Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık Disleksisi olan çocuklarda kanıtlanmış çözüm: Dikkat süresinde yüzde 40 artış, aile memnuniyeti yüzde 87 | Sağlık Haberleri

        Disleksi, nörogelişimsel temelli bir öğrenme farklılığı olarak tanımlanıyor. Bu sorun beynin bilgiyi, özellikle de dili işleme biçiminin farklılığından kaynaklanıyor. Disleksinin bir hastalık olduğu düşüncesi doğru değil. Nasıl solaklık bir hastalık olarak görülmüyorsa, disleksiye de hastalık gözüyle bakılmaması gerekiyor. Disleksinin bir “zekâ geriliği” veya “öğrenme güçsüzlüğü” olarak görülmesi de yanlış. Doğru zamanda yapılan müdahaleler ve kişiselleştirilmiş eğitim yaklaşımları ile disleksisi olan çocukların da yaşıtları kadar başarılı ve parlak bireyler olmaları mümkün. Bu çocukların normal veya normalin üstünde bir zekâ seviyesine sahip olmaları kimseyi şaşırtmasın. Yeter ki onlara sorunun giderilmesindeki ilk ve en önemli adım olan "Sen farklısın ama bu farklılık hiçbir şeye engel değil!" mesajı verilsin.

        REKLAM
        Dr. Günet Eroğlu
        Dr. Günet Eroğlu

        BEYNİN ÇALIŞMA ŞEKLİNE UYGUN ÖĞRENME MÜMKÜN MÜ?

        Disleksisi olan çocuğunun yaşadığı sorunlar nedeniyle bir çözüm arayışına giren Bahçeşehir Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Günet Eroğlu tam da bu mesajı vermek için çıkmış yola. Onun başardıkları sadece kendi çocuğuna değil başka çocuklara da umut olmuş. Eroğlu, soruna doğru yaklaşmak için durumu doğru anlamak gerektiğini düşünerek anlatıyor; “Disleksili çocuklar sadece kelimelerle değil, fikirlerle, hayal güçleriyle ve yaratıcılıklarıyla düşünür. Onlara doğru araçları verdiğinizde, okuma - yazma becerileri ve yaşadıkları diğer zorluklar geride kalır. En önemli şey bu durumu zamanında fark edip çocuğa bilimin ışığında sevgi dolu bir yaklaşımda bulunulması ve destek olunmasıdır. Bu sorun, çocuğun yavaş öğrenmesinden ya da tembelliğinden kaynaklanmaz. Beynin, dil işleme, harfleri seslere dönüştürme ve kelimeleri tanıma gibi süreçleri farklı bir yolla işlemesinden kaynaklanır. Dünyaya farklı bir pencereden bakan bu çocukların görsel hafızaları, üç boyutlu düşünme becerileri, sanatsal veya yaratıcı alanlarda sergiledikleri olağanüstü yetenek göz ardı edilmemelidir. Hedef bu çocukların potansiyelini görmezden gelmek yerine beyinlerinin çalışma şekline uygun öğrenme yöntemleri sunmaktır.”

        DİSLEKSİ NEDEN OLUR?

        Konuyu biraz daha açalım. Okuma sürecinde beynimiz, gördüğümüz harfleri (görsel bilgi) seslere (işitsel bilgi) çeviriyor, bu sesleri birleştirerek kelimeler oluşturuyor ve bu kelimelerin anlamını kavrıyor. Disleksisi olan çocukta ise bu süreçte (fonolojik işlemleme) bir yavaşlama ya da farklılaşma görülüyor. Beynin sol yarım küresinde, okumayla ilgili ana bölgeler (Broca alanı, Wernicke alanı gibi) daha az aktif iken, sağ yarım küredeki farklı bölgeler bu açığı kapatmaya çalışabiliyor. Bu durum aslında disleksisi olan bireylerin görsel düşünme, problem çözme ve yaratıcılık gibi alanlarda oldukça başarılı olabilecekleri anlamına geliyor. Bu avantajın nedeninin beynin farklı çalışması olduğu belirtiliyor.

