Haftanın Kitapları
Biyografiden öyküye, araştırmadan romana, anıdan şiire bu hafta da pek çok kitap okurla buluştu. İşte yeni çıkan kitaplar arasından sizin için seçtiklerimiz... Keyifli okumalar...

ANTABUS
(Seray Şahiner)
Üçüncü sayfa haberlerinden tanıyoruz Leyla’yı. Eve, çocuk doğurmaya, istemediği bir erkeğe mahkûm, her tür kararın gıyabında verildiği bir yaşamda tutunmaya çalışan bir kadın… Leyla makus kaderini değiştirebilir mi? Aklını, sınırlı hayat bilgisini kullanıp bir kadın arkadaşın da tavsiyesiyle kendine ait bir yaşamı umut edebilir mi? Seray Şahiner’in çok sevilen ve tiyatro oyunu olarak sahnelendiğinde Afife Tiyatro Ödülü’ne layık görülen romanı Antabus, Doğan Kitap'tan çıktı. Okuru tüm gücüyle ilk sayfadan yakalayıp üzen, güldüren, düşündüren ve sonuna dek yanından ayırmayan bir dil şöleni…

KÖR BAYKUŞ
(Sadık Hidayet)
İran edebiyatında modern öykücülüğün kurucularından kabul edilen Sadık Hidayet’in başyapıtı Kör Baykuş, Can Yayınları etiketiyle okurla buluşuyor. 1936’da Hindistan’da yayımlanan ve İran’da satışı yasaklanan eser, birçok dile çevrilerek çeşitli yazar ve edebiyatları etkiledi... Anlatıcı, evindeki küçük havalandırma penceresinde bulunan ve daha önceden yokmuş gibi görünen bir delikten her zaman resmettiği sahneyi görür: Siyah elbiseli bir kız, bir servi ağacının altında çömelmiş, yaşlı bir adama bir lotus çiçeği dalı uzatıyor. Kızla yaşlı adamın arasında mavi bir nehir akıyor. Bu sahneye dalan adam kızın bakışlarına kapılır ve hayatı, akşama doğru onu kendi evinin kapısında otururken bulmasıyla korkunç bir şekilde değişir. Kör Baykuş, içindeki şeytanlarla uzun süre savaşmak zorunda kalan ve çok genç yaşta ölen eşsiz bir yazarın, insan ruhunun karanlık dehlizlerini araştıran başyapıtı.

BİR ADA İHTİMALİ
(Michel Houellebecq)
Çağdaş hayatın gündelik sıkıntılarını ebedi felsefi arayışların karşısına koyduğu, dilini sakınmadan kullandığı ve “pornografi”nin sınırlarında dolaştığı yapıtlarıyla Fransız edebiyatının son yıllardaki en keskin kalemi Michel Houellebecq, sonsuz hayat olasılıklarının hicvini yaptığı Bir Ada İhtimali’yle 2005’te Prix Interallié’yi kazandı, sonradan filme bizzat kendisinin uyarladığı yapıt dostu çılgın Iggy Pop’un Preliminaires albümüne de ilham kaynağı oldu. İthaki Yayınları'ndan çıkan kitapta hayattan bezginliğiyle nam salmış komedyen Daniel, sivri diliyle büyük başarılar kazansa da kişisel açıdan şöhretin getirilerinden tat alamamaktadır. Her daim genç kalmak isteyen ama başaramayan büyük aşkı yayıncı Isabelle ve hayatın her hazzını tatmak isteyen genç aşkı oyuncu adayı Esther ile yaşadığı ilişkilerle bünyesindeki son mutluluk kırıntılarını da tüketir. Nihayetinde ebedi yaşama ve bu dünyayı aşmaya odaklı yeni çağ tarikatlarından biri olan Elohimcilerin gurusunun peşinden sürüklenirken kirli bir aşkınlık yolunu seçer: Klonlanma. Bu dünyanın ölümlülüğünü aşan aydınlanmış komedyenin klonları diğer Danieller, efsanevi bir ada ihtimalinin kilit taşı olacaktır.

