"Çocuk oyunu diye çıktık, yetişkine doğru yürüdü"
Margery Williams'ın klasikleşmiş eseri, Alper Kul'un kaleme alıp Sevinç Erbulak ile yönettiği 'Kadife Tavşan', sahne yolculuğuna başladı. Alper Kul ile oyunun başrol oyuncuları; Aslı Tandoğan ve Yosi Mizrahi, oyunun çocuklarla ilgili vurgulanması gereken alt metinlerine dair Habertürk'ten Şeyda Odabaş'a samimi açıklamalarda bulundu; "Bir bireye bağlılık altında konu başlığı altında okunmaması, kişinin kendi olarak, her derdin üstesinden gelebileceğini anlatmanın altını çizdik"

BKM, Margery Williams'ın klasikleşmiş eseri, 'Kadife Tavşan'ı çocuklar ve aileleriyle tiyatro sahnesinde buluşturdu. İlk oyunu, 23 Şubat'ta Maximum Uniq Hall’de gerçekleştirilen, sevgi, sadakat ve hayal gücünün önemini sahneye taşıyan ‘Kadife Tavşan’, minik seyircilerin beğenisi kazandı.
Alper Kul’un kaleminden, Sevinç Erbulak ile Alper Kul’un yönetmenliğinde hayata geçirilen 'Kadife Tavşan'da; Aslı Tandoğan, Yosi Mizrahi, Mehmet Aybars Kaya ve Uzay Karaca sahne alıyor.
Çocukları tiyatro sanatıyla buluştururken aynı zamanda seyircileri, masalsı bir yolculuğa çıkaran 'Kadife Tavşan'ı kaleme alan ve yöneten Alper Kul ve oyuncu Aslı Tandoğan ile Yosi Mizrahi, oyun ile ilgili merak edilenler Habertürk'e anlattı.
Yosi Mizrahi, Aslı Tandoğan, Alper Kul, Aslı Tandoğan ve Şeyda Odabaş"BU BENİM İÇİN BİR İLK"
* Yeni oyununuz hayırlı olsun, yeniden sahnede olmak nasıl bir his?
Aslı Tandoğan: Yeniden sahnede olmak çok güzel. Ben geçen sene de çocuk oyununda oynamıştım. Ben özellikle çocuk oyunlarında oynamayı çok seviyorum. Aynı zamanda iki çocuğum var, onların da kuliste olması beni izlemesi bana ayrı bir mutluluk veriyor.
Yosi Mizrahi: Ben de daha dün sahnedeydim. Ama ilk defa bir çocuk oyununda oynuyorum. Bu esasında benim için büyük bir meydan okuma. Ben kadroya Sevinç Erbulak vasıtasıyla dahil oldum. Sevinç, "Alper bir oyun yazdı, bir karakter var tam senlik. Oynarsan ne güzel olur" dedi. Ben dedim ki "Sevinç, ben hayatımda çocuk oyununda oynamadım" dedim. Sonra okudum, kabul ettim. Heyecanlıyım bu benim için bir ilk.
"KİŞİNİN KENDİ OLARAK HER DERDİN ÜSTESİNDEN GELEBİLECEĞİNİ ANLATMANIN ALTINI ÇİZDİK"
* Daha önce de birkaç oyunu kaleme almışlığınız var bu sefer klasik bir eseri kaleme aldınız. 'Kadife Tavşan'da karar kılma sürecinden bahseder misiniz?
