Türk Kahvaltısı UNESCO yolunda
Türk kahvaltı kültürü şimdi, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne aday oldu
Türk kahvaltı kültürü şimdi, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne aday oldu. Türkiye’nin ilk kahvaltı kitabının yazarı, gastronom ve araştırmacı Süleyman Dilsiz, UNESCO’ya başvuru gerçekleştirdi. Zengin çeşitliliği, kültürel derinliği ve sosyal bağları güçlendiren yönüyle Türk kahvaltısı, yalnızca bir öğün değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı olarak da dünya kahvaltı başkenti olmayı hedefliyor.
Geleneksel Türk kahvaltısı, özgün çeşitliliği, sağlıklı alternatifleri ve deneyim sunma kapasitesiyle dünyanın kahvaltı başkenti olabilecek potansiyele sahip. Sosyalleşmenin en önemli ritüellerinden biri olan kahvaltı, yalnızca bir öğün değil, aynı zamanda kültürel bir anlam taşıyor. Bu değerli mirasın, küresel gastronomi arenasında hak ettiği bilinirliğe ulaşması büyük önem taşıyor.
Türk kahvaltı kültürü şimdi, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne aday oldu. Türkiye’nin ilk kahvaltı kitabının yazarı, gastronom ve araştırmacı Süleyman Dilsiz, 23 Ocak 2025 tarihinde UNESCO’ya başvurusunu gerçekleştirdi. Zengin çeşitliliği, kültürel derinliği ve sosyal bağları güçlendiren yönüyle Türk kahvaltısı, yalnızca bir öğün değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı olarak da dünyaya örnek olmayı hedefliyor.
Mutfağımızın en değerli vitrinlerinden biri olan Türk kahvaltı kültürünün altyapısının geliştirilmesi, sağlıklı beslenme, gastronomi turizmi ve diplomasi açısından önemli fırsatlar sunuyor. UNESCO, kültürel mirasları koruma altına alarak kültürel çeşitliliğin sürdürülebilirliğini sağlıyor. Türk kahvaltısının UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne alınması, kültürümüzün küresel ölçekte tanıtılması ve gastronomi turizmine büyük katkılar sağlayacak. Aynı zamanda, israf bilinci oluşturma ve toplumsal farkındalığı artırma çabalarına da dikkat çekecek. Birleşmiş Milletler (UN) raporuna göre, kişi başı yıllık 93 kg gıda israfıyla Türkiye’nin dünyada üçüncü sırada yer aldığını hatırlatan Dilsiz, bu başvurunun ekonomik ve sosyal fayda açısından da kritik bir adım olduğunu vurguluyor.
Türk kahvaltısı, sabah çorbasından süt ürünlerine, hamur işlerinden içeceklere, zeytinden yeşilliklere kadar uzanan geniş çeşitliliğiyle dünya mutfağındaki geleneksel kahvaltılarla ortak tatlara ev sahipliği yaparak adeta bir kavşak noktası konumunda. Ayrıca, içerdiği zenginlik sayesinde Akdeniz diyetinden vegan, vejetaryen ve paleo gibi farklı beslenme tercihlerine sahip her dünya vatandaşının damak zevkine hitap ediyor. Bu zenginlik, kahvaltıyı sosyalleşme ritüelinin ötesinde, gastronomi ve kültür turizminin de güçlü bir parçası haline getiriyor.
“Anadolu, gerçek kahvaltı zenginliğinin membasıdır” diyen Süleyman Dilsiz, şunları söyledi: Bursa’nın yumurta dolmasından Kastamonu’nun saraylısına, Samsun’un çakallı menemeninden Ege’nin otlu omletlerine, anonim yumurtalı ekmek ve çılbır tarifine kadar Türkiye’nin dört bir yanında yumurta kullanılarak yıllardır uygulanan 100’den fazla yöresel tarif bulunuyor. Peynir çeşitliliğimiz ise eşsiz; İzmir ve Erzincan’ın tulum peyniri, Kars’ın kaşar, gravyer ve çeçil peynirleri, Van’ın otlu peyniri ve Konya’nın küflü peyniri gibi 150’den fazla peynir türü sofralarımızı süslüyor. Ayrıca, 12 farklı sofralık zeytin çeşidiyle kahvaltı sofralarımız kültürel bir şölen niteliğinde. Bu başvuru yalnızca gastronomik değer oluşturmuyor; aynı zamanda israfın önlenmesi ve sağlıklı toplum inşası için de bir çağrıdır. Kahvaltı kültürümüz, toplumsal israf farkındalığını artırmak adına önemsenmeli, aynı zamanda ekonomik ve sosyal fayda sağlamak için bir marka değeri haline getirilerek uluslararası platformda hak ettiği yere taşınmalıdır.
Türk kahvaltısı, bölgesel zenginlikleri ve yerel lezzetleriyle adeta bir gastronomi hazinesi sunuyor. Çanakkale’nin Ezine peyniri ve domatesi, Balıkesir’in sepet ve isli mihaliç peyniri, Antalya’nın söğle peyniri ve turunç reçelleri, Van’ın otlu peyniri, Diyarbakır’ın örgü peyniri, Adana’nın ciğeri, Gaziantep’in kahkesi ve fıstıklı katmeri, Uşak’ın döndürmesi, peksimeti ve sürtülmüş haşhaşı kahvaltı sofralarını süsleyen değerli lezzetlerden sadece birkaçıdır.
Afyon’un sucuğu, ağzıaçığı ve kaymağı, Amasya’nın sini böreği, Bartın’ın nokulu, Burdur’un akçakatığı, Van’ın cacığı, kavutu, murtugası, Tokat’ın zambak reçeli, Iğdır’ın tomast peyniri; Marmaris’in çam balı, Rize’nin Anzer balı, Pervari balı kahvaltıya eşlik eden diğer tatlar arasında yer alıyor. Aydın’ın avukma salatası, İzmir’in boyozu ve otlu omletleri, Artvin’in kalacosu, kayganası ve siloru, Trabzon’un Laz böreği, mısır ekmeği ve tereyağı, Osmaniye’nin yoğurtlu kömbesi, Sivas’ın katmeri, pastırması, Muğla’nın kovan tereyağı, Mersin’in domates reçeli ve sıkması da sofralara benzersiz bir tat katıyor. Erzurum’un dut çullaması, lalangası ve ketesi; Hatay’ın tuzlu yoğurdu ve sürk peyniri, Kayseri’nin çemeni ve yağlaması (şebit) kahvaltı kültürümüzün eşsiz çeşitliliğini gözler önüne seriyor. Bu yöresel lezzetler, kahvaltının yalnızca bir öğün değil, aynı zamanda bir kültürel miras olduğunu kanıtlıyor.
Türk kahvaltısı, kültürel mirasın korunması, gastronomi turizmi ve sağlıklı yaşamın teşviki açısından bir dönüm noktası olabilir. Dilsiz, serpme kahvaltılardaki israf sorununa da dikkat çekerek, kaynakların verimli kullanımı ve geleneksel mutfak kültürümüzün modern dünyada sürdürülebilir bir şekilde yer alması gerektiğini ifade ediyor.