Efkan Ala, Habertürk TV'de soruları yanıtladı
AK Parti Genel Başkan Vekili Efkan Ala, Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un gündeme dair sorularını yanıtladı. Ala, Yenidoğan Çetesi, yeni anayasa çalışmaları, DEM Parti ile Cumhur İttifakı arasındaki diyalog ile ilgili sorulara, "Çözüm Süreci başladı" ve "İsrail ile ticaret devam ediyor" iddialarına yanıt verdi
AK Parti Genel Başkan Vekil Efkan Ala "Yeni anayasa uzlaşısı mümkün mü? Yumuşamanın bir üst adımı ne? Yapısal reform hangi etkileri vadediyor? Dış gelişmeler iç rotaya nasıl yön verir?" sorularının ve gündeme dair pek çok sorunun yanıtını Habertürk TV'de açıkladı.
İşte Ala'nın açıklamalarından satırbaşları:
YENİDOĞAN ÇETESİ
Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy: Yenidoğan çetesiyle başlayalım. Ne yaşıyoruz? Bir dönem İçişleri Bakanlığı da yaptınız. İnsanlar sürekli bize mesaj atıyorlar. İşte benim evladım yoğun bakımda kaldı. Herkes şu anda büyük bir tepki içerisinde, şaşkınlık içerisinde. Neden oldu? Nasıl yönetmeyi planlıyorsunuz? Buyurunuz.
AK Parti Genel Başkan Vekil Efkan Ala: Şimdi Sayın Ersoy, tabii bir organize kötülük çetesiyle karşı karşıyayız. Büyük bir facia. Yani infial doğurması gayet tabidir, doğaldır. Bir rezalet, bir facia, bir çete oluşmuş. Ve para için bebekler üzerinden neler yapmış. Ama şöyle, burada bir kere baştan şunu söyleyeyim, devlet bütün unsurlarıyla, adliyesi, emniyeti, Sağlık Bakanlığı meselenin en ince ayrıntılarına kadar üzerinde. Sayın Cumhurbaşkanımız hem Sağlık Bakanımızı hem Adalet Bakanımızı çağırarak kararlılığını, alması gereken tavrı net bir biçimde, ferah bir biçimde şüpheye mahal bırakmayacak bir biçimde ortaya koydu. Yani tedbirlerin en böyle ciddi ve en keskin olanlarını alıyor zaten başkası da beklenemez.
"BAŞVURU OLMASA DA DENETLEMELER OLUYOR"
Milletimizin tabii büyük bir ülke yani milletimizin sadece hafızasını tazelemek için yani onların infialinin altında elbette çocuklar da söz konusu olunca böyle bir çetede olunca çok haklı nedenler var ama şunu da sadece hatırlatayım bu mesele CİMER'e yani Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne bir elektronik başvuruyla başlıyor. Buradan bir kere şunu söyleyeyim bir şeyle karşılaştıklarında bir sorunla bir şüpheyle lütfen tereddüt göstermesin. Bazen biz karşılaşıyoruz sokakta. Ya biz işte başvur dediğimizde ciddiye alırlar mı almazlar mı? Bakın bir yıl önce bir CİMER'e, bir vatandaşın elektronik ortamda yazdığı bir şüpheyle, şüphe duyuyorum böyle bir şeyler olabilir, bir sıkıntı olabilir diye başvurusuyla başlıyor. Ve o çete açığa çıkarılıyor.
Başvuru olmasa da denetlemeler oluyor. Açığa yine çıkardı. Ama vatandaş ve devlet işbirliği olunca çok daha erken açığa çıkabiliyor. İnsanlara çok daha fazla zarar vermeden açığa çıkabiliyor. Denetimde şimdi ortaya çıkarılabilenler oluyor, çıkarılamayanlar oluyor. İyi niyetler olur, kötü niyetler olur. Her yerde olur. Zaten bir sistem kurmuşlar. Devletin içerisinde olur. Zaten orada çalışanlar bakın bir organizasyon yapmış.
