Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık Probiyotik ürünler işe yarıyor mu? | Sağlık Haberleri

        Neva ÇİFTÇİOĞLU BANES / GAZETE HABERTÜRK

        Kopenhag Üniversitesi bilim insanları, yanda bahsettiğim bilimsel makalelerinde, sağlıklı kişiler tarafından bu ürünlere verilen paraların boşa harcandığını iddia ediyor. Çok sayıda gönüllü üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda, bu ürünleri tüketen kişilerin ne bakteri floralarında ne de sağlık durumlarında bir değişiklik olduğunu göstermişler. Colorado Üniversitesi bilim insanlarından Catherine Lozupone de aynı fikri destekleyerek “Haplar ve piyasadaki yoğurtlarda bulunan birkaç çeşit bakteriyle bağırsağımızdaki yüzlerce çeşit bakteri desteklenemez. Paranızı çöpe atmayın” diyor.

        Bütün bu tartışmaların karşısına çıkarak “Probiyotikler sağlığın geri kazanılmasında kullanılan çok güçlü destekleyici ürünlerdir” savunmasını yapan binlerce bilim insanı da var. Sanırım en doğru sözü Boston Hastanesi hekimlerinden Dr. Alessio Fasano söylemiş: “Tıp dünyasında ortada at yokken at arabası üretmek ve satmak adeta kural haline gelmiş. Biz hekimler buna alet olmamalıyız. Probiyotiklerle ilgili ‘İşe yarıyor’ teşhisi hâlâ bulutlarla kaplıdır. Probiyotikleri paramatik gibi görmek bilim etiğine yakışmıyor. Piyasa probiyotik haplarla doldu. Hangisi işe yarıyor, hangisi işe yaramıyor araştıran, bilen yok. ‘Probiyotik yoğurt’ demek bile moda olmuş. Probiyotik olmayan yoğurt mu varmış? Yoğurt adam gibi yoğurtsa probiyotiktir zaten. Fazla tartışmaya gerek yok.”

        Bu konuda ben ne mi düşünüyorum? Bence de dünyanın en sağlıklı probiyotik ürünü, ev yapımı yoğurt ve kefirlerdir. İçindeki bakteriler vücudumda ne işler beceriyor (ya da becermiyor) bilemiyorum, ama sarmısakla karışınca makarnamda, cacığımda, dolmamda ve de mantımda pek hoş gidiyor...

        Genç kız, sabah koşusunun ardından kaldıkları motele doğru yürürken “Sülalemizde 70 yaşına ulaşan yok. Enerjik ve zinde kalmak, babam gibi felçle cebelleşmemek için yaz tatilimde bile spordan ve sağlıklı beslenmekten vazgeçmeyeceğim” diye geçirir içinden. O sırada motelin girişinde oturmuş kahvesini yudumlayan yaşlı adama takılır gözü. Biraz nefes almak için durup “beli bükülünceye, bumburuşuk oluncaya kadar yaşlanmayı becerebilmiş” amcayla sohbete karar verir: Günaydın, ne güzel bir gün değil mi? Yanıt hemen gelir: Evet, şahane... Maşallah size! Kusura bakmayın ama merak ettim sırrınızı. Nasıl bir yaşantınız var? Spor yapıyor musunuz? Özellikle ne tür gıdalar tüketiyorsunuz?

        Adamcağız, genç kıza anlamsız bir yüzle baktıktan sonra “Madem sordun anlatayım bari” ifadesiyle başlar konuşmaya: “Kırmızı et yemediğim günüm yoktur. Salam, sosis, sucuk, sakatat... Etsiz hayat olur mu hiç? Tatlı hastasıyım aynı zamanda. Çay bardağımın yarısı çay, yarısı şekerdir. Sigarasız da duramıyorum. 15 yıldır günde 1 paketi bitirirken, şu son 3 yıldır 2 pakete çıkardım dozu. Stres savıyor. Sen spor yapıyorsun galiba, bravo... Ben spor da sevmem. Arkamdan biri kovalayacak ki koşayım. Zorum ne yahu? Yok efendim koşunca geceleri iyi uyunuyormuş! Çek bir kadeh geceleri, bak uyuyamıyor musun? Alkol kana karıştı mı yastığa beş kala gidersin... Benim her gece 1-2 şişe rakı ya da şarabım vardır. Zaten uykuyla da pek aram yok. 4-5 saat yetiyor bana.” Genç kız şaşkınlıktan açık kalan ağzını toparlayıp konuşmaya devam eder: Şoke oldum inanın. Sorması ayıp, kaç yaşındasınız? Cevap gecikmez: 32 yaşındayım! Kahkaha attırmaktan çok düşündürmeyi amaçlayan bu fıkra, herkesin kendi yürüdüğü yolu doğru belleyip fikri sorulduğunda göğsünü gere gere konuştuğunu, üstelik karşısındakilere yalan yanlış tavsiyelerde bulunduğunu anlatan güzel bir örnek. Bilimde de bu böyledir. Bazı bilim grupları, bu fıkradaki “32’lik genç dede” gibi yanlışın âlâsını yaptığını fark etmeden yıllarca hiçbir geçerliliği olmayan hipotezini savunup durur. Üstelik bir bakarsınız, dünyanın çeşitli yerlerinden bu hipotezi savunan başka gruplar da peydah olmuş. Ta ki güçlü bir başka bilim ekibi çıkıp belgelerle hipotezi çürütüp “Bu saçmalığa bir son verin artık” diyene kadar...