        GENELLİKLE DİKKAT EKSİKLİĞİ İLE BİRLİKTE GÖRÜLÜYOR

        Disleksinin görünen kısmı, okuma yazmada yaşanan güçlükler olarak algılansa da, altında

        yatan ve çocuğun hayatının her alanını etkileyen daha derin sorunlar bulunuyor. En belirgin sorunlar; akademik uyum, okuma-yazma gecikmeleri, harfleri, sayıları karıştırma ve kelimeleri hecelemekte zorlanma olarak sıralanıyor. Bu durum çocuğun okuma hızının yavaşlamasına ve okuduğunu anlamada güçlük çekmesine neden oluyor. Disleksi, genellikle dikkat eksikliği ile birlikte görülüyor ve kısa süreli hafıza problemleri nedeniyle öğrenilen bilgileri akılda tutmakta güçlük yaşanabiliyor. Yaşıtlarının kolayca yaptığı şeylerde zorlanmak, çocukta başarısızlık hissi yaratıp özgüvenini zedeliyor. "Ben neden yapamıyorum?" düşüncesi, sorunu yaşayan kişide zamanla sosyal ortamlardan kaçınma ve içe kapanma nedeni olabiliyor. Bu zorluklar zamanında fark edilmez ve desteklenmezse; çocuk akademik başarısızlık, özgüven kaybı, stres, kaygı gibi psikolojik sorunlar yaşayabiliyor. Bu durum uzun vadede hem eğitim hem de kariyer yaşamını olumsuz etkiliyor.

        REKLAM

        DÜŞÜNÜLENDEN DAHA YAYGIN

        Disleksinin düşünülenden çok daha yaygın olduğuna dikkat çekiliyor ve dünya genelinde çocukların yaklaşık yüzde 5 -15'i arasında görüldüğü belirtiliyor. Bu oran, her 20 çocuktan bir veya ikisinin disleksi olabileceği anlamına geliyor. Türkiye'de ise bu oranın yüzde 8 -10 olduğu tahmin ediliyor. En büyük sorunun, birçok çocuğun eğitimine farkındalık eksikliğinden dolayı disleksi tanısı almadan, yaşadığı zorlukların nedenini bilmeden devam etmesi olduğu belirtiliyor. Bu çocukların; "tembel", "yaramaz" veya "dikkat dağınıklığı” olan çocuklar olarak etiketlenme durumunun altında yatan neden nörolojik bir farklılık olarak görülüyor. Bu noktada erken teşhis ve doğru desteğin, disleksili çocukların hayatında büyük değişimler yaratabildiğine dikkat çekiliyor.

        ŞÜPHE ÇEKEN BELİRTİLER

        Disleksi belirtileri, her çocukta kendini farklı şekilde gösterebiliyor. Bu nedenle her belirtinin disleksi olduğunun düşünülmemesi gerekiyor. Ancak bazı ortak işaretler, aileler ve eğitimciler için uyarı niteliği taşıyabiliyor. Özellikle okul öncesi dönemde ve ilkokulun ilk yıllarında, harfleri karıştırma (b yerine d, p yerine q vb) yavaş ve zorlanarak okuma en sık görülen belirtiler arasında bulunuyor. Çocuklar, yazarken harf atlama veya ekleme, sesli okuma sırasında sık hata yapma gibi zorluklar yaşayabiliyor. Bununla birlikte, saat yönlerini karıştırma (sağ/sol), dil gecikmeleri veya konuşma bozuklukları ile rutinleri öğrenmede zorlanma da dikkat edilmesi gereken işaretler arasında bulunuyor. Bu belirtilerin bir veya birkaçı, bir çocuğun disleksi olabileceğine dair ipucu işareti sayılıyor. Çocuğunda bu tür belirtiler olan ailelerin çocuk nörolojisi ve özel eğitim uzmanı ile görüşmeleri öneriliyor. Erken teşhis, çocuğun doğru desteğe ulaşmasını sağlamakla kalmayıp bu süreçteki zorlukların üstesinden gelmesini kolaylaştırıyor.