"DEVLETİN SÜREKLİ DENETİMİ VAR"
Sizin söylediğiniz zaten devletin sürekli denetimi var. O denetim %90'ını hallediyor. Biz diyebilir miyiz bütün hastanelerde, bütün sağlık merkezlerinde böyle bir sorun var? Hayır bunu diyemiyoruz. Çünkü her yerde sürekli denetimler de oluyor. Her yerde bu kadar kötü insanlar da yoktur. Şimdi burada bir yerden mesela, bir yerle ilgili bir şikayette bulunuyor. Bakın kaç tane hastane ortaya çıkıyor, kaç kişi ortaya çıkıyor.
Şimdi biz bakın devlette, zaten sürekli denetimler yasal zorunluluktur. Yani biz yerde bir teşkilat kurduğumuzda denetim birimlerinin müfettişliği de yanında inşa edersiniz, yanında kurarsınız. Yani öyle bir devlet teşkilatı yoktur ki denetim olmasın.
Ersoy: Bir şey soracağım, bu denetimi yapanlar mesela bunu çıkaramamışlar, CİMER'den çıkmış. Denetimlerde böyle bir rapor var mı, böyle bir şüphe var mı, soruşturma var mı?
Ala: Tabii, şimdi bir yandan denetim yapılıyor, diğer yandan şikayetler dikkate alınıyor. Ben sadece vatandaşlarımızın da meselelerle karşılaştığında ilgili yerlere hele CİMER'e bildirmelerinin ne kadar önemli olduğunu ya da ilgili birimlere şikayetlerinin bulunmalarının ne kadar önemli olduğunu söylüyorum. Şimdi bir vatandaşımız bir kamu biriminde bir hadiseyle karşılaşmış olabilir değil mi? Şimdi o, onu bildirmese... Nereden bilinecek?
"OLUMSUZ BİR DURUMLA KARŞILAŞINCA BİLDİRİLMESİ DOĞRU"
Yani bir kişi, soru sordunuz ya, bir kişi gitti ve olumsuz bir vakayla karşılaştı bir devlet dairesinde. Onu bir üstüne bildirmezse, bir ilgili meclise bildirmezse, o kişi onu saklar bir tarafa koyarsa ne olur? O kişi bir sonraki gelenle de aynı şeyi yapar. O iki kişi arasında, devlet görevlisiyle vatandaş arasında olan ikili sorundan haberdar olmayabilir. Bunu bile saklı gizli tutmaya lüzum yok. Yani olmayan şeyler söylensin anlamında da söylemiyorum ama bir olumsuz durumla karşılaştırıldığında bunun da bildirilmesinin doğru olduğunu söylüyorum.
Sağlık Bakanlığı bir yandan, Sağlık Müdürlüğü Bakanlık bir yandan soruşturuyor, inceliyor. Bir yandan da Emniyet ve Adliye beraberce soruşturuyorlar, inceliyorlar ve 6 ay önce bu kişiler gözaltına alınıyor 40'dan fazla ve bundan önemli bir kısmı tutuklanıyor. O zaman da hatırlarsanız medyada Yeni Doğan çetesi gözaltına alındı diye haberler çıkmıştı.
YARGI SÜRECİNE MÜDAHALE İDDİALARI
Ersoy: Evet, 6 ay önce tutuklanmış mesela bu isimler. Haber merkezine bu haber geldiğinde Emrullah Erdinç getirdi. İlk gündeme getiren gazeteciydi. Benimle de paylaştı. Biz ana haberde bu konuyu işledik. Hatta haber merkezinde konuşurken şöyle dedik. Bu eski bir olay, 6 ay önce. Yeni ne? Yeni savcının tehdit edilmesi ve 12 çocuğun hayatını kaybetmesi. Bunlar tutuklandıktan sonra dahi birileri hem savcıyı tehdit edebiliyor, ben filanca yakınım, filanca ile ilişkim var, şöyle bağlantılarım var, devlet içerisinde böyle güçlerim var, bir sürü fotoğraflar servis edildi, herkesle fotoğraf çekilmiş bir adam. Ve yargı sürecine müdahale etmeye çalışıyor. Düşünün yani, bu arada ne oluyor ama?
