HT Gastro
Stil

Okul zili çalışan anneler için de çalıyor

Pazartesiden itibaren okullarda ziller sadece çocuklar için değil, anneler ve özellikle çalışan anneler için de çalacak. Hayır, aslında bu maratona hiç hazır değiliz. Konuşmamız gerekenler var. Mesela, çalışma koşullarında kadınlar için daha fazla esnekliği savunurken bir gerçeği kaçırıyor olabilir miyiz?

Giriş: 06.09.2025 - 07:30 Güncelleme: 06.09.2025 - 09:07
Haberler Stil Okul zili çalışan anneler için de çalıyor

Çocuğuma annemin bakabiliyor olmasından dolayı şanslı bir azınlığa mensup olduğumu biliyorum. Ama okul çıkışlarında oğlumla mutlu kavuşmaları sağlayamamak ya da onu tatil olmayan bir günde etkinliğe götürememek, çalışan anne olarak hep bir vicdan azabı kaynağı şeklinde göğsümde yatıyor.

Okuldan alıp arkadaşlarıyla parkta oynamasını sağlamak, diğer velilerle okul sohbeti yapmak, ebeveyn sosyalleşmelerine katılmak, yaşayamadıklarımın kısa bir listesi sadece...

Oğlumun "Anne, beni yarın okuldan sen alsan olmaz mııı?" diye bir kedi gibi mırıldanmalarının yarattığı duygusal hasardan bahsetsem abarttığımı düşünebilirsiniz. Ama değil!

Gün ortasında çocukla tiyatroya gidebilecek veya okulla ilgili bir aktivitede gönüllü olabilecek bir ebeveynliği varsayan destek mekanizmasının olmaması ne kötü...

Çalışan annelerin engellerle karşılaşması ya da insanüstü denecek duygusal güç gerektiren bir dizi zorlukla mücadele ediyor oluşu bir sır değil. Genelde konu, bebek bakarken çalışma konusu etrafında dönüyor daha fazla. Doğum izni, emziren annelerin iş yerindeki mahremiyeti veya bebek sahibi olduktan sonra işe dönme veya dönmeme kararı gibi konular daha ağırlıklı olarak konuşuluyor. Ama ebeveynlik burada bitmiyor aslında.

Çocuklar okul çağına geldiğinde annelik yaparken çalışmanın zorlukları hakkında büyük bir boşluk var. Size, yine bu yıl da okullarda ziller sadece çocuklar için değil, anneler ve özellikle de çalışan anneler için de çalacak desem abartmış olmam sanırım.

Her şey çocuğu okula gönderip sonra bir şekilde eve dönmesini sağlamakla bitmiyor. Çocuğun okul sonrası etkinliklere katılmasını sağlayacak karmaşık bir program oluştururken, bitmek bilmeyen bir stres yaşamak ya da iş nedeniyle bu etkinliklere zaman ayıramadığınız için suçluluk duymak... Ne kadar tanıdık duygular, değil mi?

Ani bir kar tatilinde herkes sevinirken, çocuğu nereye bırakacağını kara kara düşünen anneler burada mı?

Ebeveynlik diyorsak lafın gelişi... İş-yaşam dengesini sağlaması gereken hep anneler aslında. Çocuk bakım sorumluluğunu üstlenen azınlıktaki babaları takdir ederek konu dışında tutarsak, çalışan annelerin okul döneminin başlamasıyla birlikte hissettiği baskıyı daha fazla konuşmak gerekiyor.

TÜİK verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 12 milyon kadın, çalışma hayatının içinde. 2023 verilerine göre istihdamdaki kadınların yaklaşık yüzde 40’ı anne. Dolayısıyla aynı havayı soluduğumuz, aynı topraklarda yaşadığımız yaklaşık 4,5 milyon kadar kadının derdini konuşmalıyız.

2023'te İngiltere’de yapılan ‘İş Yerinde Eşitlik’ anketinde, çalışanların 3’te 2’sinden fazlası, yani yüzde 68’lik kesim, ebeveynliğin bir kadının kariyer gelişimini etkilediğini söyledi. Hâlâ var olması iç karartıcı, evet; kadınlar hâlâ ailelerinin birincil bakıcıları olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla bir annenin iş yerindeki profesyonel rolünün gereklerini karşılayabilme becerisi sorgulanıyor.