Alper Kul: 'Kadife Tavşan' çok kült bir oyun. Çoğu insanın hayatında 'Küçük Prens' vardır 'Kadife Tavşan' da öyle... Türkiye'de dahi bu projeyi duyduğunda çok heyecanlanan arkadaşlarım oldu. 'Kadife Tavşan' da insanların hayatını etkilemiş, küçükken romanını okumuş arkadaşlarımın, bazı cümlelerinden kendine şiar edindikleri, deyimlerin olduğu klasik bir metindir. 1920'li yıllarda Margery Williams tarafından yazılmış. Amerika'da en çok izlenen, satılan, okunan, dinlenen çocuk masalı. Gerçekten çok tatlı bir alt metni var. Biz ona ufak dokunuşlar yaptık. BKM prodüksiyonu altında çok iyi bir ekibimiz var. Pedagoglarımız ve dramaturglarımız var. Oyunun orjinalinde bir oyuncak perisi geliyor. Çocuklar tarafından çok sevilen oyuncakları gerçek yapıyor; atsa at, kediyse kedi gibi... Biz burada bu süreç içerisinde bunun modern pedagojide doğru bir yaklaşım olmadığı ile ilgili bir karara vardık. Özellikle kız çocukları için bir beyaz atlı prensin gelip seni kurtarması bir bireye bağlılık altında konu başlığı altında okunmaması, kişinin kendi olarak, her derdin üstesinden gelebileceğini anlatmanın altını çizdik. Alt metninde de söylediğimiz ezcümle; Margery Williams'ın 'Kadife Tavşan' romanına "Eğer kendin olursan zaten senden dünyada bir tane var. Sevilirsin, seversin... Kendin olursan ancak o zaman gerçek olursun" gibi bir alt metin ekledik. Onun haricinde oyun, masalın kendi içerisinden alınmış, dillere pelesenk olmuş birçok deyim var. Bilinen bir roman. O sebeple tercih ettik.
* Oyuncu kadrosu nasıl bir araya geldi?
Alper Kul: Biz Sevinç Erbulak ile Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nden sınıf arkadaşıyız. Bizim oradan 6 tane öğrencimiz geldiler, dediler ki; "Biz bir tiyatro kumpanyası kurmak istiyoruz." Biz de bu oyunu hemen yazıp onlara verdik. Fakat daha sonra BKM, bizim masaldaki gibi sihirli değneği ile geldi sağ olsun. "Biz bunu büyük ölçekte profesyonel ve hak ettiği değerde bir iş yapmak istiyoruz" dedi. Nisan Ceren Özerten dahil oldu ve şimdi de gerçekten bizim için de sihirli, büyülü günler açılmış oldu. Yasin Anar, koreografımız... Onunla çocuklarımız önce bir 4 ay hareket ve dans çalıştı. Okan Kaya gerçekten çok iyi müzikler yaptılar. Altyapıyı hazırladıktan sonra da transferde çilek kondurmak kaldı. Aslı Tandoğan, Yosi Mizrahi starımız olarak geldi. İki tane de 10 yaşında çocuğumuz var; Aybars ve Uzay. Onlar da inanılmaz tatlılar. BKM bu işe bir prodüksiyon sağladıktan sonra iş çok büyüdü. O sayede biz de güzel bir ekip kurabildik.
"GERÇEK OLMA HİKÂYESİNİ ANLATIYOR"
* Oyunda canlandırdığınız karakterlerden biraz bahsedebilir misiniz?
Aslı Tandoğan: Ben 'Kadife Tavşan'ı oynuyorum. Oyun, 'Kadife Tavşan'ın aslında gerçek olma hikâyesini anlatıyor. Aynı zamanda gerçek olmayı da birazcık sorguluyor. Bir insan başkaları tarafından sevilirse onlar tarafından değer görürse gerçekten varlığını ve gerçekliğini hissedebiliyor. 'Kadife Tavşan' aynı zamanda özgün olmayı ifade ediyor. Bir insanın başka baskılar ya da başkalarının istekleri yüzünden kendisinin dışında farklı davranmasına hiç gerek olmadığını, gerçek olabilmesi için gerçekten kendi gibi olması gerektiğini anlatan hikâye.
