Anadolu'nun panayırları yakın gelecekte kelimelerde mi kalacak?
Prof. Dr. Vedat Çalışkan, neredeyse 20 yıllık saha araştırmasını "Anadolu'nun Ticaret ve Kültür Mirasları: Tarihten Günümüze Panayırlar" kitabında topladı. Türkiye'de Cumhuriyet dönemindeki yaklaşık 300 panayırdan sadece 69'un kaldığını, çoğunun fuar ve festivale dönüştüğünü söyleyen Çalışkan, Boyabat ve Eğirdir gibi Selçuklu mirası örneklerin "coğrafi izolasyon" ve yerel ihtiyaçlar sayesinde yaşadığını; Anadolu panayırlarının ise küreselleşmenin tek tipleştirici baskısına, yerel hafızayı, zanaatı ve ortak ritüelleri canlı tutarak kafa tuttuğunu vurguluyor. Kadınlar için "özgür" ve "demokratikleştirici" bir alışveriş-sosyalleşme alanı sunan panayırların ulusal ölçekte kurumsal destek ve UNESCO benzeri tescillerle korunması gerektiğini belirten Çalışkan, aksi halde "panayır"ın sadece bir sözcük olarak kalacağı uyarısını yapıyor
Her yıl Eylül-Ekim aylarında düzenlenen panayır mevsimi sona erdi; serinleyen rüzgârla birlikte tezgâhların rengi, kalabalığın uğultusu ve kavrulmuş mısır kokusu meydanlardan çekildi. Türkiye’de bir zamanlar 300’e yaklaşan panayırdan bugün 20 ilde yalnızca 69’u kaldı; bir kısmı fuar ve festivallere dönüştü, çoğu ise kentleşme, ulaşım ve tüketim alışkanlıklarının değişimiyle sessizce yitip gitti. Oysa panayırlar sadece alışveriş değil; kırsalda tarım-hayvancılık girdilerinden sosyalleşmeye, kadınlar için özgür ve “demokratikleştirici” bir alan sunmaktan kültürel mirasın aktarımına ve Müslüman–Hıristiyan etkileşiminin izlerine kadar çok katmanlı bir sahne; üstelik Anadolu’nun köklü panayırları, küreselleşmenin tek tipleştirici baskısına karşı yerel hafızayı, zanaatı ve ortak yaşam ritüellerini canlı tutarak sessiz bir meydan okumaya çalışıyor. Selçuklu’dan günümüze ulaşan Boyabat ve Eğirdir örnekleri “coğrafi izolasyon”un da etkisiyle varlığını sürdürürken, Çalışkan’ın uzun soluklu saha çalışmaları ve 2024’te yayımlanan kapsamlı kitabı panayırların kayda geçirilmesi ve UNESCO benzeri koruma mekanizmalarıyla desteklenmesi gerektiğini hatırlatıyor; aksi halde “panayır” sadece bir kelimeye dönüşecek.
Konuyla ilgili yetkin araştırma ve çalışmaları bulunan Prof. Dr. Vedat Çalışkan’la geçmişten günümüze, günümüzden de geleceğe panayırları konuştuk.
Prof. Dr. Vedat Çalışkan'ın Tarihten Günümüze Panayırlar adlı çalışması Türk İdari Araştırmalar Vakfı Yayınları arasından okurla buluştuOn yılı aşkın süredir sahada panayırların peşindesiniz; üstelik kapsamlı bir kitap da yazdınız. Bu merak nasıl başladı?
