Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Mehmet Özgür: İlişkiler 25 kare yaşanıyor - Magazin haberleri
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Mehmet Özgür, 'Aşkın 'Dünkü Çocukları'nda başrolleri; Uğur Yücel, Hülya Avşar, Derya Baykal, Derya Alabora, Burak Can, Nehir Gökdemir, Bilge Şen, Ümit Çırak, Ali Düşenkalkar, Goncagül Sunar, Mustafa Kırantepe, Meral Çetinkaya, Yıldıray Şahinler, Mustafa Şimşek, Elif İskender, Jessica May ile paylaştı.

        Cinegenna Pictures yapımı, Levent Onan'ın yönettiği, usta oyuncularla, genç oyuncuların bir araya geldiği film beyazperdeye; orta yaşı geçmiş insanların da oyun oynayabileceğini, çocuk gibi hissedebileceğini ve yıllara meydan okuyabileceğini yansıtacak.

        Filmin usta oyuncularından Mehmet Özgür, Habertürk'e verdiği röportajda; kuşaklar arasında yaşanan çatışmaları, farklılıkları masaya yatırdı.

        "MASRAFTAN KURTARIYORUM"

        • Sizi soyadınızdan da ilham alarak özgürlüğünüze pek düşkün biri olarak tanıyoruz. Ünlü karavan tatili anlayışınızı da biliyoruz. Şehir dışındaki setlerde otelde değil, karavanınızda kalıyorsunuz. Karavanı özellikle neden tercih ediyorsunuz?

        Bu tatil anlayışı, çok eskiden beri çadırla vardı. 2017’de karavana terfi ettik. Ondan sonra da ailecek totalde 18 ülke gezdik. Pandemi döneminde de yaklaşık bir yıla yakın karavanda yaşadık. O yüzden karavan bizim için vazgeçilmez bir hayat biçimi. Bu tür Anadolu’daki sinema filmlerine giderken de genelde karavanımla gidiyorum. Yapımcıları otel masrafından da kurtarıyorum.

        REKLAM

        "GENÇ OYUNCULAR, HALKTAN UZAKLAŞIYORLAR"

        • Anladığım kadarıyla gezerek ve görerek de beslenen insanlardansınız. Oyunculuğunuzun beslenme kaynaklarından biri de bu. Tavsiye eder misiniz?

        Tavsiye ederim... Bir kere zaten doğayla iç içe olduğunuz zaman bu size bir huzur alanı yaratıyor. Biliyorsunuz, setlerimiz oldukça yoğun ve stresli çalışmalar içeriyor. Oradaki arınmayı doğada bulabiliyorsunuz. En azından ben öyle buluyorum... Bunun yanında bir de gittiğim her yerde asıl sermayemiz olan halkla iç içe oluyorum. Onlardan besleniyorum. Çünkü benim için her insan yeni bir karakter. Her insan yeni bir öğreti, ondan bir şey öğreniyorum. Burada da kampçı arkadaşlar başta olmak kaydıyla birçok Ünyeli dostum oldu. Bir de yeni filmim 'Aşkın Dünkü Çocukları'nda yerel şiveyle oynayan tek oyuncuyum. Buranın da zor bir şivesi var ama benim bu yaşama biçimim işimi kolaylaştırıyor. Geldiğim günden beri Ünyeliler ile iç içe olduğum için Ünye lehçesinde hiç sorun yaşamadan filmi atlattım. Bu da benim için bir avantaj. Bu noktada tabii ki herkese öneriyorum. En büyük önerim de yeni işe başlayan oyuncu arkadaşlarıma... Onlar maalesef, belirli bir seviyeye yaklaştıklarında ister istemez asıl sermayeleri olan vatandaştan, halktan uzaklaşmaya başlıyorlar. Çünkü onlar için insanların içinde olmak bazen rahatsızlığa dönüşebiliyor ama ben onu bir rahatsızlık olarak görmüyorum, bir beslenme yöntemi olarak görüyorum. Ve olabildiğince iç içe olmaya çalışıyorum.