Yosi Mizrahi: Ben 'Fırtına'yı oynuyorum. 'Fırtına' hikâyenin bilge karakteri. Başrol oyuncumuz olan 'Ali'nin babasının oyuncağı. 'Fırtına'nın 'Kadife Tavşan'a mentorluk durumu gibi bir şey söz konusu. Ona yol açıyor ve esasında bir çocuğun bir oyuncağını sadece oyun oynamak için değil, gerçekten severse gerçek olma yolunda çok önemli bir adım olduğunu ve bunun nasıl olabileceğinin ipuçlarını vermeye çalışıyor. Bu ikisinin de yolculuğu gerçek olma üzerine ve kendini bilmekle alakalı. Oyunun çok güzel bir alt metni var. 'Fırtına' bizim bilge karakterimiz olduğu için "Ben bu yollardan geçtim, sen de geçeceksin. Sakin ol, bak bunlar bunlar bunlar olacak. Panikleme, bazı şeyler olacak işte eskiyeceksin. Bunlar kötü şeyler değil." Bu eskime bize esasında yaşanmışlıkları gösteriyor. Alt metinde çok güçlü söylemleri olan bir tekst. Çocuk oyunu diye çıktık, yetişkine doğru yürüdü. Mevzu çok net.
* Oyunun yaş aralığı ne?
Alper Kul: 5 - 10 diye çıktık ama benim çocuklar 6 - 11. İkisi de ayrı ayrı hep gelmek istiyorlar. Aslı senin çocukların yaşı kaçtı?
Aslı Tandoğan: Benimkiler de 6 - 10. Onlar da bayıldılar.
Alper Kul: Sonra baktık ki 4 de seviyor, 12 de sevmeye başladı. Böyle büyüdü iş, sürekli büyüyor. 13 de seviyor. 4 de seviyor.
* Özellikle çocuğa hitap edilen oyunların daha zor olduğunu düşünüyorum. Sonuçta dikkati daha çabuk dağılabilir ya da o anın heyecanı ile salonda gürültü yapabilir. Bunlar sahnedeki oyuncunun da dikkatini dağıtan şeyler aslında siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Alper Kul: İnanın oyuncu seçerken bu konuya dikkat ettik. Elimizdeki oyuncularımız çok iyi. Bu tarz durumlarla baş edebilirler. O iş bizde.
Yosi Mizrahi: Oyun zaten bizim bildiğimiz oyunun ötesinde. Biraz interaktivitesi bol bir hikâye ve şekil ile çıktı. İşin gerçeği söylemek gerekirse Aslı da ben de çocukların bize oturduğu yerden laf atmasını istiyoruz mesela. Bize bulaşsınlar çünkü o zaman çok daha eğlenceli olacak. O zaman bizimle ilişki kuracaklar ve biz belki de o gün onların kalplerine kafalarına bir anı bırakacağız. Belki de hayatlarında unutamayacakları bir gün olacak.
"ÇOCUKLARIN İŞLERİNİ ÇOK ÖNEMSİYORUM"
* İlk gittiğiniz tiyatro oyununu hatırlıyor musunuz?
Yosi Mizrahi: 'Hisse ve Harikalar Kumpanyası', Şan Tiyatrosu. 10 yaşında falandım.
Aslı Tandoğan: Babam balet olduğu için benim çocukluğum da sahnede geçti onunla birlikte. Ben de garip anlar var. Bir operada oynamıştım ve arı kostümüm vardı. Tenörün etrafında dönüyordum. (Gülüyor)
Yosi Mizrahi: Çok iyi yaa. Tabii babası balet olunca insanın... (Gülüyor)
Alper Kul: Ailesinde sanatçı olmayan, ilk defa tiyatro salonuna giden birisi için beni de çok etkilemişti. O canlı performans çok büyülü bir ortam. O canlı performansta birinin karşısında büyülü bir dünyada marifet gösteriyor olması çok büyüleyici. Beni de o heyecanlandırıyor. Hangi oyun olduğunu hatırlamıyorum. Bir şehir tiyatrosuydu. Çok küçüktüm ama o bana orada bir maya çalmıştı. Onu hatırlıyorum. Şimdi eşler dostlar birbirini ağırlar gibi olmasın ama oyuncularımız çok nitelikli, geçmişleri çok iyi, eğitimleri olan insanlar. Bizim çocuklar da keza çok iyi çalışıyorlar. Belki izlemeye gelen çocuklar ilk defa tiyatroya gelip bu disiplinle ilk defa tanışacak. Eminim ki her oyunda minik seyircimizin kalplerinde ufak ateşler yakacağız ve onlar zaten 15 - 20 yıl sonra ülkeyi yöneten insanlar olacaklar. Bu yüzden çocukların işlerini çok önemsiyorum. Yani büyük ana akıma ya da büyüklere ürettiğin herhangi bir işten çok daha fazla sorumluluğu var. Yani bu çocuk işi kesinlikle öyle değil. Tam tersi daha imtinalı davranman gerekiyor. Onların psikolojisini anlayıp doğru duygular üreten, doğru cümleler söylemen gerekiyor. %100 eminim bir sürü çocuk 20 yıl sonra bugünü bu oyunu hatırlayacak. Yosi'yi hatırlayacak, Aslı'yı hatırlayacak. İlham olacak belki de bizimle meslektaş olacak.
