Avrupa’nın Çin dilemması: Rus enerjisine yaptırımlar ve stratejik çıkmaz
AB'nin tartıştığı Çin'e yönelik yaptırımlar, Moskova'yı köşeye sıkıştırma niyetini taşısa da Avrupalı şirketler ve üye devletler için büyük riskler barındırıyor. Bu nedenle karar, yalnızca ekonomik bir mesele değil; aynı zamanda Avrupa'nın jeopolitik yönelimini belirleyecek bir dönüm noktası niteliğinde.

Avrupa Birliği (AB), Ukrayna savaşının üçüncü yılına girilirken yeni bir yaptırım tartışmasıyla karşı karşıya. Brüksel’de başlayan ön görüşmeler, Rusya’dan enerji ithalatı yapan ülkeleri hedef almayı gündeme taşıdı. Listenin başında ise Moskova’nın en büyük enerji müşterilerinden biri olan Çin var. Ancak bu hamle, Avrupa’nın ekonomik ve jeopolitik dengelerini derinden etkileyebilecek riskler barındırıyor.
AB’nin tartıştığı yeni paket, Washington’la sıkı koordinasyonu zorunlu kılıyor. Zira ABD Başkanı Donald Trump, Avrupalılara Rusya’dan enerji alımını tamamen sonlandırmaları için baskıyı artırmış durumda. Geçtiğimiz günlerde Hindistan’a Rus petrolü nedeniyle %50 gümrük vergisi koyan Washington, benzer bir baskı hattını Pekin’e yöneltmek istiyor. Brüksel ise kendi adımlarını atarken ABD ile uyum içinde hareket etmek zorunda olduğunun farkında.
Üye ülkeler arasında derin ayrışma
AB içindeki en büyük sorun, 27 üye ülkenin oybirliği şartı. Macaristan ve Slovakya, Rusya’ya yüksek enerji bağımlılıkları nedeniyle Moskova’ya karşı daha sert yaptırımları sürekli engelliyor. Bu durum, Brüksel’in ortak dış politika üretme kapasitesini sınırlandırıyor.
Ayrıca bazı AB ülkeleri hâlâ Rusya’dan sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alımlarını sürdürüyor. Bu tablo, Avrupa’nın kendi içinde bile enerji bağımlılığını sonlandırma konusunda ne kadar zorlandığını ortaya koyuyor.
Çin faktörü: Ekonomi ile siyaset arasında
Çin’in yaptırımlar kapsamına alınması, AB için çifte risk anlamına geliyor. Bir yandan Pekin, Moskova’nın en önemli enerji müşterisi ve AB’nin Rusya’yı ekonomik olarak sıkıştırma stratejisini boşa çıkarıyor.
Diğer yandan Avrupa şirketleri, Çin pazarına bağımlı durumda. Dolayısıyla Pekin’e uygulanacak olası ikincil yaptırımlar, Avrupa ekonomisine ciddi misillemeler getirebilir. Bu nedenle Brüksel, Pekin’i hedef alırken siyasi irade ile ekonomik çıkarlar arasında sıkışıyor.
Jeopolitik çatlaklar ve Çin-Rusya yakınlaşması
Tartışmaların tam ortasında, Moskova ve Pekin ilişkilerini derinleştirmeye devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin lideri Şi Cinping’in düzenlediği askeri geçit törenine katıldı. İki ülke, yeni bir doğalgaz boru hattı üzerinde mutabakata vardı.
Ayrıca Çin, Rus enerji şirketlerine kendi tahvil piyasasını yeniden açmaya hazırlanıyor. Bu gelişmeler, Batı’nın baskılarına rağmen Rusya’nın Çin üzerinden ekonomik nefes alanı bulduğunu gösteriyor.
Avrupa’nın stratejik ikilemi
AB, Ukrayna’ya desteğini sürdürmek için Rusya’yı daha da izole etmeye çalışıyor. Ancak Çin’e yönelik yaptırımlar fikri, ekonomik bağımlılık, ABD ile koordinasyon ve üye ülkeler arasındaki siyasi çatlaklar nedeniyle kolayca hayata geçirilebilecek bir seçenek değil.
Avrupa, ya kendi ekonomisini zora sokacak radikal bir adıma yönelecek ya da Rusya-Çin hattının güçlenmesine sessizce tanıklık edecek.