Michael Snow’un filmleri İstanbul Modern Sinema’da
İstanbul Modern Sinema, 20–23 Şubat tarihleri arasında, Kanadalı sanatçı ve yönetmen Michael Snow'un kapsamlı bir retrospektifine ev sahipliği yapıyor. Program, yönetmenin Türkiye'de ilk kez gösterilecek birçok filmini eşsiz bir sinema deneyimiyle izleyiciyle buluşturuyor

Deneysel sinemanın öncü isimlerinden Michael Snow’un kapsamlı retrospektifi 20 Şubat’ta İstanbul Modern Sinema’da başlıyor. Programda, 2023’te aramızdan ayrılan Snow’un 1971 yapımı Merkez Bölge dışında, Türkiye’de ilk kez gösterilecek olan 16mm formatındaki 10 filmine yer veriliyor.
Dünya sinemasına yön veren ve dönüştüren yönetmenlerin kariyerinden kapsamlı seçkiler sundukları retrospektif serisinde Michael Snow’a da yer verdiklerini belirten İstanbul Modern Film Küratörü Müge Turan, "Snow’un sineması, görsel ve işitsel algıyı sorgulayan, izleyiciyi sinemanın sınırlarını yeniden düşünmeye sevk eden bir deneyim sunuyor. Rüya gibi, bilinçaltındaki imgeleri çağıran filmler. Özellikle de suyun önemli bir yeri var filmlerinde. Hem imge olarak hem de suyun hareketiyle kamerasını ilişkilendirdiği için ‘Okyanus Rüyaları’ adını verdiğimiz bu retrospektif, sanatçının sinema dilindeki devrimci yaklaşımını Türkiye’den izleyicilerle buluşturma fırsatını sunuyor" dedi.
SİNEMAYI DÖNÜŞTÜREN SNOW
Ressam, heykeltıraş, fotoğrafçı, müzisyen ve sinemacı Snow, sanat kariyerinin başlangıcından yaşamının son günlerine kadar sanatın birçok alanında değişimlere yol açtığı gibi, geçmişin, günümüzün ve geleceğin sinemasını da dönüştürdü.
Michael Snow, farklı disiplinlerden teknikleri bir araya getirerek algı ve temsil üzerine geleneksel sinema anlayışını ve izleyicinin film kamerasıyla olan ilişkisini sorguladığı, içeriğin ötesinde biçimi merkeze alan onlarca film üretti. Çerçeveleme, ses, zaman ve mekânın, sinemanın dilini yeniden icat etmek için kullanılabilecek araçlar olduğunu savundu. Filmlerinin hem içgüdüsel hem de analitik tepkiler uyandırma gücü, etkisinin on yıllar boyunca sürmesini sağladı.
PROGRAM
MERKEZ BÖLGE (LA RÉGION CENTRALE), 1971
Yönetmen, her yöne otomatik olarak dönebilen bir makineyi ve ona bağlı bir kamerayı Quebec’te bir dağın tepesine koyuyor. Beş gün boyunca hiçbir insanın olmadığı bu manzarayı bir makine, başka bir makinenin yön verdiği hareketlerle kaydediyor. Ortaya çıkan üç saatlik film, insan görüşünden, hareketinden ve zamansallığından olabildiğine kopmuş durumda. Merkez Bölge, bilinen dünyayı, izleyiciye odağın olmadığı insan dışı gözler ve sabrın dayanmadığı sahipsiz bir zamansallıktan izletiyor.
KORPUS KALLOZUM (CORPUS CALLOSUM), 2002
Adını, beynin iki yarım küresi arasındaki iletişimi sağlayan "korpus kallozum"dan alan filmde, bu yapı illüzyon ile gerçeklik arasındaki gizemli alanı temsil eder. Toronto’daki bir gökdelende kamerasını konumlandıran Snow, bir ofis çalışanlarının günlük rutinlerini dijital manipülasyonla dönüştürerek onları gerçeküstü bir hale getirir. Zaman zaman kendi sesiyle filme müdahale ederek dördüncü duvarı yıkmaya yönelik deneysel yaklaşımını da vurgular. Film, Los Angeles Film Eleştirmenleri Derneği tarafından “Bağımsız/Deneysel Film ve Video Ödülü”ne layık görülmüştür.
SSHTOORRTY, 2005
Bir ressam sevgilisinin dairesine bir tablo getirir, ancak aniden çıkan tartışma, tablonun kadının kocasının başında parçalanmasıyla sonuçlanır. Film, bu sahnelenmiş olayın 12 kez tekrarlandığı, Farsça diyaloglarla sunulduğu ve görüntü ile sesin üst üste bindirilerek yeniden yapılandırıldığı deneysel bir anlatıdır. Filmin adı, “short” (kısa) kelimesinin “story” (hikâye) kelimesi üzerine bindirilmesiyle oluşur. Geçmiş ve geleceğin sadelik içerisinde bir şimdiye dönüştüğü film, varış ve ayrılışı tek bir akışkan âna dönüştüren bir "tablo" gibi kurgulanmıştır.