        REKLAM

        İÇİ YANAN BİR ANNE

        Günet Eroğlu, mesleğinin sağladığı birikimi kullanarak çoğu kişinin çaresiz kaldığı bu durumu değiştirenlerden. Hikâyesi birçok anne babaya umut verip rehber olmuş. Bu konuyu araştırmaya nasıl başladığını onun cümlelerinden öğrenelim; “Oğlum okuma yazmayı yaşıtlarından çok daha geç sökmüştü. Dikkatini toplamakta zorlanıyor ve her başarısız denemede özgüveni biraz daha sarsılıyordu. Bir anne olarak içim yanıyor, bir şey yapmak istiyor ama ne yapacağımı bilemiyordum. O dönemde özel eğitim imkânları sınırlı, teknolojik destek ise yok denecek kadar azdı. Ben annelik kimliğimin yanında hem bir bilgisayar mühendisi hem de akademisyendim. Disleksinin, beynin çalışma biçimindeki bir farklılık olduğunu bildiğim için sorunun üstesinden, teknolojik bir yaklaşımla gelinebileceğini düşündüm. Araştırmalar yapıp, beynin kendini yenileme (nöroplastisite) gücünü keşfettim. Kendi kendime, ‘Eğer durum nörolojik bir farklılık kaynaklıysa, bu farklılığı bilimsel yöntemlerle takip edip doğru müdahalelerle destekleyebilirim’ dedim. Sorunun çözümü için tüm kimliklerimi birleştirdim ve işe koyuldum.”

        .png
        .png

        YAPAY ZEKÂ TABANLI SİSTEM

        Günet Eroğlu bu çalışmalarının sonucunda EEG (elektroensefalografi) verilerini analiz eden yapay zekâ tabanlı bir sistem geliştiriyor. Bu sistem sayesinde, oğlunun beynindeki öğrenme süreçlerini somut verilerle takip etmeye başlıyor. Hangi egzersizlerin ona daha iyi geldiğini, hangi zamanlarda daha verimli çalıştığını görüyor. Bu veriler ışığında onun için kişiselleştirilmiş bir eğitim programı oluşturuyor. Geliştirdiği yapay zekâ tabanlı sistemle, düzenli ve doğru egzersizler sayesinde yeni nöral bağlantılar kuruyor ve beynin okumayla ilgili bölgelerinin zamanla daha aktif hale geldiğini gözlemliyor. Bu, disleksinin durağan bir durum olmadığını, doğru yaklaşımlarla beynin adaptasyon yeteneğinin harekete geçirilebileceğini kanıtlıyor. “Sonuçta oğlumun okuma becerileri gelişti, kendine olan güveni geri geldi. Ondaki bu değişimi görmek bana ilham verdi. Yaşadığım çaresizliği yaşayan binlerce aile olduğunu biliyordum. Bulduğum çözümü sadece oğlum için kullanmamam, disleksiyle mücadele eden tüm ailelerin ve çocukların hizmetine sunmam gerektiğini hissettim”diyor ve kişiselleştirilmiş öğrenme deneyimi sunarak bu zorlu süreçte aileleri yalnız bırakmayan ‘Auto Train Brain’ in böyle doğduğunu söylüyor.

        REKLAM

        HAFTADA İKİ SAAT DEVLET DESTEĞİ YETERLİ DEĞİL

        Günet Eroğlu “Çocuğuna disleksi tanısı konulan aileler için devlet desteği bulunuyor mu” sorusuna; “Türkiye'de disleksi tanısı, ‘Rehberlik ve Araştırma Merkezi’ (RAM) tarafından konuyor ve bu tanı sonrasında çocuklara özel eğitim desteği sağlansa da bu destekler günümüz koşullarında yetersiz kalıyor” diyerek devam ediyor; “En büyük sorun, özel eğitim saatlerinin sınırlı olması. Haftada sadece 2 saatlik destek, disleksi gibi yoğun ve kişiye özel yaklaşım gerektiren öğrenme güçlüğünü aşmada yeterli olmuyor. Çocuklar, bu kısa sürede bireysel ihtiyaçlarına tam olarak odaklanamadıkları için gelişim süreçleri sekteye uğruyor.

        Bunun yanında, RAM'lara bağlı eğitim merkezlerindeki uzman açığı da ciddi bir problem. Yeterli sayıda özel eğitim uzmanı bulunmaması, çocukların, ihtiyaçlarına uygun birebir eğitim almalarını zorlaştırıyor. Bu durum, ailelerin çareyi özel derslerde veya özel kurumlarda aramasına neden olunca ciddi bir ekonomik yük oluşuyor ve bazı ailelerin bu masrafları karşılayacak gücü olamayabiliyor.”