2006’dan beri neredeyse 20 yıllık bir süreç sayılır. 2005 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’ndeki yeni görevime başlamıştım. Yörede panayırların halen yaygın olduğunu ve yerel toplumun büyük talep gösterdiğine tanık olmak oldukça şaşırtıcı görünmüştü. Çünkü uzun yıllardır panayırlar hakkında bir haber duyulmaz ve görülmez hale gelmişti. Panayırlar adeta Türkiye’de aniden kaybolmuştu. Çocukluğum geçtiği Bursa’da ilçelerde kurulan panayırları çok iyi hatırlıyordum. Böylece panayırlarla ilgili çoğalan sorular eşliğinde kendimi uzun sürecek bir “panayırlar” araştırmasının içinde buldum. 2005 yılında ziyaret ettiğim Çanakkale panayırının da Çanakkale’nin merkez ilçesindeki son panayır olacağını herkes gibi ben de bilmiyordum. Panayırların birbiri ardına yok olması, Türkiye’de ticaret ve eğlence kültürünün bir dönemine damgasını vurmuş bu geleneksel organizasyonları kaydetmek için acele etmek gerektiğini söylüyordu. Üstelik, panayırlarının üstlendiği ekonomik, toplumsal, kültürel onlarca önemli işleve karşın Cumhuriyet döneminde panayırların ulusal ölçekte araştırılmamış olması, bir envanterin olmayışı da çok ilginç görünüyordu. Böylece, 2008 yılında Çanakkale’nin panayırlarını, 2010 yılında Bozcaada ve Gökçeada’da Rumların panayırlarını ele alan araştırmalarım yayınlandı. 2013 yılında panayırların Türkiye ölçeğinde araştırılmasını için bir proje teklifi hazırlayarak TÜBITAK’a sundum. Bu projemizi TÜBITAK desteği ile 24 ayda tamamlandı. Proje kapsamında 15 ilimizde kalabalık bir proje ekibiyle birlikte saha çalışmaları gerçekleştirdik. Bu projeyi tamamlayana kadar Türkiye’de kaç panayır bulunduğu bilgisi bile ne yazık ki yoktu. Saha çalışmalarımız ile 13 illimizdeki panayırlarda 2582’si ziyaretçi, 611’i panayır esnafı olmak üzere toplam 3193 kişi ile görüşme yaptık. Bu süreçte panayırlarımızı kapsamlı tanımamıza olanak sağlayan çok değerli bilgiler ve veriler sağladık. İlerleyen dönemde panayırlar konusundaki araştırmalarımı derinleştirmek üzere 2019 yılında ABD’de University of South Carolina Coğrafya bölümünde 1 yıl süre ile misafir öğretim üyesi olarak bulundum. Gerek Türkiye panayırları gerekse ABD’deki ilçe panayırlarını ele alan makalelerim çeşitli akademik dergilerde yayınlandı. Nihayet, Dünya ve Türkiye panayırlarını konu alan “Anadolu’nun Ticaret ve Kültür Mirasları: Tarihten Günümüze Panayırlar” adlı kitabım 2024 yılında TİAV (Türk İdari Araştırmalar Vakfı) tarafından basıldı ve konuya ilgi duyanlarla buluştu.
PANAYIRLAR FUAR VE FESTİVALLERE DÖNÜŞTÜ
Günümüzde Türkiye genelinde kaç panayır varlığını sürdürüyor? Bunları kategorik olarak nasıl sınıflandırabiliyoruz?
Cumhuriyet döneminde “emtia ve hayvancılık panayırları” sayısı 300’e kadar ulaşıyordu. Uzun yıllar boyunca ülke ölçeğinde mal, hizmet, bilgi ve yeniliklerin dağıtım aracı olarak hizmet veren panayırlar, kuruldukları yörelerde de bir prestij unsuru olarak görülüyordu. Fakat zamanla alışveriş ve ulaşım olanaklarının artması ve yaygınlaşması, eğlence kültürünün değişmesi, panayırların popüler çağının sona erdiği anlamına da geliyordu. Panayırlar, özellikle 1990’larden itibaren birbiri ardına hızla kaybolmaya başladı. Bu süreçte bazı panayırlar eğlence ya da ticaret fuarlarına ve festivallere dönüştü, bazıları ortadan kalktı; az sayıda örnek de fazla değişime uğramadan günümüze değin ulaşabildi. Türkiye’de son 40-50 yıl içinde panayır varlığımızın yaklaşık %80’inin eridiğini tespit edebiliyoruz. Yaklaşık 300 panayırdan günümüze değin ulaşma başarısı gösteren 69 panayır kalmıştır. Bu panayırlar 20 ilimizdeki 61 yerleşmede dağılış göstermektedir. Balıkesir, Çanakkale, Bolu, Bilecik ve Sinop, panayır sayılarıyla belirgin olarak öne çıkan illerimizdir. Yani, geriye kalan panayır örnekleri en çok güney Marmara ile batı Karadeniz bölümlerinde dağılış göstermektedir. Cumhuriyet dönemi içinde panayırların varlığını saptadığımız 47 ilin 27’sinde günümüzde panayır örneği kalmamıştır. Trakya’da 30 yıl öncesine kadar 23 panayır varken, günümüze ulaşan son panayır örneği Kırklareli’deki Pehlivanköy panayırıdır.