* Çocuklar etraftan gördüğü her şeyi iyi - kötü rol model alabiliyor. Bu tarz oyunları kaleme alırken ya da oynarken nelere dikkat etmek gerekiyor?
Alper Kul: Kendi adıma konuşayım ben de bir veliyim. Çocuklarıma yedirmediğimi yapmıyorum. Biz dikkat ediyoruz. Evde; vicdan sahibi, düzgün, centilmen insanlar yetiştirmek, aydın bireyler yetiştirmek, empati kuran bireyler yetiştirmek adına bir mesai harcıyoruz. Şükür ki işimiz de bu. Burada da öyle bir fayda üretmemiz gerekiyor. Yani her kelimeye bakın demin bile revizyon yapıyorduk. "Kelimeleri tartışarak doğru cümleler kuralım, seyircimizin zihninde doğru duygular bırakalım" diyerek irdeliyoruz.
Yosi Mizrahi: Evet yani iyi bireyler yetiştirmek lazım. Bu da çocukluktan başlıyor. Bence bizim bu dönemle alakalı bu oyun için bizim hayatımızda şöyle bir meydan okuma var; biz çok naif çocuklardık. Şimdiki çocuklar ya artık folik asit çocuğu mu diyeyim folik asitten kaynaklı bir takım öğrenilmiş bir takım DNA'yla dünyaya geliyorlar.
Alper Kul: Sen naif çocuk değildin. Sen beslenmemiş çocuktun. Gıdasız, ekmekle büyütülmüş bir çocuktun.
* Biz salçalı ekmekle büyütüldük...
Yosi Mizrahi: Evet doğru. Biz onların yaşındayken bizim algılarımız bu kadar açık değildi. Onun için de bizim de oyuncu olarak sahnede çok acayip deneyimler yaşayacağımızı düşünüyorum. Burada cevabı biraz kişiselleştiriyorum yanlış anlaşılmasın. Aslı da Alper de ebeveyn ama ben değilim. Benim çocuğum yok, sadece kedilerim var. Dolayısıyla onlar biraz daha benden hazırlıklı olabilirler belki ama benim için ekstra bir mücadele bu. Bence beni çok büyük sürprizler bekliyor.
Aslı Tandoğan: Hani diyorsun ya "Günümüzde çocuklar artık çok uyanık, her şeyi biliyorlar" diye. Bu oyunda aslında biz de o noktaya değiniyoruz; her şeyin dijital, uzak, soğuk olmadığını aynı zamanda sevgiyle değer vermeyi. Çünkü burada birine değer verdiğin zaman o gerçekleşiyor. Kendini gerçekleştirebiliyor. Şimdi yeni nesil çocuklarda tabii çok daha uzaklık olduğu için oyunlarda bile artık birbirlerini görmeden sadece dijital ortamlarda oynuyorlar. Biraz bizim oyunumuz daha tensel, daha samimi bir yerde, daha birbirine değer veren, seven insanların birbirlerini gerçekleştirmesi üzerine bir şeyi anlatıyor. O yüzden bence bu onlara daha sıcak gelecektir.
