi yaptık. Yani nelerin çekilmesi lazım? Böyle fazla sahneler çekip hani bazen şu oluyor: Bir sürü çekimler yapılıyor, terabaytlarca datalar geliyor. Sonra onlar ilk montajlandığı zaman atıyorum 180 dakika çıkıyor. Sonra oralardan kısaltarak 90 dakikalık, 100 dakikalık filme ulaşılıyor. Biz böyle olmasın dedik. Gerçekten senaryodan emin olalım, çekmemiz gereken her şeyi çekelim, fazlasını çekmeyelim. Bunu acaba çeksek iyi olur mu olmaz mı diye bakmayalım istedim. Efektli sahneler için yine aynı şekilde şöyle örnekler verebilirim sana. Mesela bizim filmde oyuncularımızla, askerlerle uzaylı yaratıkların etkileşimli sahneleri var. Onlara saldırdığı sahneler var vesaire. Normalde bunu şöyle çekebilir: İşte bir oyuncuya yeşil kıyafet giydirirsiniz. Onunla oyuncular etkileşimli olarak sahneyi çekerler. Sonra biz post prodüksiyonda o yeşili sileriz önce. Yeşili sildikten sonra arkasını tamamlarız, ondan sonra bizim canavarı koyarız. Biz bundan kaçındık. Hiç kimseye yeşil kıyafet giydirmedik. Oyunculara oynamaları gerektiğini baştan çok güzel anlattık. Böylece karşılarında bir canavar da yokken, yeşil giymiş birisi de yokken oyunlarını çektik ve böylece o yeşili silme vesaire gibi ekstra eforlardan kurtulduk. Bunun gibi bütün aşamalarda bir tasarrufa giderek kaliteden ödün vermeden bir film ortaya çıkardık. Tabii hepsi, sonuçta bu işleri yapacak, mesela post prodüksiyon aşamasında çalışan herkes doğal olarak hem çalışan herkes, çalıştırdığımız yazılımlar vesaire çok pahalı yazılımlar. Çalışan arkadaşların maaşları vesairesi yüksek maaşlar. Ne kadar uzun çalışırsanız o kadar fazla para harcıyorsunuz aslında. Bu sebeple biz çalışma süresini minimumda tutmaya çalıştık. Bunun için de her şeyin planlı olmasını sağladık.

        REKLAM

        ♦ İzleyicilerin salonlardan çıkarken hangi duygular içinde olmasını umarsın?

        "Gerçekten böyle bir şeyler yaşanmış olabilir" diye düşündürürsek çok iyi olur. Yani sonuçta bizim zaten Kurtuluş Savaşı ile ilgili herkesin bir hikâyesi, bilgisi, anısı belki var ama acaba böyle de olmuş olabilir miydi? Gerçek olabilir mi? Böyle şeyler yaşanmış olabilir mi diye düşünürse bizim için çok iyi olur.

        ♦ 'Tehlikeli Bölge' sezonun ilk filmlerinden biri olacak. Bir yapımcı olarak beklentin nedir?

        Biz 'Tehlikeli Bölge' filmini yaparken ben şöyle bir örnek vereyim, bunu zaman zaman başka yapımcılara da söylüyorum. Türkiye'de bir sinema filmi sahibi olmak, sonuçta filmin sahibisiniz, İstanbul'da bir ev sahibi olmak gibi ama vizyona çıktıktan sonra evin nerede olduğunu öğreniyorsunuz. Bu ev Bebek'te deniz manzaralı bir ev de olabilir ya da kötü bir muhitte bir bodrum katı da olabilir. Bunu bildiğim için biz filmin hayatının sadece Türkiye ile sınırlı olmasını istemedik. Biz bu filmin dünyaya da satılabileceğini düşünüyoruz. Hatta dünya pazarlamasına da başladık.

        REKLAM

        ♦ Sinema salonları için mi yoksa dijital platformlar için mi?

        Sinema, dijital platform, televizyon, sonuçta… Yani şu anda daha henüz bir satış olmadı. Çünkü o kısım daha yeni başladı. Örneğin Arjantin'den birisi gelip bize işte oradaki bir dijital platformda yayınlamak için bu filmi alabilir. Çünkü bilim kurgu dediğiniz zaman bütün dünyada bunun taliplileri oluyor zaten. Dönem bilim kurgu da daha az üretilen bir janra. Dolayısıyla dünyada da satılabilecek kalitede, o beklentileri sağlayabilecek düzeyde olduğunu düşünüyoruz filmin. Dolayısıyla biz filmin sadece gişe geliri ile hayatını sürdüreceğini düşünmüyoruz. Dünya satışı, sonra işte gişeden sonra dijital platform satışı vesaire gibi alanlarla filmin en azından koyduğumuz parayı çıkartacağını düşünüyoruz açıkçası.

        "İZLEYİCİLERİ TEKRAR SİNEMAYA ÇEKEBİLİRİZ"

        ♦ Sen aslında matematik mühendisisin. Ne oldu da bu işe girdin?