AKBABALAR VE KÖSTEBEKLER
(Ulus Atayurt)
Barcelona, İstanbul, sonra tekrar Barcelona, Bodrum, New York – Metis Yayınları'ndan çıkan Akbabalar ve Köstebekler’i kapitalizmin kentler üzerinde yarattığı tahribatın izlerini süren bir sokak yürüyüşü olarak okuyabilirsiniz. Ulus Atayurt bu yürüyüşü farklı kentlerde, kentlerin farklı mahallelerinde yaparken kapitalizmin finansallaşmasında emlak piyasasının rolünü, kent ve barınma hakkını, krize karşı barınma mücadelelerini, paranın doğasını, platform kapitalizminin nasıl kamusallaştırılabileceğini tartışıyor ve Bloch’un sözlerini hatırlatıyor: “Kaybın en trajik biçimi güvende olmanın değil, her şeyin farklı olabileceğini hayal etme yetisinin kaybıdır.”

RİSALELER
(İsmail Gelenbevî)
VakıfBank Kültür Yayınları (VBKY), “Risaleler” isimli kitabı okurlarıyla buluşturuyor. 18. yüzyıl Osmanlı ulemasının önde gelen isimlerinden İsmail Gelenbevî, eserlerin şerh ve haşiye tarzında yazıldığı ve klasik dönemin meselelerine ilişkin detayların incelendiği bir dönemde dil, matematik, geometri, astronomi, mantık ve metafizik gibi disiplinlerle ilgilenmiştir. Bu disiplinlere ilişkin yeni metinler kaleme almak yerine eski sorunları ve çözümleri irdeleyen haşiye, risale ve kısa notlar biçiminde eserler üretmiştir. Bilal Taşkın’ın editörlüğünü yaptığı bu derlemede Gelenbevî’nin modal kipler, zihnî varlık, nefsü’l-emr, var olmayan şeylerin gerçekliği ve bilgisi, mahiyetlerin kendinde sabitlikleri ve vahdet-i vücûd gibi düşünce tarihinin temel problemlerine odaklanan bazı kısa risalelerinin çevirisi sunuluyor.

NE YEDİYSEM OYUM
(Oğul Türkkan)
Gastronomi merakıyla şehir şehir gezmiş Oğul Türkkan’ın, kendi bilgi dünyasından damıttıklarıyla bizi hem yerel mutfaklarımız hem de dünyanın farklı mutfakları arasında bir tura çıkardığı yeni kitabı Ne Yediysem Oyum, Mundi etiketiyle raflarda! Bir ayağı burada bir ayağı Avrupa’da olan birinin sofrası neye benzerdi? Fransa’da doğmuş, Ankara’da büyümüş, Türkkan bu sorunun cevabını arıyor! Kitap, bilgiçlik taslayan bir “gurmelik” kitabı değil, hakikaten ne yediyse o olduğuna inanan, onu o yapan iki kültür dünyasını da sofrasına taşıyan bir yeme içme sevdalısının, bu sevdayı başkalarıyla paylaşmak için yarattığı bir kitap... Ne Yediysem Oyum’da Türkkan, kendi bilgi dünyasından damıttıklarıyla okuru hem yerel mutfaklarımız hem de dünya mutfakları arasında bir tura çıkaracak ve sadece bildiklerini anlatmakla kalmayacak, okuru yemek üstüne düşündürecek birçok soruyu da akla düşürecek.

BİR KAĞIT DAHA
(Aneta Emilova)
Aneta Emilova’nın Gorlassar Lugardis mahlasıyla yayımladığı ilk romanı Bir Kâğıt Daha, Can Yayınları etiketiyle okurla buluşuyor. Roman, aklını bir çantada taşıyan ve bütün benliği bu çantaya sıkışmış Gustav’ın hikâyesine odaklanıyor. Gustav’ın birden tutunduğu aşk, onu bir yandan başka biri olmaya zorlarken diğer yandan benliğinin bütün gizlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Elinde çantası, kendi gerçekliğiyle bütün bir dünya arasında gidip gelen Gustav, benliği, aşkı ve hayatındaki onca insanla yüzleşmek zorunda kalır ve hikâye başlar. Gustav, bize yaşama dair ne öğretebilir? Aşk, aile, dostluk, cennet, cehennem ve ötesi: Hepsi, Bir Kâğıt Daha’da… Bir çanta, bir adam, bir kadın, yardımsever bir kadın, bir iblis, cehennemin bir parçası, bir leylek, bir balık, birkaç yıldız, bir rahibe ve daha birçok şeyin sığdığı bir roman.