        BEYNİN YENİ YOLLAR OLUŞTURMASININ YOLU

        Disleksi bir hastalık olmadığı için ilaçla tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmuyor. Eğer disleksiye eşlik eden dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gibi durumlar varsa, bu ek sorunların semptomlarını hafifletmek için doktor kontrolünde ilaç kullanılıyor. Bu durum yangına müdahale etmeye benzetiliyor. Alevlerin kontrol altına alınması ana sorunun çözümüne odaklanmak için ortam sağlıyor. Buradan yola çıkarak asıl ve kalıcı çözümün, nöroplastisiteyi destekleyen eğitim ve egzersizler olduğu, bu noktada beynin kendini yenileme ve yeni nöral yollar oluşturma yeteneğinin önemli olduğuna dikkat çekiliyor. Disleksisi olan bir çocuğun beynindeki dil işleme bölgeleri farklı çalışıyorsa, doğru egzersizler ve tekrarlar sayesinde beynin yeni yollar oluşturabildiği belirtiliyor. Bu durum bir yangını söndürmekten çok, sağlıklı ve güçlü bir orman yetiştirmeye benzetiliyor.

        REKLAM

        KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ TEKNOLOJİ TABANLI ÇÖZÜMLER

        Kişiselleştirilmiş ve teknoloji tabanlı çözümler bu noktada ve bu nedenle önem kazanıyor. Günet Eroğlu; “Amacımız, devletin sunduğu desteği tamamlayıcı ve ailelerin çocuklarının gelişimine ekonomik zorlanma olmadan katkıda bulunmalarını sağlayan bir alternatif sunmaktır. Disleksi sorunu, doğru ve sürekli destekle aşılabilir. En büyük hedefimiz bu desteğin her çocuğa ve her aileye eşit şekilde ulaşmasıdır. Disleksili bir çocuğun beynine uygun, kişiselleştirilmiş eğitim programı, nöroplastisiteyi harekete geçiriyor. Bu sayede beynin okumayla ilgili bölgeleri güçlenir, bağlantılar sağlamlaşır ve öğrenme kalıcı hale gelir. Bu süreç, sadece akademik başarıyı değil, aynı zamanda çocuğun özgüvenini ve geleceğe olan inancını da destekler. Bu yüzden odaklanmamız gereken nokta, disleksiyi bir tedavi konusu olarak görmek yerine, beynin gelişimini destekleyen bilimsel temelli bir yaklaşım olarak ele almaktır” diyor.

        YENİ NESİL YÖNTEMLER NE İŞE YARIYOR?

        Geleneksel özel eğitimin yanı sıra, günümüzde teknolojinin ve bilimin sunduğu yeni nesil yöntemler disleksili çocukların gelişimine büyük katkı sağlıyor. Bu yöntemlerin, disleksiyi kontrol altına almak ve çocuğun öğrenme sürecini kalıcı olarak desteklemek için tasarlandığını söyleyen Günet Eroğlu; “Bunlardan biri, EEG (beyin dalgası) tabanlı nörofeedback uygulamalarıdır. Bu yöntem, çocuğun beyin okuma ve dikkat süreçlerindeki aktivitesini anlık olarak izler. Örneğin, bir oyunu oynarken beynin odaklanma ile ilgili bölgesi yeterince aktif değilse sistem bir uyarı verir. Bu sayede çocuk, beynini daha verimli kullanmayı ve kendi kendine düzenlemeyi öğrenir. Bir diğer önemli gelişme ise yapay zekâ destekli kişiselleştirilmiş dijital egzersizlerdir. Her disleksili çocuğun öğrenme profili farklıdır. Yapay zekâ, çocuğun performansını sürekli analiz ederek ona özel, zorluk seviyesi ve içeriği kişiselleştirilmiş egzersizler sunar. Bu sayede öğrenme süreci çok daha etkili ve verimli hale gelir. Ayrıca, sanal gerçeklik (VR) destekli dikkat artırma oyunları da yeni ve etkili bir yöntem olarak öne çıkar. Sanal gerçeklik, çocuğun dikkatini dağıtan unsurları kontrol altına alarak, daha güvenli ve odaklanmaya elverişli bir ortamda çalışmasını sağlar. Bu sayede dikkat süresi artar ve öğrenme daha keyifli hale gelir. Tüm bu yeni nesil yöntemler, evde kolayca uygulanabilen mobil veya tablet tabanlı uygulamalarla birleşerek, ailelerin, çocuklarının gelişimine aktif olarak katılmasını sağlar. Bunlar bilişsel davranışçı terapiler gibi desteklerle birleştirildiğinde, disleksiyle mücadele eden çocukların sadece akademik becerilerini değil, aynı zamanda özgüvenlerini de güçlendirmeye yardımcı olur. Kısacası, disleksi artık sadece kağıt kalemle yürütülen bir süreç değil, teknolojinin gücüyle desteklenen, bilimsel temelli ve kişiselleştirilmiş bir gelişim yolculuğudur” diyor.