Ala: Gereği yapılıyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve yargılamaya sevk ediliyor. Şimdi burada devletin de hiçbir duraksama göstermeksizin sürekli denetimlerini ciddi bir biçimde yapması zaten yasal zorunluluktur. Bu yargı süreci tamamlanıp dosya ortaya, iddianame hazırlanıp dava açtıktan sonra ortaya çıkabilecek hususlar yani normal işleyişte şimdi bizim elimizde bunları kanıtlayacak ya da bunları reddedeceğimiz bir argüman yok. Dolayısıyla normalde bu tür işlerde devlet bir şeye muhtelif olduğunda zaten önleyici tedbirlerini de alır. Ve ondan sonra yani o suçun işlenmesini beklemez.
"EN AĞIR CEZALARLA CEZALANDIRILMASI KONUSUNDA EN UFAK BİR ŞÜPHEYE MAHAL YOKTUR"
O soruşturma başladıktan önceki suçlar olabilir. Yani dosyalar adli soruşturma gizli olduğu için ortaya çıktıktan sonra biz mutlu olabiliriz. Biz şu anda şunu biliyoruz. Bir çete ortaya çıkarıldı. 6 ay önce bir sene önce soruşturması başlamış, 6 ay önce tutuklamalar olmuş. Sonra 6 ay sonradan bir kişi devletin savcısını gidiyor tehdit ediyor ve ondan sonra oradan vaziyet ediliyor ve gözaltına alınıyor. Kamuoyuna çok daha fazla mal oluyor. Şimdi burada bir kere şunu çok net olarak tekrar hatırlatıyorum.
Devlet, Cumhurbaşkanımız başta iradesini ortaya koydu net olarak Bakanlarımız hepimiz herkes en ince ayrıntısına kadar ne olursa olsun bunun zaten başkası düşünülemez bütün yönleriyle araştırılıp incelenip soruşturulup ortaya çıkarılması ve bütün sorumluların da en ağır cezalarla cezalandırılması konusunda en ufak bir şüpheye mahal yoktur.
Ersoy: 10 tane hastanenin ruhsatı iptal edildi. En çok yazılan şeylerden biri. Ben bunu mesela sosyal medya hesabında paylaştım dün. Ve dediler ki... Merak etmeyin Mehmet Bey, bu hastaneler isimleri değiştirirler. Sahiplerini değiştirir gibi yaparlar. Ve yollarına devam ederler. Öyle mi olur?
Ala:Öyle olamaz, olmaz. Çünkü burada hepimiz en fazla hassasız, yani çok hassas olunan konular. Ben söyleyeceğim şey bu asla olamaz. Ne olacak? Kamuya mı geçecek? Mesela nedir bunun? Bilmiyorum. Şimdi soruşturma başlatıldı. Ondan sonrası kanunların gerektirdiği şekilde yol alınacak. Yani şimdiden incelemeyi ben yapmadığım için şöyle olur böyle olur demiyorum. Ama o söylediğiniz şeyler orada suç sabitse asla olmaz.
"KAMUYA DEVREDİLMELERİ GİBİ BİR DURUM SÖZ KONUSU OLABİLİR"
Yani sahiplerini değiştirmek ya da adlarını değiştirmek ve tekrar zaten bu arada kimse gitmez. Yani artık o hastanelerin hepsi deşifre oldu ama kamuya devredilmeleri gibi bir durum söz konusu olabilir. Ondan sonrası devletin işleyişi içerisinde seyredecektir durum. Yani biz de şimdi kendimizi bütün o mekanizmaların karar vericisi gibi ortaya koyup, biz irademizi ortaya koyarız ama onun prosedürünü işletecek olan görevliler, yetkililer de o işi yapacaklar ve sonucu göreceğiz ki öyle bir şey asla olmaz. Yani burada vatandaşların kafasının şöyle zihinlerinin net olması lazım.