ISABELLE
(Andre Gide)
1890'lı yıllar... Genç akademisyen Gérard Lacase, doktora tezinin araştırması için Normandiya’ya, Floche ve Saint-Auréol ailelerinin kaldığı Quartfourche Şatosu’na gider. Devri geçmiş soyluluğun kasveti, taşranın boğucu havası içinde Lacase, kütüphanede eski bir mektup bulur. Bu unutulmuş belgede, şato ahalisine dâhil olmasına rağmen ortada hiç görünmeyen bir kadından söz edilmektedir. Yokluğu, oğlu Casimir’in şatodaki varlığıyla daha da açıklanamaz hale gelen Isabelle’dir bu. Lacase’ın bir portrede suretini gördüğü, gizemli Isabelle’e sevdalanması uzun sürmeyecektir. İş Bankası Kültür Yayınları tarafından okurlarla buluşturulan, 1911 yılında yayımlanan Isabelle romanında André Gide, merak ve hayranlık duygularının birbirini kamçılayışını özgün üslubuyla anlatıyor.

WOLFENBACH ŞATOSU
(Eliza Parsons)
Genç ve cesur Matilda, kötü kalpli amcasının yanından firar ederek Wolfenbach Şatosu’na sığınır ve kendini gizem ve tehlikelerle dolu bir ortamda bulur. Trajik bir geçmişin izlerini taşıyan kalenin ıssız odalarında korkunç bir sırrı keşfedecek ve tüyler ürpertici aile sırlarını ortaya çıkaracaktır. Fakat nihayetinde amcası izini bulduğunda, onun aşağılık emellerinden kaçabilecek midir? Eliza Parsons’ın Everest Yayınları'ndan çıkan Wolfenbach Şatosu adlı romanı, Jane Austen’ın Northanger Manastırı kitabında bahsettiği “korkunç romanlar”dan biridir ve Ann Radcliffe’in Udolpho’sundan ve Matthew Lewis’in Keşiş’inden önce, 1793 gibi erken bir tarihte iki cilt halinde yayımlanmıştır. Esrarlı aile bağları, meçhul bir kişilik, kendini bulma arayışı gibi türe özgü temaları işleyen bu kitap, gotik roman türünün ilk örneklerindendir.

TRANSATLANTİK
(Volker Kutscher)
Kahramanımız özel dedektif Gereon Rath, gizlice kaçtığı Amerika’da eski bir hasmıyla karşılaşıyor ve gangsterlerle mücadele ediyor. Eşi Charlotte Rath ise çürüdükçe ve korkunçlaştıkça utanç verici biçimde “normalleşen” Nazi rejiminin labirentlerinde hayatta kalmaya çalışıyor. İletişim Yayınları'ndan çıkan, Volker Kutscher’in siyasi polisiye dizisinin dokuzuncu romanı Transatlantik, İkinci Dünya Savaşı arifesinde bütün Batı’yı saran karanlığın içinde geçiyor: Yıl 1937. Gereon Rath, artık Almanya’da barınamayacak durumdadır. Sahte kimlikle bir zepline atlayıp Amerika Birleşik Devletleri’ne kaçar. Resmen “ölü” olarak bilinmektedir. Rath’ın eşi Charlotte’un da aslında yurtdışına kaçması gerekiyordur. Fakat evlatlığının bir psikiyatri kliniğine kapatılmış, en yakın arkadaşının da kayıp olması, onu Berlin’de tutar. Atlantik’in iki ucunda, farklı türden dehşetli işlerle cebelleşirler. İkisi de, barbarlaşan ortamda “insan kalmaya” çalışıyorlardır aslında.