Türkiye’de panayırları fonksiyonları bakımından emtia ve hayvancılık panayırları, köy panayırları, yayla panayırları, anma/etnik/sosyal/dini amaçlı panayırlar olarak sınıflandırabiliriz. Esasen panayırlar tarih boyunca ticaret, eğlence, din vb. birçok fonksiyonu bir arada bulunduran etkinlikler olmuştur. Ticaret ve etkinlikler tarihinin en eski ve en köklü organizasyonları olarak görülebilecek panayırlar, bu ayakta kalma gücünü, birçok fonksiyonu bir arada sunabilmesinden almıştır.
Kökü Selçuklu dönemine kadar uzanan Boyabat Panayırı günümüzde de varlığını sürdürmeye devam ediyorSELÇUKLU'DAN GÜNÜMÜZE ULAŞAN İKİ PANAYIR
Çalışmanızda özellikle iki panayıra dikkat çekiyorsunuz. Biri Boyabat'ta diğeri Eğirdir'de düzenlenen organizasyonlar. Kitabınızdan öğreniyoruz ki her iki panayırın da önemi ve kıymeti Selçuklu'dan günümüze ulaşmış olması. Bir zamanlar çok önemli bir geçiş noktasında bulunan Boyabat günümüzde bu özelliğini kaybetmiş durumda. Buna rağmen sürdürülüyor olmasındaki sırrı nasıl açıklarsınız?
Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde büyük şöhret kazanan uluslararası ölçekteki panayırların varlığı oldukça dikkat çekicidir. Selçuklu döneminde, günümüzün uluslararası fuarları ile kıyaslanabilecek, kıtalar arası ticaret yeri olan 10’dan fazla panayır faaldi. Bunlardan Isparta Eğirdir’deki Pınarpazarı ile Boyabat panayırının o günlerden günümüze kesintisiz ulaştığını düşünmek mantıklı görünüyor. Osmanlı döneminde Anadolu’da çeşitli dönemlerde faal olan 176 panayırın varlığını belirleyebildik. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde büyük ölçekli panayırların ana kervan yollarına uyumu haritalar üzerinde oldukça açık bir şekilde izlenebilmektedir. Günümüzün panayırlarının bir kısmı da esasen eski kervan güzergahlarının kavşaklarında konumlanan ve çok eski dönemlerden günümüze ulaşmayı başarmış panayırlardır. Gerede, Boyabat vb. panayırlar bunlar arasında sayılabilir. Bu ilçe panayırlarının varlığını halen sürdürmeleri bir bakıma 'coğrafi izolasyon'la ilgilidir. Bunu en iyi şekilde panayırlarda gözlemleyebilirsiniz. Civar ilçe ve köylerden gelenlerin kış mevsimi boyunca bakamayacağı çiftlik hayvanlarını panayırlarda elden çıkardığı ve yine tüm kış mevsimi boyunca ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde alışveriş yaptığı panayırlar, genellikle kış mevsiminin ulaşımı ve alışverişi zorlaştırdığı çevrelerdedir. Batı Karadeniz bölümü içindeki Bolu, Sinop, Bilecik illerindeki panayırların büyük kısmında bu özellikleri görmek mümkündür. Bu çevrelerde karlı ve sert geçen kış mevsimi, yüksek ve engebeli sahalardaki köylerin ilçe merkezlerine ulaşımını oldukça zorlaştırır. Geçmişin koşulları içinde kırsal çevrelerin ücra alanlarında yaşayanlar için kış mevsimine girerken yapılan panayır alışverişi adeta bir zorunluluktu. 1814’te Kastamonu’ya gelen seyyahlardan Macdonald Kinneir’in, bu çevrede “pazarların mal ile dolduğunu; fakat kışın uzun sürdüğü zamanlarda ise halkın açlıkla karşı karşıya kaldığını” belirtmesi, geçmişte panayırlarda yapılan kışlık alışverişlerin önemini oldukça iyi açıklamaktadır. Yakın bir geçmişe kadar Boyabat’ta bol kar yağışı görülen kış aylarında ilçe merkezi ile köylerin irtibatı kesilirdi. Dolayısıyla kışlık alışveriş yöredeki herkes için önem taşıyan bir konuydu. Bu koşullar altında Boyabat ve Gerede panayırları da bulundukları yörelerde kökleşerek, zamana meydan okuyan geleneksel panayırlar olarak günümüze ulaşabilmiştir.
Boyabat panayırından bahsetmişken, bir ara panayırın ismi festival/şenlik olarak değiştirilmek istendi ve bölgedeki kadınlar buna tepki gösterince bu karardan vazgeçildi. Kadınların 'panayır' ismine karşı bu hassasiyeti neydi?
