Aşkın kimyasal etkilerini biliyor muydunuz? Aşık olduğunuzda beyniniz size bakın hangi oyunları oynuyor!
Aşık olduğumuzda kalbimiz hızla çarpar, mantığımız devre dışı kalır ve gözümüz hiçbir şeyi görmez. Peki, tüm bunlara ne sebep olur? Aşk, yalnızca bir duygu değil, beynimizde gerçekleşen muazzam bir kimyasal fırtınadır. İşte aşkın biyolojik kodları!

Aşk, şairlerin, filozofların ve bilim insanlarının yüzyıllardır üzerinde düşündüğü büyüleyici bir olgudur. Ancak aşkın yalnızca duygusal bir durum olmadığını, beynimizin kimyasal süreçleriyle şekillendiğini biliyor muydunuz? İşte, aşkın beyindeki yolculuğu ve bu derin duygunun ardındaki bilim!
AŞK BEYNİN HANGİ BÖLGELERİNİ ETKİLER?
Aşkın kalpten değil, beyinden geldiğini artık biliyoruz. Günümüzde gelişmiş beyin görüntüleme teknikleri sayesinde aşık olduğumuzda beynimizin nasıl tepki verdiğini gözlemleyebiliyoruz.
Aşk, tek bir duygudan ibaret değildir; fiziksel çekim, romantizm ve bağlılık gibi birçok farklı öğeden oluşur. Bu bileşenlerin her biri, beynimizin farklı bölgelerini harekete geçirir. Bilim insanlarına göre aşk; şehvet, çekim ve bağlılık olmak üzere üç ana unsurdan oluşur ve her biri farklı beyin sistemleri tarafından yönetilir.
Örneğin, ön lob, romantik aşkın sosyal yönleriyle ilgilenirken; ventral tegmental alan, çekimin ödüllendirici hislerini yaratır. Hipotalamus ise aşkın biyolojik yönlerini kontrol eden merkezi bir rol oynar.
TUTKU VE ŞEHVETİN BEYİNDEKİ KAYNAĞI
Aşkta fiziksel çekim ve şehvet önemli bir yer tutar. Şehvet duygusu, beynin hipotalamus bölgesinden kaynaklanır. Hipotalamus, açlık, susuzluk gibi temel ihtiyaçları düzenleyen bir bölge olup aynı zamanda cinsel isteği de yönetir.
ROMANTİK ÇEKİMİN BEYİNDEKİ MERKEZLERİ
Romantik çekimin en önemli beyin bölgelerinden biri ventral tegmental alandır. Bu bölge, beynin ödül sistemini kontrol eder ve dopamin salgılamaktan sorumludur. Dopamin, bizi mutlu eden bir nörotransmiterdir ve aşık olduğumuzda salgılanan en güçlü kimyasallardan biridir.
Dopamin sayesinde aşık olduğumuz kişiyle vakit geçirmek, bir ödül gibi hissettirilir. İşte bu yüzden aşk, bazen bağımlılık gibi algılanabilir. Karşımızdaki kişiyi sürekli düşünmemize, onsuzken eksik hissetmemize neden olan şey de budur.
Bunun yanı sıra, çekim sürecinde norepinefrin hormonu da devreye girer. Bu hormon, aşık olduğumuzda kalp atışımızın hızlanmasına, avuçlarımızın terlemesine ve uykusuz geceler geçirmemize sebep olur.
Ancak ilginç bir şekilde, bu süreçte serotonin seviyelerimiz düşer. Serotonin seviyesindeki bu azalma, takıntılı düşüncelerin artmasına yol açar ve aşık olduğumuz kişiye dair sürekli düşüncelere kapılmamıza neden olabilir.
BAĞLILIK VE SADAKATİN BEYNİMİZDEKİ YERİ
Aşk yalnızca tutkudan ibaret değildir. Sağlıklı ve uzun soluklu ilişkilerde bağlılık önemli bir faktördür. Bağlılık ve uzun vadeli aşkın ardında yine hipotalamus vardır. Bu bölge, oksitosin ve vazopressin hormonlarının salgılanmasını sağlar.
Oksitosin, “sarılma hormonu” olarak da bilinir ve fiziksel temas, cinsel birliktelik, doğum ve emzirme sırasında salgılanır. Bu hormon, partnerler arasında güven duygusu ve bağlılığı artırarak uzun süreli ilişkilerin temelini atar.
Vazopressin ise koruyucu davranışları tetikleyerek, eşe karşı sahiplenici ve sadık hissetmemizi sağlar. Bilim insanları, uzun vadeli ilişkilerde oksitosin ve vazopressin seviyelerinin yüksek olmasının, ilişkinin kalıcılığında büyük bir rol oynadığını belirtiyor.
AŞKIN BİLİNÇSİZCE DAVRANIŞLARIMIZI ETKİLEMESİ
Aşık olduğumuzda, beynimizin bazı bölgeleri daha az aktif hale gelir. Örneğin, mantıklı düşünme, eleştirel analiz ve karar verme süreçlerinden sorumlu olan prefrontal korteks, aşkın erken aşamalarında aktivitesini azaltır. İşte bu yüzden, aşık olduğumuzda bazı mantıksız kararlar alabilir, kırmızı bayrakları görmezden gelebiliriz.
Ayrıca, amigdala adı verilen beyin bölgesi de aşkın etkisi altında daha az aktif hale gelir. Amigdala, korku ve tehdit algısıyla ilgilidir. Bu bölgenin aktivitesinin azalması, aşık olduğumuzda risk almaya daha yatkın olmamızı sağlar. Aşkın sarhoş edici etkisi nedeniyle bazen ani ve cesur kararlar almamız işte bu yüzdendir.
AŞKIN BEYİN VE BEDEN ÜZERİNDEKİ UZUN VADELİ ETKİLERİ
Aşkın etkileri yalnızca kısa vadeli değildir; uzun süreli ilişkiler beynimizi ve bedenimizi olumlu yönde değiştirebilir. Uzun süreli ilişkilerle bağlantılı bazı faydalar şunlardır:
Bağlılık ve güven artışı: Partnerimize daha fazla güvenir ve kendimizi daha huzurlu hissederiz.
Stresle başa çıkma yeteneği: Aşk, kortizol seviyelerini düşürerek stresle başa çıkmamıza yardımcı olabilir.
Bilişsel gelişim: Romantik ilişkiler, hafızayı ve problem çözme yeteneklerini güçlendirebilir.
Genel yaşam memnuniyeti: Mutlu bir ilişki içerisinde olan bireylerin genel mutluluk seviyeleri daha yüksek olabilir.
Kaynak: Verywell Mind, Daily Case, Tec Science
Fotoğraf kaynak: Shutterstock, Istock