"SAHNE TOZUNU BİR KERE YURTTUYSAN BİR DAHA ONDAN VAZGEÇEMİYORSUN"
* Sahne sizin için ne ifade ediyor? Hepinizin ayrı ayrı yoğunluğu var başka projeleriniz var dizi ve sinema filmi gibi... Ama bu kadar yorgunluğa değecek ne var sahnede? Bence tiyatro yapmak sadece para kazanma aracı değil gibi...
Yosi Mizrahi: Sahne tozunu bir kere yuttuysan ondan bir daha vazgeçemiyorsun.
Çünkü esas antreman orası. Birebir seyirci ile iletişime girdiğin yer orası... Arada bir cam yok, bir perde yok. Görünmez bir duvar var ve onun hakikaten lezzeti çekeceğin en iyi filmde de reyting rekorları kırılacak dizide de maalesef ki aynı duyguyu yaşayamıyorsun. Çünkü orada çok canlı bir ilişki söz konusu. Böyle beylik laflar etmek istemem ama dolayısıyla elim ayağım tuttuğu sürece devam edeceğim.
Aslı Tandoğan: Ya şöyle ben tiyatro kökenli değilim ama Arp Bölümü mezunuyum, konserlerde bulundum. Yani sahnede olmak başka bir şey... Bence sahneye çıkan insanlarda bir adrenalin bağımlılığı var. Çünkü bu aslında hayatın kendisi.
Gerçek hayatta şu anı bilmiyoruz yani kafana bir şey düşebilir, piyango çıkabilir, sahnede de planladığının dışında her şey gerçekleşebilir. Bence sahne hayatın kendisini yansıtıyor. O yüzden çok sürprizli, heyecanlı. Çok seviyorum sahneyi.
Alper Kul: Oyun, hayatın similasyonu. Benim iki erkek çocuğum var ve çocuklarımdan öğrendiğim bir şeyler var. Sürekli oyun oynamak istiyorlar. Çocuk doğduğu andan itibaren, ayağa kalktığı andan itibaren ergenliğe kadar. Ergenlikte de oyunlar değişiyor. Hayatın similasyonunu oyun oynayarak öğreniyorlar. Çocuklar için hayatın çok ortasında yaşamsal bir şey oyun oynamak. Herkesin içinde de var olan o çocuğumuzu öldürmüyoruz ya... Bu oyun oynama güdüsü hiçbir zaman bizden ayrılmayan bir şey. Tiyatronun diğer disiplinlerden farkı; bir araya geliyorsun aynı düşünen insanlarla ve o anda bir oyun yaratıp, o anda bir oyun oynuyorsun canlı canlı... Değiştirmek istersen de bunu o an yapabiliyorsun. Her gün tiyatro metin aynı olsa da duygusu çok farklı olabiliyor, oyun çok farklı olabiliyor. Tiyatro oyuncularının sahnede yaşadıkları deneyim, aslında çocukların oynadığı oyundan daha farklı bir şey değil. Diğer disiplinler, o oyunun farklı zamanlara bölüp, farklı disiplinlerle birlikte bir iş üretmek ile ilgili.
* Siz bir oyunu izlerken nelere dikkat edersiniz ya da ne ararsınız oyunda?
Yosi Mizrahi: Tabii ki önce bildiğim bir klasikse muhakkak önce yoruma bakıyorum. Eğer sıfırdan yazılmış, daha önce hiç seyretmediğimiz bir şeyse tekstin anlatmaya çalıştığı şey nedir? Dramatolojik olarak doğru işlenmiş mi? Ve tabii ki sonra da performanslara bakıyorsunuz işin gerçeği söylemek gerekirse. Çünkü sahnede lezzetli bir şey seyretmek çok hoş bir haz. Oyun sizi içinize ne kadar alıyor? Sizin o dünyanın içinde yaşamanıza ne kadar izin veriyor? Ben onlara bakıyorum. Yoksa tabii ki dekor, ışık bunlar hep yan ögeler.
Aslı Tandoğan: Herkes tabii ki aynı şeylere bakıyor. Yani tekste, oyunculara, dekora hepsi bir bütün olarak değerlendiriliyor. Ben hepsine bakarım, ayrıntılara bakarım. Özenilmiş mi, ayrıntılarla ilgilenilmiş mi? Bunlara önem veririm.