"ALIŞVERİŞİN DEMOKRATİKLEŞMESİNE KATKI"
Her şeyden önce panayırların yaş gruplarına ve cinsiyete göre farklı işlevleri olduğunun altını çizmek gerekir. Beslenme, giyim, nişan ve düğün, okul vb ihtiyaçlar açısından bakıldığında, kırsal çevrelerde kadınların hala bu aile alışverişinin büyük bölümünü üstlendiğini görürüz. 40 yıl öncesine kadar birçok kırsal bölgede bu tür ihtiyaçlar, her şeyin bir arada temin edilebildiği panayırlardan sağlanırdı. Panayırların kadınlar için taşıdığı başka önemler de bulunur. Nitekim, panayır kurulan çevrelerde genç kızlar da çeyizlerine eşya eklemek ve güzel bir şeyler alıp giyebilmek için yıl boyunca para biriktirir ve panayırı beklerdi. Panayırların geleneksel ve muhafazakar değerlerin hakim olduğu kırsal çevrelerdeki kadınlar için özgür bir alışveriş ve sosyal ortam işlevi de vardır. Köylerde yaşayan kadınların tüketimine özgü bazı ürünler, özellikle iç giyim, kişisel bakım ürünleri vb. ilçe merkezine daha sık gidip-gelen baba ya da eşlerden talep edilemez. Bu tür ürünlerin temininde panayırlar kadınlar için hala alternatifsizdir. Panayırlarda kadınlar yıl boyunca biriktirdikleri para ile kapalı sosyal çevrelerinden çıkarak, kocalarının ya da babalarının nezaretinde olmadan kişisel ve özgür alışveriş yapmanın zevkini de tatmaktadır. Esasen panayırlar her yaştan ve cinsiyetten tüketiciyi kapsayan bir alışveriş modeli olarak kırsal çevrelerde alışverişin demokratikleşmesine de katkıda bulunmaktadır.
"EŞİMLE ŞU YILIN PANAYIRINDA TANIŞMIŞTIK"
Evet, 2006 ve 2007 yıllarında Boyabat’ta panayır yapılmayarak festival denemeleri yapılmıştı. Ancak festivaller eğlencenin öne çıktığı etkinliklerdir. Boyabat’ta eğlenceyi, alışverişi ve sosyalleşmeyi birlikte üstlenen ve 5 gün süren panayır yerine, bir günlük festival düzenlenmesine yörede en büyük tepkiyi kadınlar göstermiştir. Kadınlar panayırın ortadan kalkmasına itirazlarını belediyeye iletmişlerdir. Bu tepkiler sonuç vermiş ve 2008 yılında yeniden panayıra dönülmüştü.
Ayrıca şu ilginç noktayı da eklemek gerekir. Kırsal çevrelerde panayır günlerinde gençler üzerindeki toplumsal baskı da bir parça hafifler. Kırsal çevrelerde yaşayan gençlerin tanışarak flört etmelerinde panayırlar her zaman elverişli bir ortam sağlamıştır. Genç erkekler ve kızlar panayır ortamında daha kolay görüşebildikleri için, birbirlerine panayırda buluşma haberi gönderirler. Hatta panayırların bu konuda üstlendiği rol, yaptığımız görüşmelerde çok sayıda kişiden duyduğumuz şu ifadelerle teyit edilmiştir: “eşimle şu yılın panayırında tanışmıştık!”
Panayırın Anadolu pratiğinde değişik kültürlerin ve medeniyetlerin bir karşılaşma noktası olduğunu vurguluyorsunuz. Müslüman toplulukların Hıristiyan ritüellerinin bazı kalıplarını içselleştirdiğini anlatıyorsunuz? Aynı şekilde Hıristiyanların da Müslüman topluluklardan benimsediği görenekler var. Bunları örnekler misiniz?
Bu oldukça ilginç bir konu. Burada Osmanlı’dan bugüne kullanılagelen panayır kelimesinin terminolojik köklerine biraz girmek gerekiyor. Açıkçası, “panayır” kelimesinin Anadolu’yu dünyadan farklılaştıran kültürel bir etkileşimin ve zenginliğin bir kanıtı olduğunu düşünüyorum. Çünkü panayır ve fuar şeklinde iki ayrı adlandırmanın olması esasen Türkiye’ye ve Türk Dili’ne özgü bir konudur. Örneğin, İngilizce “fair” terimi hem çeşitli panayırları hem de çeşitli fuarları ifade etmektedir. “Panayır” kelimesi Rumların Anadolu’da öteden beri bu organizasyonlara verdiği bir isimdir. Yunanca’dan Türkçe’ye geçen ‘panayır’ sözcüğünün kökeni periyodik pazarları tanımlayan bir kelime olan “panêgyris”dir. Yunanca pan (birlik) ve aguris (toplanma) bir araya geldiğinde pan-aguris yani “toplanma yeri” anlamı kazanmaktadır. Anlaşılan, Türkler de Anadolu’da kalabalıkların toplandığı ve pazar işlevi olan organizasyonlardaki adlandırmayı benimsediler ve panayıra benzeyen formdaki kendi organizasyonları için de bu ismi tercih ettiler.