        "İŞİ, EZBERE DÖNÜŞTÜREBİLİR"

        REKLAM

        • “Genç arkadaşlar, vatandaşla çok iç içe olmuyor, gözlem yapmaları mümkün olmuyor” dediniz. Bu durum mesleklerine nasıl bir zarar verir?

        Oyunculuk, beslenerek dolmaktır. Doldurma işlemini yapacağınız tek yer sizin yaşadığınız coğrafya ve o coğrafya... Bunu okuyarak da, metotla çalışarak da yapabilirsiniz elbet ama her zaman samimi olan her zaman gerçek olan aslında diğeridir. Benim yapmaya çalıştığımdır. O yüzden onlara şöyle bir zararı olabilir; bir süreden sonra metot ya da okumalar onları gerçeklerden uzaklaştırabilir. İşi ezbere dönüştürebilir ama yaşadıkları coğrafyayla iç içe olurlarsa hem bilgi anlamında hem ilgi anlamında kendilerine çok olumlu paylar toplarlar. Yaklaşık 30 yıldır bu mesleğin içindeyim ve hiç kopmadım. Hâlâ bilmediğim bir coğrafyaya gittiğim zaman, o coğrafyaya ait sıradan bir vatandaş olarak o coğrafyanın içerisinde yaşamaya çalışırım. Bunun da bugüne kadar bana çok kazanımı oldu. Dolayısıyla her oyuncu için faydalı olduğunu düşünüyorum, yapmadıkları zaman da eksik olur.

        "MUSTAFA KEMAL'İN AŞKLARINI DÜŞÜNÜN"

        • 'Aşkın Dünkü Çocukları'nın hikâyesinden yola çıkarsak 20’li yaşlardaki aşkın size ifade ettiğiyle, günümüzde ifade ettiği anlam arasında bir değişim oldu mu?

        Tabii ki oldu... 20’li yaşlar dediğiniz zaman benim için 34 sene öncesinden bahsediyorsunuz. 54 yaşındayım. 34 sene önceki ilişkilerle bugünün ilişkileri arasında dağlar kadar fark var. Çünkü biz 20’li yaşlarda hâlâ mektupla haberleşiyorduk. Dergilerde, gazetelerde mektup arkadaşları arıyorduk. Bulduğumuzda da yüzünü bile görmediğimiz o arkadaşlarla yıllarca mektuplaşıyorduk. Belki en fazla görebileceğimiz şey bir fotoğrafıydı ama şimdi konu, oradan uzaklaştı. Sosyal medya girdi hayatımıza ve bütün gerçekler sahteliğe dönüştü. Maalesef aşk da bunlardan etkilenen bir durum oldu. Aşklar da gerçekliğini yitirdi. Sahte aşklardan oluşan, 3 - 5 günlük aşklardan oluşan bir noktaya geldi. Geçmişi bilen ve bir evlat yetiştiren bir adam olarak bunun böyle olduğunu görmek tabii çok üzücü... Onun adına ve onun gibi birçok genç adına üzücü bir nokta bu. Bunu hakikaten uzun uzun düşündüğümde çok da kaygı üretebiliyorum. Kendi oğlum üzerinden bir sürü genç adına kaygılanıyorum. Maalesef bizim yaşadığımız gerçekliği yaşamıyorlar. Bizim mektupla haberleşirken yaşadığımız o aşk bile bizden 50 yıl öncesi kadar gerçek değildi. Biz de eksilmiştik aslında. Nazım’ın aşklarını düşünün, Mustafa Kemal’in aşklarını düşünün. O kadar gerçek ki bu aşklar… Yılmaz Güney’in aşklarını düşünün. Bu insanlar çok gerçek aşklar yaşamışlar. Bizim jenerasyon biraz eksildik ama yine de bizim aşkımızda onlara yakın bir gerçeklik vardı ama şimdi maalesef öyle bir şey yok, olma ihtimali de yok...