ABD’de bir çeşit iş ve işçi bulma kurumu olan The Mom Project'e göre, çalışan annelerin yüzde 83'ü, iş-yaşam dengelerini daha iyi destekleyen bir pozisyon için işlerinden ayrılıp daha esneklik sağlayan işlere geçmeyi tercih ediyor. Ancak kadınların yüzde 43'ü çocuk sahibi olduktan sonra iş gücünden tamamen ayrılıyor.

Çoğu işverenin, annelik vicdan azabıyla baş edemeyen büyük yeteneklerin kapı dışarı edilmesine izin vermesi inanılmaz! İş-yaşam dengesi için destek görmedikleri için sevdikleri kariyerlerini bırakan harika kadınlara üzülmemek imkansız.

Serena Williams ve kızları

Serena Williams'ın 2022'de tenisten emekli oluşuna dair makalesi çarpıcıydı. “İnanın bana, tenisle aile arasında seçim yapmak zorunda kalmayı hiç istemedim. Bunun adil olduğunu düşünmüyorum. Erkek olsaydım bunu yazmazdım, çünkü eşim ailemizi büyütmenin fiziksel emeğini gösterirken ben dışarıda oynayıp kazanıyor olurdum. Belki de bu fırsatım olsaydı daha çok Tom Brady olurdum. Beni yanlış anlamayın: Kadın olmayı seviyorum ve Olympia'ya hamile olduğum her saniyeden keyif aldım. Hamile olmaya bayılan ve hastaneye gitmesi gereken güne kadar çalışan o sinir bozucu kadınlardan biriydim. Gerçi diğer tarafta işler çok karmaşıklaştı. Ve neredeyse imkansızı başardım: Birçok kişi 2017'de Avustralya Açık'ı kazandığımda iki aylık hamile olduğumu bilmiyor” demişti.

Williams’ın “Tenisi bırakmam gerektiğini kabul etmekte hep isteksizdim. Sanki tabu bir konu gibi. Konu açılınca ağlamaya başlıyorum” sözleri çarpıcıydı.

Tüm zamanların en iyi sporcularından biriydi o. Annelik ve kariyer baskılarından bir şekilde kurtulabileceğini düşünürsünüz, değil mi? Ama hayır, tüm dünyada kadınlara çizilen sınırların çarpıcı bir örneğiydi Serena Williams.

Serena Williams’ı aile ve iş arasında seçime zorlayan hayat, bize neler yapmaz ki!

Her annelik deneyiminin aynı olmadığını, bekar annelerin yanı sıra birden fazla çocuk sahibi annelerin de farklı deneyimler yaşadığını biliyorum. Yine de tüm annelerin ebeveynlik sorumluluklarını yerine getirmek için kişisel olarak bir şekilde fedakarlık yapmak zorunda kaldığını tahmin ediyorum.

ABD'de 4 milyondan fazla kadın, Mayıs 2023'te işinden ayrılırken, LinkedIn anketine katılanların yüzde 61'inin 2023'te işinden ayrılmayı planladığı görülmüş. Bu çalışanların çoğu da tahmin edebileceğiniz gibi, anne.

Sabah çocuğa kahvaltı hazırlayıp sonra onu servise bıraktıktan ya da kendi elinle okula götürdükten sonra sabah 9'daki toplantıya yetişmek için trafikte debelenmenin bir anne için daha büyük bir stres kaynağı olduğunu tahmin etmelisiniz.

Oysa kadınların hem işte başarılı olup hem de çocuk sahibi olmasının mümkün olduğuna inananlar olarak, bu ikisinin bir arada yürüyebilmesi için hem iş hayatında esnekliğin artırılması hem de çocuk bakım işinin sadece kadınların üzerine yıkılan bir görev olduğu algısının dağılması için kültürel kodların değişmesine ihtiyaç var.

Pandemiyi oğlumun en tatlı ve bana en ihtiyaç duyduğu zamanlarda geçirdiğim için kendimi şanslı sayıyorum. Pandemiye de sevinilmez ama, değil mi? Anne olunca sevinebiliyorsunuz. Çünkü bebeği henüz altı aylıkken işe dönmüş bir anne olarak, pandemide tamamen evden çalışma düzeniyle, oğlumun üç-dört yaşlarını onunla evde birlikte kalarak geçirdim.

Zaman zaman bilgisayarımın tepesine çıktığını görüp kısa süreli mücadelelere girsem de aynı çatı altında olmak, sabah uyanınca ilk öpücüğümü almak, onun bakımını üstlenebilmek her şeye bedeldi. Bu, geçici bir süreçti evet, ama çalışma hayatının geneline yayılabilecek bir esnek çalışma ayrıcalığından söz ederken temkinli olmak gerekiyor. Yani çocuk bakımı için sadece annelere esnek çalışma ayrıcalığının sakıncaları olabileceğini de konuşmalıyız.