"YIL-PAZARI"NDAN "PANAYIR"A
Türk medeniyetinin ticaret tarihinde panayır formunda bölgesel büyük pazarların tarihi de oldukça eskiye dayanır. Türklerin ana yurtları olan Orta Asya’da pazar için sadece senenin belirli bir döneminde düzenlenen ve “yıl-pazarı” olarak adlandırdıkları pazar türünün, Anadolu’da panayır olarak adlandırılan organizasyonlarla büyük benzerlik gösterdiğine kuşku yoktur. Bizans imparatorluğunda panayırların 12. yüzyıldan beri düzenlendiği bilinmektedir. Bu dönem, Türklerin Anadolu’ya giriş yaparak Bizans’a komşu olduğu bir dönemdir. Farklı toplumlar arasında yapılan ticaretin ülke sınırlarında ortaya çıktığı ve geliştiği dünya ticaret tarihinde açıkça görülür. Nitekim, Klasik Yunan mitolojisinde Hermes hem ticaret tanrısı hem de bir şehri diğerinden ayıran sınır taşlarının tanrısıdır. Kuşkusuz, Hermes’in bu özelliği, uluslararası ticaretin gerçekleştiği pazarlara ve uluslararası ticaret kavşaklarına atfedilen önemle bağlantılı olmalıdır. 1400’lerde kaleme alınmış olan Aşıkpaşazâde Tarihi de Osmanlı’nın erken dönemlerinde komşu Bizans toplumlarıyla sınırlar çevresinde bu tür pazar yerlerinde alışverişler yapıldığını ayrıntılı olarak tasvir etmektedir. Selçuklular döneminden itibaren Türkler, kendi yıl-pazarı geleneği ile bu “panayır” geleneğini Anadolu’da kaynaştırmış; Osmanlı Döneminde ise yıl pazarları "panayır" adını almış görünmektedir. Nitekim, 17. yüzyılın ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi, Anadolu ve Rumeli’de bu tür organizasyonlardan “panayır” olarak söz eder. Erken Cumhuriyet döneminde bile panayır ve fuarlara ortak olacak şekilde “panayır” adı verilmiştir. “Panayır” terimi bir süre sonra, uluslararası ya da ulusal ölçek kazandırılan ticaret ve sergi organizasyonlarının “fuar” olarak tanımlanmasıyla, panayır ve fuar terimlerinin kapsadığı anlamlar da farklılaşmıştır. 1934 yılındaki “Dördüncü İzmir 9 Eylül Panayırı”, “beynelmilel” statüsüyle açılmış ve gelecekteki “İzmir Enternasyonal Fuarı” ifadesindeki “enternasyonal” vurgusunun başlangıç noktasını oluşturmuştur.
Anadolu’da alışveriş ve eğlencenin birlikte olduğu panayır geleneği ile karşılaşan Türkler bu organizasyonlara ata sporu pehlivan güreşini, at yarışlarını ve cirit oyunlarını da katarak farklı bir görünüm kazandırdı. Ancak Hristiyanların panayırlarında kısmen dinî bir etki her zaman vardı. Rum ve Ermeni cemaatlerinin çeşitli dini panayırları da söz konusuydu. Zamanla Türklerin de benzer panayır örnekleri ortaya çıkmıştır. Bilindiği gibi, Kızıl Deli Sultan (Seyid Ali), Türklerin Rumeli’yi fethinde önemli bir yeri olan, Rumeli’de Bektaşi tekkelerini kuran ve yaygınlaşmasını sağlayan manevi bir şahsiyettir. 1826 tarihli bir Osmanlı arşiv belgesinden Kızıldeli Zaviyesi yakınında Muharrem ayında Tatar Panayırı denilen mevkide günlük bir panayır kurulduğunu ve panayıra civar köy ve kasabalardan 3000-5000 kişi geldiğini öğreniyoruz. Günümüzde Dimetoka (Yunanistan)’daki bu tekke çevresinde bir panayır ve güreş organizasyonunun sürdürülmesi hayli ilginçtir. Benzer şekilde öteden beri Türkiye’de Müslüman dini-manevi şahsiyetler adına bir türbe etrafında gerçekleşen panayırlar da dikkat çekicidir. Samsun’da Karadede, Hüseyindede, Geyikkoşanbaba panayırlarının temelinde bir evliyanın yattığına inanılan bir türbe bulunmaktadır. Bu panayırların, geçmişte bu yörede yaşayan Rumların dini panayır gelenekleri ile kültürel etkileşim izleri taşıdığı da düşünülebilir. Samsun’da sürdürülen bu panayırların başlangıcı ve türbelerin tarihi hakkında da herhangi bir bilgi yoktur. Tarihlendirme konusunda yerel toplumun rivayetlere, efsanelerin sözlü anlatımlarına dayanan tahminler öne çıkmaktadır.