        "ARTIK ONLARIN ÇAĞI, BAŞKA BİR ÇAĞ"

        Özgür ailesi; Safinaz Özgür - Başar Arhan Özgür - Mehmet Özgür

        REKLAM

        • Toplum üzerinden değerlendirirsek işin sonu nereye varıyor?

        İşin sonu nereye varır, o konuda kesin bir hüküm veremem ama doğru bir noktaya varmayacağını görebiliyorum. Sosyal medyanın hayatımıza girmesinden öncesinin boşanma yüzdesine bakın, bir de bugünkü yüzdesine bakın, arada uçurum var. Her şey çok hızlandı... Onun adını şöyle koyuyorum; sosyal medyayla beraber hayatımız, 25 kareye döndü. Bu çocuklar artık bütün hayatı 25 kare olarak algılıyorlar. Ve hızlı bir hayat algılıyorlar. Onlar için sabırla yapılabilecek meslekler artık onlara göre değil. Onlar oturup bir hat sanatı yapamazlar. Dericilikle ilgili bir işi yapamazlar. Bir resim sanatı üzerinde çalışamazlar. Çünkü hayatı, 25 kare öğrendiler. İzleyerek öğrendiler. Çizgi film izlediler, 25 kare... Sosyal medya videolarını izlediler, 25 kare... Algılarında hep 25 kare hız var. Dolayısıyla onlar için aşk da öyle. Aşk, çabuk başlanıp çabuk tüketilecek bir şey. Tükenmediği zaman yapamazlar, onlar onu tüketmek zorundalar. Çünkü öyle büyüdüler. Bu anlamda varacağı noktayı da çok çirkin buluyorum. Ülkemiz ve dünya tatminsizlik ve sabırsızlığın verdiği çok çirkin hikâyelere gebe. Kurtulur mu? Burada biraz bizim jenerasyona görev düşüyor, ailelere görev düşüyor. Onlar çocuklarını buralardan uzaklaştırabilirler. Ben de bir ebeveynim ve oğlumu uzaklaştırmak için çok gayret ediyorum ama başarabiliyor muyum? Hayır. Eşim de ben de çok mücadele ediyoruz ama başarmak çok zor. Artık onların çağı başka bir çağ. Anlamaya çalışıyorum, onların çağını öğrenmeye çalışıyorum ki belki oradan bir faydam olur ama o da bizim için çok uzak. Onu da öğrenme şansımız yok. Oynadıkları oyunları öğrenebilmem için herhalde beş ayımı vermem lâzım ama onlar 5 dakika öğreniyor. Böyle garip bir dünyaya gebe...

        "GENÇ KUŞAK, PİŞMANLIK DUYMUYOR"

        • Bu kuşak çatışmasından öte bir şey.

        Bu artık çok farklı bir şeye evrildi. Aslında bu kuşak çatışması değil, iki ayrı dünya. Onların öğrendiği, yaşadığı ve yaşayacağı başka bir dünya, başka bir hız var. Bizim öğrendiğimiz, bize öğretilen çok daha yavaş akan çok daha ağır bir hayat. Organik ve tadarak giden bir süreç. Biz tadımlayarak, tecrübe ederek öğrenen bir gençlik yaşadık ama şimdiki gençlik öyle değil, pişmanlıkları yok. Bu çok kötü bir şey. Çünkü pişmanlığı gün içerisinde çok yaşıyorlar. Onlar için oyun oynarken her yenilgi bir pişmanlık. Gün içerisinde pişmanlık duygusunu o kadar fazla yaşıyorlar ki kanıksadılar artık. Onlar için birisine âşık olmuş, evlenmiş, boşanmış... Bundan bir pişmanlık duymuyorlar. "Bu olabilir" diyor... "Hayatta böyle şeyler var, yolumuza bakalım" diyor... Bizim dönemimizi düşünün. Bir adam boşandığı zaman yıllarca kendine gelemezdi. Zor bir şey. Ben ilk aşkımı hatırlıyorum. Lise çağlarında yaşadığımda, ilk aşkım hayatımın döngüsünü değiştirdi. Ayrıldığımda, 5 yıl kendime gelemedim. Şimdiki nesilde öyle bir şey yok.