Burada herkes aynı oranda hassas. Öyle bir rezalet karşısında. Sözün bittiği yer, bunun insanlıkla ilgisi yok, bunun efendim hiçbir şeyle izahı yok. Dolayısıyla burada ciddi bir suç var, bir organize kötülük var, rezalet var. Bunun da cezalandırılması için bütün devlet kurumları hareket halinde.
"BİR GÖREV VERİLİP ORANIN NETİCESİYLE DE YETİNİLMİYOR"
Ersoy: Şöyle bir yerden de konuşuldu yani üstü mü kapatılmaya çalışıldı gibi şeyler de konuşuldu. Böyle bir şey olmuş mudur veya böyle bir şey yapmaya kalkışan kimse var mı?
Ala: Ama 6 ay önce zaten soruşturma başlamış, gözaltına alınmış, haber olmuş. Şimdi duyarlılık arttı. Yani devlet görevini o zaman görevlileri gözaltına almış hepsini toplamış hepsi tutuklanacaklar. Soruşturmayı en ince ayrıntısına kadar devam ettirmiş neredeyse iddianame hazır hale gelmiş dava açılacak ve gizli kalması gereken çünkü deşifre olursa diğer suçlular başka çareler bulabilir onların tedbirini almış orada da eksiklik varsa çıkar.
Böyle bir şeyde eksiklik yanlışlık varsa o da ortaya çıkar. Vatandaşlarımız da bu konuda duyarlılıklarını daha fazla ortaya koydu. İnfiale neden olan hususlar. Tabi burada mesela denetimde sadece cezalandırmak için yapılmaz. Acaba sistemde nerede açık var? Nerede bir problem var? Nerede yanlışlık var ki o sistemi düzeltmelerde yapılsın diye denetimler yapılır. Yani denetimin iki fonksiyonu vardır. Bir, suç işlenmişse onu cezalandırmak. İki, bu suç neden işlenebildi?
Ama bakın bir şikayet geldiği zaman, ondan önce denetimler de oluyor. Şikayete dönüşünce de hemen hem Sağlık Müdürlüğü'nün elemanları hem de emniyet, yani oradaki emniyetin birimleri ve birlikte harekete geçiriliyor. Yani bir tarafa bir görev verilip oranın neticesiyle de yetinilmiyor. Aynı anda başka birimler, devletin başka birimleri de görevlendiriliyor. Neden? Çünkü sağlıkla ilgili bir şikayet gelmiş.
HASTANELERİN RUHSATLARI NEDEN ŞİMDİ İPTAL EDİLDİ?
Ersoy: Hastanelerin ruhsatları neden şimdi iptal edildi?
Ala: Ama işte onlar bir prosedür olarak devam ediyor. Onlar içeri alınmış. Soruşturmalar devam ediyor. Hangi kurum ne kadar suçlu? Şimdi bunları ben onun detayını bilemem. Kurumlarla ilgili soruşturmalar yürütülüyor. Çeteyi içeri aldınız. Şimdi hastanelerin payı, sorumlulukları ne kadar? Onların suçu ne kadar? Bütün bunlar gizli dosya, daha dava bile açılmamış. Düşünün, daha dava bile açılmamış. Ve şimdi 10 tanesinin faaliyeti durduruldu, iptal edildi. Şimdi şöyle bir şey olabilir.
Soruşturma tamamlanmadan yapılsa o zaman siz bana şöyle sorarsınız. Daha deliller oluşmamış. Suç ortaya sabit değil suçu değil mi? Niye kapattınız? Niye efendim? Ama şimdi mesela mahkemeyle ilgili bir gelişme olmadı ki.
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI
Ersoy: Temel bu hususta yaklaşım şu. Türkiye'nin ekonomik sorunları var. Başka bir sürü meselesi var. Etrafımız ateş çemberi. Bir sürü şey konuşuyoruz. Sığınmacılar meselesi var. Anayasa ana gündem olmamalı. Tüm bu başlıklar içerisinde. Bir sürü başka ana gündemimiz var. Hatta iktidarın anayasa değişikliği konusuyla gündemi biraz oraya çekmeye çalıştı. Bu normalleşme ve yumuşama meselesinin dahi bununla ilişkili olduğu yönünde eleştiriler geliyor. Gerçekten de pek çok sorun var. Neden anayasa tartışılıyor?