        Aslında ablam Selma'nın etkisi var. O küçüklükten itibaren televizyon dünyasının içinde olmak istiyordu. "Televizyonda çalışacağım" diyordu. Ben daha çok bilgisayarlarla ilgili bir şeyler yapacağımı öngörüyordum diyeyim. Hatta biz ortaokul, lise yıllarında Commodore 64’ler vesaireler yeni çıkmıştı. Ben onların peşinde koşuyordum. İşte orada ama Commodore 64’te belki 8-10 saat oyun oynuyordum, onun arkasından oturup kod yazıyordum. Basic’te vesairede, Fortran'da kodlar yazmaya başlamıştım. Dolayısıyla biraz böyle bilgisayarla ilgili bir şeyler yapmak hedefim olduğu için matematik mühendisliğini kazandım. Matematik mühendisliğine girdikten sonra da hemen üniversiteye girdiğim zaman çalışmaya başladım. Önce bir bilgisayar şirketinde, sonra bir bilgisayar dergisinde çalıştım. Sonra Türkiye'ye bilgisayarlı video sistemleri getiren bir firmada çalışmaya başladım ve orada aslında bilgisayar ve videonun nasıl bir arada kullanılacağını öğrendim. Öğrendikten sonra uygulamaya başladım. İşte Türkiye'deki ilk hareketli seçim grafiklerini yaptık o şirketteyken. Sonra bir reklam yapım şirketine başladım. Orada da o reklam yapım şirketi o yıllarda büyük post prodüksiyon şirketlerine giderek çektikleri reklamların post prodüksiyonlarını yapıyordu. Ben de onlara bu işleri bilgisayarda yapalım dedim. Önce bir bilgisayar, sonra iki bilgisayar, sonra Silicon Graphics bilgisayarlar vesaire getirerek bir yapım şirketinin hiçbir şekilde post prodüksiyon şirketine gitmeden içeride çözeceği bir sistem kurmuş olduk. O yıllarda çok büyük işler de yaptık. İşte 2000 senesinde yayınlanan Türkcell reklamları vardı. Boğaz Köprüsü'nün üzerinden atlar atlar. Sonra işte Azra Akın da oynamıştı, Türkiye Dünya Güzeli olmuştu. O filmleri çektik, o filmlerin post prodüksiyonlarını yaptık.

        ♦ Sinema filmleri ve diziler için de yaptın...

        Sinema filmleri ve diziler daha sonra... O yıllarda reklam çok daha üst düzeyde diyeyim, yani prodüksiyonu vesairesi daha kaliteliydi. Fakat sonrasında reklamda bir düşüş oldu ve Türkiye'de dizi sektörü canlandı. Filmler daha fazla çekilmeye başladı. Ondan sonra da filmler ve diziler tarafına kaydık. İşte Muhteşem Yüzyıl'ın görsel efekt süpervizörlüğünü yaptım. Vatanım Sensin'in görsel efekt süpervizörlüğünü yaptım. Onun gibi bir sürü dönem işinin görsel efekt süpervizörlüğünü yaptık. Bunlar hem filmler hem diziler olmak üzere. Bir yandan da işte Türkiye'ye çeşitli dijital platformların gelmesiyle onlarla da çalışmaya başladık. Ama orada da ağırlıklı olarak yine yurt dışı projelerde çalıştık. 'Rise of Empires: Ottoman'ın 2'nci sezonu ya da 'Testament: The Story of Moses' gibi projelerinin görsel efektlerini yaptık. Dolayısıyla hem Türkiye'ye hem dünyaya görsel efekt alanında işler yaptık.

        ♦ Şimdi sen hem görsel efekt uzmanısın hem de yapımcı... İki gözle bakarsan Türkiye'de günümüzdeki sinema ortamını nasıl değerlendirirsin?

        Türk sineması açıkçası pandemiden sonra bir kriz olduğu tartışılmaz bir gerçek şu anda. Hani bu krizin sebepleri sadece pandemi değil tabii. Dönem olarak ona denk geldi. Mısır krizi ile başlayan süreç, sinema salonlarından insanların ayaklarının kesilmesi, arkasından işte dijital platformların gelmesi, yapımcıların dijital platformlarla daha çok çalışmaya başlaması gibi sebeplerle insanlar sinemaya çok daha az gitmeye başladı. Ya bunun bence çözümleri var ama bu çözümler hani şu anda burada söylemeyelim açıkçası. Biraz böyle devletin de el atması, sinema genel müdürlüğü, yapımcılar ve diğer paydaşların bir arada oturarak bence hızlı bir şekilde çözülebilecek sorunlar aslında. Yani insanları tekrar sinemaya çekebiliriz bence.

        ♦ Sinemalar dijital platformla yarışır hâle gelir mi tekrar ya da üste çıkar mı?

        Üste çıkması çok zor, onu söyleyeyim ama hani sinema deneyimine hâlâ ihtiyaç duyan, sinema deneyiminden sinemaya gitmek isteyen bir sürü insan var. Fakat ekonomik sebepleri de işin içine katarak… Sinema bileti fiyatları ya da işte…

        ♦ Aslında pahalı olan bilet değil, yan unsurlar pahalı.