        "SADECE BİR HAKKIMIZ VARDI"

        • Ama o 5 yıl içinde kim bilir neler öğrendiniz...

        Tabii... Tadımlamak dediğim de bu aslında. Biz bugüne kadar tadarak, tecrübe ederek geldik. Edindiğimiz öğreti çok fazla. Bizim kuşak, aslında çok derin insanlar. Bizim kuşaktan öncesi zaten derindi, biz de o son kuşağız. 1980’den sonra ip koptu artık. Onlarda pişmanlık yok. Onlarda hatadan duyulan vicdan yok. Hiçbir şey yok. Onlar, bunu 25 kare yaşıyorlar. 25 kare başladı, yaşandı, belki bir dakika pişman olundu ama ikinci dakika yok. Benim oğlum bir hata yaptığı zaman benden sürekli özür diler. "Özür dileme" diyorum. Çünkü bizim zamanımızda biz hata yaptığımız zaman tekrarlama şansımız yoktu. Sadece bir hakkımız vardı. Şimdiki nesilde o yok. Aynı konuda özür diliyor sonra bir daha yapıyor ve bir daha özür diliyor. Oyun teknolojisi dediğimiz o teknoloji beyinlerini öyle bir hale getirdi ki bir oyun kaybettiğinde ya da bir hata yaptığında o hatayı unutması lâzım ki yeniden oyun oynayabilsin. Unutmazsa oynayamaz. Dolayısıyla beyin artık buna kodlanmış vaziyette. Anında unutmaya çok yatkınlar. Hemen unutabilirler. Dostluğu da unutabilirler, aşkı da unutabilirler, yeri gelir anneyi babayı da unutabilirler. Vicdanen rahatsızlık duymazlar. Onlarda da başka bir dönüşüm olacaktır ama onu şu anda kestiremiyorum.

        • 'Aşkın Dünkü Çocukları'ndan teklif geldiği zaman filmin hangi özellikleri sizi etkiledi de bu işte olayım dediniz?

        Aslında bu benim için çok bilinmeyenli bir denklem. Senaryo çok naif bir senaryoydu. Yerel bir hikâyeyi anlatıyordu. Ben de bu tür yerel hikâyelere bayılıyorum. Kadroya baktığımız zaman da Uğur Yücel’i gördüm. Ben de Uğur ağabeyle çalışmak için can atan birisiydim. Ve böyle bir fırsat da gelince bana buna "Hayır" diyemezdim zaten. Diğer taraftan baktığımız zaman ekibin içerisinde yine bir sürü usta var. Hepsiyle bir arada olmak, benim için iyi bir film olacağının göstergesiydi. O yüzden hayır demedim. Ve tabii kendi özelimde başka denklemler de vardı. Uzun süredir ulaşamadığım tertibim vardı, Ünyeliydi. "Belki bir gün onunla karşılaşırım" dedim. Çok sevdiğim, kardeşim gibi sevdiğim bir tertibimdi ama askerden sonra kopmuştuk. Kısmet oldu ve Ünye sayesinde ona ulaştım. Karavancı olduğum için karavanımla geldim. Hemen yan tarafta denize nazır bir yerde tatille filmi birleştirdim. Birçok açıdan baktığım zaman benim için gelinmesi gereken bir yerdi. İyi ki de gelmişim. Burada çok keyifli bir ay geçirdim. Gerek Ünye’de kurduğum dostluklarla, gerek Ünye ile gerekse film içerisinde birçok oyuncu arkadaşımla ve ustayla beraber hoş vakit geçirdik. O yüzden finalinde bizim samimiyetimizin oraya yansıyacağını düşündüğüm için filmin de güzel olacağını düşünüyorum.

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