BİR TARIM FUARI VE SERGİSİNDEN DAHA FAZLASI
Özellikle perakende ağının ve küresel ölçekteki malların ticari kılcal damarlarda egemenliğini ilan ettiği bu alanda panayır adına günümüze neler kalıyor? Sizden ödünç alarak söylersem; 'nostaljik sihrin bozulduğuna' inanan bir kitle panayıra eskisi gibi rağbet göstermiyor. Şimdilerde taşra görüntüsü veren panayırlar günümüz kent insanına ne vaat ediyor?
Alışveriş ve ticaret, panayırların çeşitli fonksiyonlarının sadece bir bölümüdür. Ancak kentsel ve kırsal çevre insanlarının ortak ihtiyaçları ve benzer tüketimleri olduğu gibi önemli farklar da söz konusudur. Panayırlarda kent pazarlarında bulunabilecek birçok şeyin yanı sıra kırsal yaşamda ihtiyaç duyulan pek çok şey de alınır ve satılır. Sanılanın aksine kırsal çevrelerde geçimlerini tarım ve hayvancılıkla karşılayanların bazı alışveriş zorunlulukları kentlilerden daha yüksek ve daha geniş kapsamlıdır. Nitekim, panayırlarda tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde ihtiyaç duyulan birçok malzeme ve girdi için de satış ve tanıtım stantları yer alır. Tohumlar, ilaçlar, tarım ve hayvancılıkta gerekli olan çok çeşitli araçlar ve aletler hatta traktörler ve çeşitli iş makinelerine kadar pazarlama ve satış yapılır. Kırsal yaşamdaki ihtiyaçların panayırlarda bir arada bulunuşu bir tarım fuarından ve sergisinden daha fazlası demektir. Ticaret ve alışverişin bu yönü bile panayırları benzersiz bir konuma taşımaktadır.
NOSTALJİK SİHİR NASIL BOZULDU?
Her ne kadar Türkiye’de panayırlarda alışveriş öne çıkan bir işlev olsa da panayırları önemli kılan pek çok fonksiyon birlikte görev yapar. Panayırlar halen kurulduğu çevrelerde sosyalleşmeye, yöre insanının buluşup kaynaşmasına, geleneksel yönü bulunan pek çok kültürel ögenin (zanaatlar, ürünler, mutfak, ritüeller, oyunlar vb) yaşatılmasına ve geleceğe taşınmasına aracılık etmektedir.
Evet, 40 yıl öncesine kadar panayırlar yerleşmeler arasındaki rekabetin ve prestijin bir sembolü durumundaydı. Günümüzde ise taşralı bir sembol olarak yerleşmelere bir prestij kaybı yaşattığı düşünülüyor. Nitekim, panayırlar kentleşme ve kentsel gelişme süreçlerinin etkisiyle ilk olarak il merkezlerinden kayboldu. Bu neticenin aslında pek çok nedeni var. Panayırlar her şeyden önce geniş arazilere ihtiyaç duyarlar ve panayırlar her yıl “panayır alanı” olarak bilinen bu yerlerde düzenlenir. Bu araziler birçok yerde imara açıldı ve panayırlar yer değiştirmek zorunda kaldı. Esasen bu durum panayır ziyaretçilerinin mekanla bütünleşen panayır algısını olumsuz etkiledi. İşte o, geçmişin hatıralarına dayanan “nostaljik sihir”in bozulmasının nedenlerinden biri de bu oldu.