"ANAYASANIN TAMAMINI DEĞİŞTİREMEDİK"
Ala: Şimdi bu anayasa konusunu şöyle teferruatlı bir biçimde o zaman ele alalım.Geçtiğimiz seçim 6'lı Masa kuruldu değil mi? Şimdi 6'lı masanın ana maddesi ana konusu neydi? Parlamenter sisteme geçmek. Neyle yapacaklardı bunu yani anayasa değişikliği öyle değil mi?
Efendim şimdi parlamenter sisteme geçmek ne demek? Yani sistemi kökten değiştirmek demektir. Yani burada sistem değişikliği önemli. Aksi değiştiriyorsunuz. Bu anayasanın aşağı yukarı tamamının değişmesi demektir. Zaten o zaman siz değiştirdiniz sistemi. Zaten değişti anayasanın tamamı diye de bakabiliriz. Ama biz tamamını değiştiremedik ki. Onun için bir kısmını değiştirdik. Bunlar bir anayasa değişikliğini 6 parti bizden istiyor. Parlamenter sisteme geçelim diyorlar. Bir kısmını değiştireceğiz, diğerini değiştirmeyeceğiz dediler mi? Onlar da topyekûn anayasadan bahsediyorlardır.
Oysa biz de AK Parti iktidara geldiğinden beri sivil, yeni bir anayasadan her zaman bahsettik. Dedik ki Türkiye'nin bu darbe anayasasından kurtulması lazım. Sivil yeni bir anayasayı bu parlamento yapmalı ve millete armağan etmeli. Zaman zaman krizlerle karşılaştıkça Anayasa değişiklikleriyle bu krizleri çözmeye çalıştık. Referanduma götürdüğümüzde her referandumda vatandaşımız arkasında durdu ve o gün kriz çözüldü. Sistemde olabilecek değişiklikler yapıldı ama tamamını değiştirme imkanı olmadı.
"ÜLKELERİN ANAYASAL DÜZENLERİYLE EKONOMİLERİ ARASINDA BİREBİR İLİŞKİ VARDIR"
Anayasanın tamamını biz de tartışıyoruz. Zaten eskiden beri gündeme getiriyoruz. Şimdi bir anayasayla, bir ülkenin anayasasıyla, ekonomi arasında, yani milletin cebi arasında, geliri arasında doğrudan ilişki kuramayan daha siyasetin başlangıcında demektir. Ülkelerin anayasalarıyla, anayasal düzenleriyle ekonomileri arasında birebir ilişki vardır. Bunu açabiliriz.
Şimdi Türkiye, siz orta, üst gelir grubunda bir ülkesiniz. Yani 13.500 doların biraz üzerinde bir kişi başına gelire sahip. Ama biz ne hedefliyoruz? Herkes daha üst gelir grubuna çıksın. Yüksek gelir grubunda olan ülkeler ligine çıkalım. Demiyor muyuz? Peki yüksek gelir grubu, yüksek gelir grubuna dair ülkeler ligine çıkmak için bizim ekonomimizin büyümesi lazım, gelişmesi lazım.
"TÜRKİYE ANAYASAL İSTİKRARA KAVUŞSUN"
Sivil yeni bir anayasa armağan edelim topluma, bu siyasal hedef birliği toplumu bütün kesimlerince ortaya konsun ve Türkiye anayasal istikrara kavuşsun. Artık tartışmaları arkada bırakalım, yapalım tartışmaları bitirelim, üzerinde masanın etrafında bir araya gelelim, anlaşacağımız konuları belirleyelim. Buradan bir sivil anayasa yapalım, millete armağan edelim, milletin onayını da sunalım, onaylarını alıp armağan edelim ki Türkiye önüne baksın.