Alper Kul: Baktığında da işin eserin sahibi öncelikle yazardır. Tali hakları sahip olan yönetmendir. Oyuncu yorumcu olarak geçer. Bir metin okuduğunda önce anlamaya gayret ediyorsun tabii. Tiyatro izlemek; yazar ne anlatmak istemiş? Üzerine yönetmen bunu nasıl aktarmak istemiş? Oyuncu bunu nasıl yorumlamış? ile ilgili bir yolculuk. Burada kullandıkları ışık bazen seni alır, bazen dekor alır, bazen müzik alır, bazen yorum veya metin alır. Bir yerine tutunup bir yolculuğa çıkarsınız. Hepsi alırsa o zaman o hayatının oyunu olur.
* Peki toplumun tiyatroya olan bakışını nasıl değerlendirirsiniz?
Yosi Mizrahi: İşin gerçeğini söylemek gerekirse ben 1 - 2 senedir Türkiye'deki tiyatroların çok iyi gittiğini düşünüyorum. Çünkü insanlar da haliyle iyi şeyler seyretmek ve zamanlarını daha değerli daha kıymetli değerlendirmek istiyorlar. Dolayısıyla şu anda bence tiyatronun gidişatı iyi. Benim Sevinç Erbulak ve Hakan Bilgin ile 'Aşk Listesi' adından devam eden bir oyunum daha var. Her ay 13 - 14 oyun oynuyoruz. Bu oyunu Anadolu'da çok fazla oynuyoruz ve ilgi alakadan da çok memnunuz. Yani eskidendi o "Sahneler dolmuyor, tiyatrolar boş" falan... Çok üst perdeden bir kelime kullanmak istemem tabii ki ama tiyatronun altın çağı gibi. Bence sahneler ve tiyatro oyunları şu anda çok iyi durumda.
* Özellikle pandemiden sonra tiyatro gibi gösteri sanatlarına ilgi daha da arttı...
Yosi Mizrahi: Pandemiyle beraber hayatımıza bir kısıtlama girdi. Evlere tıkıldık. Ben bunu söylemiştim; "Bu pandemi biter bir sosyal patlama bekliyorum. İnsanları evlerine sokamayacağız" dediğim oldu, insanlar evlerine girmiyorlar.
Alper Kul: Ama sinemalara da gitmiyorlar, canlı performanslara gidiyorlar. Sinemada da gişeler düştü. Her şey çok çabuk tüketiliyor. 120 dakikalık sinema filmlerinin sayısı artık insanlara 70 - 80 dakika bile çok geliyor.
Aslı Tandoğan: Çünkü birçok sinema filmi eş zamanlı olarak dijital platformlarda izleyebiliyorsun.
Alper: Artık 20 dakikalık işler üretiliyor. İnsanlar bunu tüketiyor. Eskiden bu kadar çok varyasyon da yoktu. İnsanlar şimdi canlısını izlemek ile ilgili bir arzu duyuyor. Doğrusu da o bence güzel bir şey.
Yosi Mizrahi: İnsanlar "Bilete bir bedel ödeyeyim, ödüyorum. Bari bunu kanlı canlı göreyim" diyorlar.
* Peki son olarak 'Kadife Tavşan' seyircisine ne söylemek istersiniz?
Alper Kul: İyi seyirler.
Yosi Mizrahi: Seyirciyi çok keyifli bir 50 dakika bekliyor. Gerçekten çok keyifli.
Alper Kul: 52 dakika... Yeni bir sayfa daha yazdı ama çok güzel olacak. Bu son dokunuşla muazzam. (Gülüyor)
Yosi Mizrahi: Ya oyunu çıkarmıştık normalde ama yazarımız yine yeni bir sahne getirdi. (Gülüyor)
Aslı Tandoğan: Müzikleriyle, kostümüyle, dekoruyla her şeyle bir bütün olarak çok güzel bir iş çıkarttık. Herkes gelsin seyretsin.