Panayırların sunduğu içerik aslında bir yörenin en gerçekçi kültürel görünümüdür. Kuşkusuz panayırları kültürel miraslar bağlamı içinde düşünmek önemlidir. Bizde bu konu oldukça ihmal edilmiştir. Yerel panayırlar bir ülkenin ve toplumun geçmişini, kültürünü, geleneksel becerilerini ve ürünlerini izlemek için adeta bir açık hava müzesi karakterindedir. Eğer köklü panayırların sahici ve kültürel şölen sunan değerlerine odaklanabilirsek, panayırlar yerleşmelerin kültürel özelliklerini yaşatmaya, kalkınmaya ve prestije de katkı sağlayabilecektir. Nitekim, birçok ülke tarihsel geçmişte önem taşıyan ve kaybolan panayırlarını kültürel miraslar olarak tanımlayarak, onları yeniden canlandırma yoluna gitmiştir. Örneğin Suudi Arabistan’da 8. yüzyıla tarihlenen Ukaz panayırının, İngiltere’de 12. yüzyıla tarihlenen Stourbridge panayırının yeniden canlandırılması ve yaşatılması için destekleyici kurumsal çalışmalar yapılmıştır. Belçika' da Sint Lievens-Houtem kasabasında her yıl gerçekleştirilen Houtem Jaarmarkt panayırı da 2010 yılında UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne alınmıştır.
Son yıllarda Türkiye’de de büyükşehirlerden panayırlara yönelen turizm amaçlı ziyaretler dikkat çekmeye başlamıştır. Panayırların renkli atmosferi Türkiye’nin birçok büyük şehrinden profesyonel ve amatör fotoğrafçıları, geleneksel etkinliklere meraklı ziyaretçileri kendine çekmektedir. Bu yönüyle panayırlar kentli ve kırsal toplumun bağlantılarını geliştirmeye, toplumsal bütünleşmeye, yöre insanlarının buluşmasına ve kaynaşmasına, ortak kültürel değerlerin paylaşılmasına ve tanıtılmasına, yerel ekonomileri canlandırmaya önemli katkılar sağlamayı sürdürmektedir.
YAKIN GELECEKTE PANAYIR KALMAYACAK MI?
Panayırların günümüz koşullarına uyarlanması nasıl gerçekleştirilebilir? Panayırların varlığını sürdürebilmesi nasıl anlamlı kılınabilir?
Toplumsal, kültürel ve teknolojik değişimler, panayırların değişen koşullara adaptasyon yeteneklerini her geçen gün daha fazla sınamaktadır. Bu süreçte panayırlar, birbirleriyle bağlantılı seriler olduğundan, domino taşı etkisiyle birbiri ardına yok olmaktadır. Süreç böyle devam ederse Türkçe’de bir panayır kelimesi olacak ama panayır örneği kalmayacak.
Bu süreçte hızlı hareket ederek, kültürel niteliği yüksek panayırlar için destekleyici çalışmalar yapılması gerekiyor. Geleneksel panayırlar konusunda dünyada çok başarılı, iyi uygulama örnekleri ortaya konulmuştur. Türkiye’de ise henüz harekete geçilmedi. 2019 yılında gönüllü olarak, Kırklareli Pehlivanköy Panayırı’nın UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras (SOKÜM) şartlarını sağladığını açıklayan teklif dosyasını hazırladım. Kırklareli İl Kültür Müdürlüğü’ndeki toplantıda SOKÜM tutanağını imza altına aldık. Bir daha ne arayan oldu ne de konuyu takip eden bir kurum. Panayırlar sadece panayır kurulduğu günlerde hatırlanan organizasyonlardır. Panayırın son gün toplanmasıyla birlikte bir yıl sonra tekrar kurulana kadar gündem olmadığını söylemek mümkün. Oysa panayırlar gerçekten büyük bir kültürel hazineyi bünyelerinde saklamaktadır. Kültürel miras taşıyıcısı “insan hazineleri” ve coğrafi işaret potansiyeli yüksek ürünler panayırların adeta bir parçasıdır. Zaten günümüzde coğrafi işaret tescili elde etmiş birçok ürün de esasen panayırlarda şöhret kazanmıştır.