        Bilim ve teknolojiyi birleştirerek, bir de yaratıcı ve analitik görüşlerimizi ilave ederek her gün ortaya sayısız buluşlar çıkarıyoruz. Bu buluşların kimi hayat kurtarıyor, kimi bazılarını zengin edecek iş olmaktan öteye gitmiyor. Hangi ürünün güvenilir, hangi tavsiyenin “ardından gidilir” olduğuna karar vermek gerçekten çok zor.

        Geçen hafta Kopenhag Üniversitesi bilim insanları, Genome Medicine isimli bilimsel dergide çoğumuzun “doğru” olarak bildiği bir konuyu “etkisiz ve büyük oranda yanlış” sınıfına yerleştirmeye çalışan bir makale yayımladı. Konu, “probiyotik içecek ve yiyecekler bir işe yarıyorlar mı?” Detaya girmeden önce ufak bir hatırlatma yapalım isterseniz:

        PROBİYOTİK NE DEMEK?

        Vücudumuzda faydalı bakteriler olduğunu hepimiz biliyoruz. “Flora” olarak adlandırdığımız, cildimizin yüzeyinde, burnumuzda, boğazımızda, bağırsaklarımızda barındırdığımız, bulunduğu yere göre türü ve sayısı değişen, birbirleriyle “barış içerisinde geçinip giden” bu mikropların son derece hassas olan dengelerinde ufacık bir değişimle sağlığımızı yitirebildiğimizi de biliyoruz. Bu bilimsel gerçeklerden yola çıkarak özellikle bağırsaklardaki “flora” bozukluğunu dengeye sokmak için ağızdan alındıklarında sağlık üzerinde olumlu etki yaptıkları düşünülen mikroorganizmalara “probiyotik” denilir. Genelde sindirim etkinliğinin ve gıdalarla alınan bazı vitamin ve minerallerin emiliminin artmasını sağlayabilmek için kullanılır. Kabızlığın, iltihaplı bağırsak hastalıklarının, enfeksiyonların ve laktoz intoleransının önlenmesinde, karaciğerin ve böbreğin görev yükünün azaltılmasında, bağışıklık sisteminin güçlenmesinde, kanser ve hatta otizmin tedavisinde etkili olabilen bu bakteri ve mayalar, doğal olarak birçok ilaç ve yoğurt firması için harika bir para kazanma aracı olmuştur.

        YOĞURT HAKKINDA İLGİNÇ BİLGİLER

        1- Bir Yunan ve bir Türk bir araya gelince özellikle ulusal yiyecekler hakkında “Yok, size değil bize ait” tartışmaları çok duyulur. Bunlardan biri de yoğurttur. Yoğurdun Türkiye doğumlu olduğu kabul edilmiş, Wikipedia’da yerini almıştır. Lakin Amerika’da üretilen yoğurtların 1/3’ü Yunan kökenli işadamları tarafından üretilip “Yunan yoğurdu” olarak satılmaktadır.

        2- Avrupa ve Amerika’da kadınların % 68’i, erkeklerin % 43’ü yoğurt yemekteler.

        3- “Yoğurda mikroskop altında bakarak içinde canlı mikropların varlığını görmek ister misiniz?” sorusuna halktan bin kişi içerisinden sadece 90-100 kişi olumlu yanıt veriyor. Diğerleri canlı bir yiyecek yediklerini düşünmek bile istemiyor.

        4- Eski Hindular “panchamrita” (hayat beşlisi) dedikleri bir içecekle bütün hastalıkların yok edilebileceğine inanıyorlarmış. İçeriği de gayet lezzetli bir karışım: Yarım bardak yoğurt, yarım bardak süt, 1 kaşık şeker, 1 kaşık bal, 1 kaşık tereyağı.

        5- 1542 yılında ishalden ölmek üzere olan Fransız Kralı 1. François, Osmanlı İmparatoru Sultan Süleyman’ın gönderdiği yoğurtla hayata geri dönmüştür.

        6- Yoğurtla cildinizi silin, pirinç eşyalarınızdaki yeşeren kısımları ovun... İkisinde de sonuç harika... 72013 yılında California Üniveristesi bilim insanları, her gün yoğurt yiyen kadınların yemeyenlere oranla tavırlarının daha sakin ve tolerasyon seviyelerinin daha yüksek olduğunu görmüş. Hanımlar! Yoğurda devam...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