        Şimdi ortalama bilet ücreti 250 lira. Sinemaya gidip yemek yer, alış veriş de yaparsan film izlemek pahalıya mâl oluyor. Evet, aynen öyle... Şimdi 250 lira pahalı değil ama işte gidip mısır yersen, içecek içersen, AVM'de alışveriş yaparsan, yemek yersen 250 liralık bilet 3 bin liraya çıkıyor. Yani sinemaya gidip 3.000 lira harcamış oluyorsun aslında. Hâlbuki; "Bu filmi mutlaka bir an önce görmem lâzı" denilecek film olsa maliyet göze alınır. Çünkü izleyiciler, sinemadaki filmi en erken 4-5 ay sonra, dijital platformda izleyebiliyor ya da 6 ay sonra açık kanalda izleyebiliyor. Dolayısıyla; "Bu filmi hemen görmem, arkadaşlarımla konuşmam, bunun sohbetlerine katılmam lâzım” diye düşündürebiliyor olmalıyız. 250 lira bilet parası verdiği zaman izleyiciler, filmi evindeki televizyondan daha kaliteli bir görüntüyle izlemesi lazım. Oradaki projeksiyon cihazının, lambasının iyi olması, oturduğu koltuğun keyifli, konforlu, rahat olması lâzım. Bunları sağladığımız zaman insanların sinemaya gideceğini düşünüyorum.

        ♦ Peki Türk yapımlarında görsel efekt olarak ne düzeydeyiz?

        Aslında sadece görsel efekt diye bakmamak lâzım. Türk yapımlarının seviyesine bakmak lâzım. Yapımcı ya da yönetmen bize Hollywood'da çekilmiş 300 milyon dolar bütçeli bir filmin efekt sahnesini gösterip; “Bunun aynısını istiyorum. Yarın çekeceğiz, 3 gün sonra da yayın var” diyen örneklerle çok karşılaştım. Bakıyoruz mesela o sahnenin hazırlığının 2 ay sürmesi lâzım. Dolayısıyla iyi bir görsel efekt isteniyorsa ön hazırlığa zaman ayrılması, çekimden sonrasına da zaman ayrılması lâzım. ♦ Yurt dışında birçok fuara da katıldın. Nasıl görülüyoruz biz o yurt dışındaki sinema sektörü tarafından? Türkiye'deki sinema sektörü nasıl görülüyor? Açıkçası şöyle; sinema sektöründe Türkiye'nin gişe sinemasının yurt dışında pek bir karşılığı yok. Festivaller için yapılan filmlerin festivallerde karşılığı var. İşte en iyi örneği Nuri Bilge Ceylan. Mesela Nuri Bilge Ceylan'ın son filminin de efektlerini biz yaptık bu arada. Dolayısıyla onların bir karşılığı var. Televizyon dünyasının ise çok ciddi bir karşılığı var. Fuarlarda da var. Dünyanın neresine giderseniz gidin, Türk dizisi seyretmemiş ya da en azından bir annesi, babası ya da bir arkadaşı Türk dizisi seyretmemiş kimseyle karşılaşmıyorsunuz artık. Bu gerçekten dünyanın en ücra noktalarında bile böyle. Türk dizilerinin acayip bir etkisi var. Bunlar, “arkası yarın” şeklinde yayınlanıyor. Bizde haftada bir gün yayınlanan diziler işte 40'ar dakikalık bölümlere kesilip hafta içi her gün yayınlanan diziler olarak orada, hatta genellikle öğlen, öğleden sonra kuşağında yayınlanıyor. Fakat çok ciddi bir alıcısı var, bu bir gerçek ve hani insanların çok ilgisini çekiyor. Bu halk düzeyindeki profesyonel düzeyde ise şöyle bir durum var: İnsanlar gerçekten bizim prodüksiyon kalitemize, özellikle çekim süresindeki bizim çekimleri yaptığımız süredeki prodüksiyon kalitemize hayran kalıyorlar. Niye? Biz işte 6 günlük bir sürede, bir hafta içinde 140 dakikalık dizileri hazırlıyoruz ve bunların post prodüksiyonu da yapılıyor, efektleri de yapılıyor, color'ı vesairesi de yapılıyor ve yayına hazır hâle getiriliyor ve her hafta düzenli olarak yapılıyor. Bunu anlattığınız zaman yabancılara inanamıyorlar gerçekten. Yani şöyle söyleyeyim, hani dünyada belki de en çok film üretilen Hindistan'daki arkadaşlara anlattığımız zaman bile algılayamıyorlar. Birkaç kere tekrar etmemiz gerekiyor: “Bakın, gerçekten diyorum. İşte atıyorum pazartesi günü çekim başlıyorsa pazar günü o bölümün yayını oluyor ve o bölüm 140 dakika,” diyorum. “Nasıl yapabilirsiniz?” diyorlar. “Çekimler ne zaman bitiyor da ne zaman montajlıyorsunuz?” diye böyle inanamıyorlar gerçekten.

        REKLAM
        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