İlk olarak panayırların ulusal ölçekte çatısını oluşturacak ve himaye edecek kurumsal yapıya ihtiyaç vardır. Panayırlar, ulusal ölçekte bir bütün olarak görülmesi gereken kültürel ve ekonomik canlı bir sistemdir. Türkiye’de panayırların geleceği tamamen yerel yönetimlerin yaklaşımlarına ve sorumluğuna bırakılmış görünmektedir. Bu nedenle panayırların organizasyon süreçleri, ilçe belediyelerinin olanakları ve istek derecesi ile sınırlanmıştır. Birçok yerde belediyeler yıllık bütçelerinde en önemli geliri sadece panayırdan elde ederler. Buna karşın belediyeler panayırla ilgili mali yönü bulunan konularda harcama ve yatırım yapmaya oldukça isteksizdir. Oysa başarılı bir panayır organizasyonu için yapılacak işler oldukça fazladır. İlçe belediyelerinin sınırlı personeli ile bu iş yüküyle başa çıkabilmesi de oldukça zordur. Panayır alanının tasarımı, düzenlenmesi ve yönetimi; satıcılar ile yapılan sözleşmeler, reklam ve tanıtım çalışmaları, halkla ilişkiler hizmetleri, sosyal medya hesaplarının güncel bir şekilde yönetilmesi, hayvan satışları, gösteri ve eğlence hizmetlerinin planlanması vb. işler bunların başlıcalarıdır. Her panayırda, bu tür işler için, görev dağılımı ve iş birliği içinde işleyen “panayır yönetim kurulu/ komisyonu” oluşturulması çok yararlı olacaktır. Bu süreçte yerel yönetimler ile üniversiteler arasında iş birliği örnekleri hayata geçirilebilir.
Ulusal ölçekte ekonomi, ticaret, kültür alanında politikalar üretmekten sorumlu kurumlar da bu sürecin içinde olmalıdır. Panayırların korunması ve desteklenmesi her şeyden önce Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın görevleri içindedir. Fakat panayırların “panayır” adı taşıması nedeniyle Kültür Bakanlığı’nın festival ve fuarlara sağladığı desteklerden yararlanamıyor olması da oldukça ironiktir. Birçok panayır organizasyonunun bu nedenle resmi isimlerini fuar ya da festival olarak değiştirdiğini de tespit ettik.
Geleneksel ve kültürel değerleri korumayı önemseyen yaklaşımlarla panayırların günümüzün koşullarına uygun hale getirilmesi öncelikli bir konudur. Panayırlar için mevcut organizasyon anlayışı, onları giderek yok oluşa ya da başka bir etkinlik formuna dönüşmeye zorlayacaktır. Panayır organizasyonları, çağın gereklerine uyum sağlayacak standartlarını yükselttiği ölçüde güçlü olabilecektir. Aksi halde, asırlardır faaliyet gösteren panayırlarımız, geçmişten bugüne kadar taşıdıkları gelenekler ve kültürel miras yükleriyle birlikte kaybolabilirler. Sadece panayırlar için üretim yapan ve çırakları olmayan geleneksel zanaatkarlar ve ustalıkların varlığını burada hatırlatmam, konunun önemini daha iyi anlatabilir.
Bugüne değin panayırların toplumsal eğitim rolü de oldukça ihmal edilmiştir. Panayırlarda çocuklar, gençler ve yetişkinler için hazırlanacak eğitici programlar etkinlik programlarına dahil edilebilir. Yakın geçmişte yeni bilgilerin, yeniliklerin kırsal çevrelere iletilmesine aracılık eden panayırların, bu tür eğitsel rolleri üniversitelerle iş birliği içinde yeniden canlandırılabilir. Gerçekten de panayırlar kırsal çevrelerde eğitsel faaliyetler için çok çeşitli olanaklar ve fırsatlar sunmaktadır. Panayırlar, tüm köylerin toplandığı bir yerdir aynı zamanda. Gelen ziyaretçiler genellikle bir şeyler öğrenmek, izlemek ve bilgi edinmek için etkileşime hazırdır. Panayırlar, eğitim amaçlı seminerler ve sergiler yoluyla çiftçilerin teknolojik ve yenilikçi ufkunu genişletmeye çok yardımcı olabilir.
Panayırları tarihsel ve kültürel miras bağlamı içinde ele alan kitabımız ile bir bakıma panayırların içinde bulunduğu dönüşüm sürecine dikkat çekmeyi amaçladım. Neredeyse 20 yıldır süren araştırmaların toplandığı kitap esasen ilgili kurumlara ve yerel yönetimlere de izlenecek yollar konusunda kapsamlı öneriler sunmaktadır. Her şeye rağmen geleneksel panayırlarımız, yerel toplumsal ve kültürel çeşitliliğin enerjisi eşliğinde, sadık panayır ziyaretçileri ile hayatta kalmaya ve küreselleşmenin etkilerine karşı Anadolu’dan meydan okumayı sürdürmektedir