        MOTİVE EDİCİ OYUNLAŞTIRILMIŞ DENEYİM

        Dünya genelinde “Nörofeedback” teknolojisini kullanan çeşitli sistemler bulunuyor. Günet Eroğlu, disleksili çocukların öğrenme yolculuğunu desteklemek amacıyla geliştirdikleri sistemin yapay zekâ destekli bir beyin egzersizi ve dikkat geliştirici bir mobil uygulama olduğuna dikkat çekiyor. Kendi sistemlerinin diğerlerinden en önemli farkının, kullanılan teknolojinin derinliği ve doğruluğu olduğunu söyleyen Eroğlu; “Beyin aktivitesini çok daha detaylı analiz edebilen 14 kanallı yüksek çözünürlüklü EEG verisi kullanıyoruz. Bu sayede, çocuğun beynindeki öğrenme ve dikkat süreçlerini çok daha hassas şekilde takip edebiliyoruz. İkinci avantajımız bu veriyi anlamlı hale getiren yapay zekâ tabanlı kişiselleştirme özelliğimiz. Uygulamamız, her çocuğun beyninden gelen veriyi anlık olarak işleyerek, ona özel ve en etkili egzersizleri sunuyor. Bu, ezberden uygulanan programların aksine, tamamen çocuğun bireysel ihtiyaçlarına göre şekillenen dinamik bir öğrenme süreci sağlıyor. Ayrıca Türkçe arayüz ve dil desteği, Türkiye'deki ailelerin uygulamayı kolayca kullanabilmesine yarıyor. Uygulama sadece bir dil desteği olmayıp aynı zamanda kültürel ve eğitimsel yaklaşımlar içerdiği için, sürece bunlar da entegre ediliyor. Durumu çocuklar için sıkıcı bir egzersizden çıkararak eğlenceli ve motive edici oyunlaştırılmış bir deneyim haline getiriyoruz. Geliştirdiğimiz bu sistemin faydaları, klinik araştırmalarla bilimsel olarak kanıtlanıyor. Bu da ailelerin çocukları için seçtikleri çözümün güvenilir ve etkili olduğunu bilmelerini sağlıyor. Geliştirdiğimiz sistem sayesinde disleksi, artık aşılamaz bir engel olmaktan çıkıp, yönetilebilir ve geliştirilebilir bir özellik haline geliyor”diyor.

        5 BİNDEN FAZLA KULLANICI

        Sistem 2020 yılında Türkiye sınırını aşarak üç farklı ülkede kullanılmaya başlıyor. 2023 yılında ise ABD pazarının kendine özgü ihtiyaçlarını karşılamak üzere dil ve içerik optimizasyonları yapılıp küresel erişimin daha da genişlemesi sağlanıyor. 2025 yılı itibarıyla 5 binden fazla kullanıcıya ulaşılıyor. Bu süreçte bilimsel - finansal desteklerle güç kazanılıyor. Şu an TÜBİTAK ve özel fonlarla desteklenen projeler yürüttüklerini söyleyen Günet Eroğlu, bu destekler sayesinde, teknolojilerini sürekli geliştirerek daha fazla çocuğa ulaştıklarını söylüyor.

        KULLANANLARIN DİKKAT SÜRESİNDE YÜZDE 40 ARTIŞ

        Sistemin sonuçları oldukça etkileyici. “Yaptığımız araştırmalar ve kullanıcı geri bildirimleri, uygulamamızın etkinliğini somut olarak ortaya koyuyor” diyen Günet Eroğlu devam ediyor; “Kullanan çocuklarda dikkat süresinde ortalama yüzde 40 artış gözlemledik. Bu gelişme, okuma ve öğrenme süreçlerine doğrudan yansıyarak okuma hızında belirgin bir iyileşme sağladı. Uygulamayı kullanan ailelerin yüzde 87'si uygulamanın çocukları için faydalı olduğunu belirtti. En önemlisi,16 akademik yayında sistemimizin etkinliği bilimsel olarak kanıtlandı. Bu sonuçlar, sistemimizin sadece teknolojik bir ürün olmayıp disleksiyle mücadelede kanıtlanmış bir çözüm olduğunu gösteriyor.”

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