Şunu da unutmamak gerekiyor: Nesiller boyu kadınlar, kariyerlerinde daha hızlı ilerleme ve iş yerinde daha eşit temsil için mücadele etti. Zorlu kazanımlara rağmen, kadınlar hâlâ orantısız bir şekilde çocuk bakımı ve ev işi yapıyor.

Çalışma koşullarında kadınlar için daha fazla esneklik konusunda savunuculuk yapmanın başka bir yüzü de var neticede.

İngiltere’de Southampton Üniversitesi tarafından yapılan 2025 tarihli yeni bir araştırma, esnek çalışmanın genellikle iş-aile dengesi için bir çözüm olarak öne sürülmesine rağmen, farkında olmadan geleneksel cinsiyet rollerini pekiştirebileceğini ortaya koydu. Çalışma, esnek çalışan kadınların genellikle ev içi sorumluluklarında artış yaşadığını gösterdi.

Evden çalışanlar, genellikle kendilerini hem profesyonel sorumlulukları hem de çocuk bakımı görevlerini aynı anda yönetmek zorunda bulabiliyorlar. Bu ikili rol, denge sağlamak yerine, artan stres ve tükenmişliğe yol açabiliyor.

Çalışmanın ilginç kısmı, babaların annelerden daha fazla çalıştığı durumlarda, annelerin genellikle iş dışındaki görevlerde ana sorumluluğu üstlendiğini, ancak annelerin babalardan daha fazla çalıştığı durumlarda ise iş dışı görevlerin 'baba tarafından daha eşit bir şekilde paylaşıldığını/yönetildiğini' ortaya koydu. Her iki ebeveynin de tam zamanlı çalıştığı durumlarda, annenin bu tür görevlerin 3’te 2’sini yönetme olasılığı yüksekti.

Çalışma, esnek çalışma düzenlemelerinin ev içi iş gücü dağılımındaki temel dengesizliği gidermede çok az etkili olduğunu gösterdi. Her iki eş de esnek bir şekilde çalışsa bile, kadınlar orantısız bir ev içi sorumluluk payı üstlenmeye devam ediyorlar yani.

Araştırma, çocuk bakımı görevlerinin özellikle cinsiyete dayalı olduğunu, çocukları giydirmek ve hasta olduklarında onlara bakmak gibi görevlerin annelerin öncülüğünde olma olasılığının daha yüksek olduğunu gösterdi. Her iki ebeveyn de evden çalışıyor olsa bile, annelerin çocuk bakımında birincil sorumluluğu üstlendiği geleneksel cinsiyet rolleri değişmiyor. Çocuk bakımı görevlerinin kadınlar üzerindeki eşitsiz dağılımının kadınların sağlığını ve kariyer gelişimini etkilediği de çalışmanın bir diğer gözlemi.

Sonuç olarak esnek çalışma, annelerin önce bakıcı, sonra çalışan rollerini güçlendiriyor. Kadınlar kariyer gelişimlerini tehlikeye atma pahasına, daha fazla sorumluluk almak için esnek düzenlemeleri kullanma eğilimindeler.

‘Ekmek getiren baba–bakım veren anne’ modeli hâlâ zihinlerde ve kurumsal pratiklerde yaşıyor. Oysa bebeğin doğumundan itibaren babaya ayrılmış, devredilemeyen ücretli ebeveyn izninin olduğu İzlanda, İsveç, Norveç, İspanya, Finlandiya gibi ülkelerde, babaların bakım süresi kalıcı biçimde artıyor; uzun vadede ev içi iş bölümü daha dengeleniyor. Dolayısıyla sadece bebeklik döneminde değil, çocuğun okul döneminde de sadece anne strese girip kaça bölüneceğini düşünmüyor.

Annelerin çocuk bakımının ana sorumlusu sayılması zorunluluk değil, değiştirilebilir bir düzenin sonucu aslında. Eşit ebeveyn izni, erişilebilir bakım koşullarının sunulması, ev içinde bilinçli iş bölümüyle bu yük dengelenebilir.

Bir ütopyadan mı bahsediyorum yoksa?

Çocukların hem anneye hem babaya bağlanması, hem de ebeveynlerin ruh sağlığı ve ekonomik eşitliği için daha iyi bir model düşünülemez mi?

Bu içeriği paylaş
İLGİLİ İÇERİKLER