İLERİ ve GERİ (BACK AND FORTH), 1969
Fairleigh Dickinson Üniversitesi’nin Madison, New Jersey kampüsündeki bir sınıfın içinde ve dışında çekilen filmde, sürekli ileri geri hareket eden bir kamera vardır. Önce odağımızdaki odanın içerisindeki her şey bulanıklaşana kadar hızlanır, ardından yukarı ve aşağı hareket etmeye başlar. Hareket ve zaman sayesinde bu duvar, manevi bir boyuta taşınır. Film, sinemanın sıklıkla temas kurduğu gibi sadece zihni ve gözleri değil, aynı zamanda boynunu da film deneyimleme sürecine dahil eder.
MONTREAL'DE BİR SANİYE (ONE SECOND IN MONTREAL), 1969
Film, Montreal’de bir anıt için önerilen mekânların karlar içerisindeki fotoğraflarından oluşan bir koleksiyon sunar. Ancak bu fotoğraflar "sanatsal" kaygılar güden görüntüler değil, tamamen işlevsel ve belge niteliğinde sahnelerdir. Snow, izleyici ile görüntü arasındaki ilişkiyi son derece yoğun bir hale getirir ve bunu yalnızca seçili fotoğrafların diğerlerinden daha uzun süre ekranda kalmasıyla değil, bu süreleri matematiksel ve kavramsal bir düzenlemeyle sağlar. Böylece film, hareket olmaksızın zaman içinde varolan bir heykel niteliği kazanır.
DALGA BOYU (WAVELENGTH), 1967
Deneysel sinemanın dönüm noktalarından biri olarak kabul edilen ve sinemanın geleceği açısından öncü film niteliği taşıyan Dalga Boyu, dışarıdan gelen dalga seslerinin Beatles’ın Strawberry Fields Forever şarkısıyla iç içe geçtiği bir odanın durağan çekimi etrafında dönerek, henüz haberdar olmadığımız bir sinemanın imgesini yaratıyor. Film, bu rutubetli evin duvarında asılı olan bir fotoğraf üzerine yapılan 45 dakikalık bir yakınlaştırmadan oluşuyor. Bu uzun, sabit yakınlaştırma hareketi, en sonunda kameranın odadan çıkıp seslerini duyduğumuz dalgalara ulaştığı âna kadar filme eşlik ediyor.
VAKTİ OLMAYANLAR İÇİN DALGA BOYU (WAVELENGTH FOR THOSE WHO DON’T HAVE THE TIME), 2003
Yönetmen, artık kendisinin başyapıtı olarak görülen Dalga Boyu filminden yıllar sonra, filmden bazı sahneleri çıkartarak ve filme dair yıllar içerisinde edindiği yeni fikirlerle katmanlı bir kurgu uygulayarak, tarihin onu anacağı esere yeni bir bakış açısı daha kazandırır. Bir yandan da o, seyircisi ile olan samimi bağına binaen filmini Vakti Olmayanlar İçin Dalga Boyu olarak karşımıza çıkarır.
BU DA BÖYLE (SO IS THIS), 1982
Film, her karenin tek bir kelimeden oluştuğu, siyah bir arka plana sıkıca çerçevelenmiş beyaz bir metinle karşımıza çıkıyor. Film boyunca ekranda görünen her kelime, doğru bir orantıda, eşit sürede seyirci ile iletişime geçiyor. Snow, sinemanın sınırlarını zorlamak konusunda çığır açarak, filmin temel aracı olan “görüntüye” de sırt çevirerek en özel eserlerinden birini daha ortaya çıkartıyor. Basit bir film konseptini öngörülemez ve katmanlı bir deneyime dönüştürüyor.
YERLEŞİK FİGÜRLER (SEATED FIGURES) 1988
Yönetmen “yolların tarihi” olarak tanımladığı filminde, kamerasıyla bir kamyoneti arazide sürerken bir yol filmi yapıyor. Seyahat hızının değişmesiyle görsellerin okunabilirliği değişiyor, insan yapımı yüzeyler doğanın alacalı desenlerine dönüşüyor ve görüntüler soyut ile gerçek arasında gidip geliyor. Böylece ortaya tezatlıklarla dolu ama bir o kadar da bu tezatlıktan beslenen bir Michael Snow filmi çıkıyor. Sabit kamera yerleşimine rağmen Yerleşik Figürler, Snow’un filmografisindeki görsel açıdan en etkileyici filmlerden biri.
ŞİMDİKİ ZAMANLAR (PRESENTS) 1981
Bu filmde, Michael Snow'un geriye dönük bakış açısına, hafızaya ve temelde mekân hafızasına olan ilgisi gözlemlenir. Filmin başlangıcındaki çizgiler, kelimenin tam anlamıyla filmin içinde bir başka filme bizi ulaştırır. Karakterin uyanıp gerçeküstü bir set ortamı içinde bambaşka birine dönüşmesiyle, yapısal film anlayışına yönelik abartılı bir hiciv başlar. Anlaşılır ki filmde hareket eden kamera değil, tüm settir. Snow, izleyiciyi ânın görsel gerçekliğini kabullenmeye zorlar ve temsil edilen şey düşünmeye ve sorgulamaya davet eder. Filmin bu kurgusal yapısı hayatın her anının geri dönüşsüz kaybını ilan eder.