Ersoy: Mesela ekonominin çok çok daha iyi olduğu dönemlerde aynı anayasa vardı. Yabancı yatırımcı geliyordu Türkiye'ye uzun vadeli yatırımlar da yapıyordu. Yani yabancı yatırımcı açısından bunun gündem edilmesiyle ilgili değil midir bu bir yerde?
Ala: Mesela geçtiğimiz dönemlerde iki yargı organı arasında bir karar verildi değil mi? Birisi Anayasa Mahkemesi, birisi Yargıda. İkisi de Anayasa'da yüksek mahkemeler başlığı altında sayılıyor ve iki mahkemede ben haklıyım dedi. Siz hem içeriden hem dışarıdan bakan bir yatırımcı olsanız sadece yatırımcılar bakımından söylemiyorum. Siyaset yapıcılar insan olarak bakın şimdi ne dersiniz? Burada bir sorun var. Öyle değil mi?
Bu nasıl gidebilecek? Anayasa değiştirilerek. Önemli değil. Biz birilerinin bir tarafın haklı olduğunu söylüyoruz. Muhalefet Partisi başka bir tarafın haklı olduğunu söylüyor. Herkes kendi açısından haklı ama iki karar var. Dışarıdan bakınca öyle değil mi? Sonuçta kimin haklı bulunduğu, kimin haksız bulunduğundan bağımsız iki tane aykırı karar var birbirine ve burada bir anayasal kriz var. Şimdi 367 kararını bu ülke yaşamadı mı? Peki 367 kararının bu ülkeye maliyeti olmadı mı? Hep bizim dönemde mi oldu bu? Geçelim özel, mesela Telekom'u özelleştirmek istedi. 45 milyar dolar biçiliyordu o zaman bedel. Türkiye'nin dış borcu 38 milyar dolardı. Ve Anayasa Mahkemesi o zaman iptal etti. Özelleştirme, ekonomiyle ilgili bir husus. Ama iptal etti ve Türkiye 10 yıl sonra, 10-15 yıl sonra o tekrar özelleştirmeye gitti. O zaman da cep telefonları, efendim elektronik devrim oldu, birçok şey icat edildi. Ve onun onda birini ancak özelleştirdi.
"BÜYÜK KARİZMALARA, BÜYÜK LİDERLİKLERE DAHA AZ İHTİYAÇ DUYULSUN"
AK Parti'ye kapatma davası açtı. Anayasa Mahkemesi. Biz o değişikliklerde daha sonra birazını yaptık. Kapatma davası %50 oy almış bir partiye açıldığı zaman ne oldu? Türkiye bedel ödemedi mi? Şimdi ne ile bütün bunları açtık? Siyasetin gücü, siyasetin karizması, Tayyip Erdoğan karizması, öyle mi? Liderliği, siyasetin gücü, siyasetin arkasında duruşu, tamam da sürekli bu kadar güçlü bir siyasi mekanizma bulamayabilirsiniz. Anayasalar niye yapılır?
Belçika'da iki sene kurulamadı. Hükümet ne oldu? Bir şey oldu mu? Olmadı. Türkiye'de düşünün. Ben de onu söylüyorum işte gelin, bu mekanizmaları kurumsallaştıralım. Büyük karizmalara, büyük liderliklere daha az ihtiyaç duyulsun. Sistem işlesin. Büyük siyasi güçlere daha az ihtiyaç duysun. O zaman diyaloglar da daha rahat olur. Ve sistem işlesin. Bunu niye yapmayalım da sürekli sorun çözen değil, sorun üreten bir efendim mekanizmayla bir şey daha hatırlatayım yani bir anayasayla yola devam edelim.
Şimdi biz anayasa yaparken anayasayı istediğimiz gibi tartışıyoruz ve siyasetçiler birbirine bir şeyler söylüyor değil mi? Şimdi dikkatinizi çekiyorum. Siyaset dışı organizasyonlardan, devlet kurumlarından bir açıklama var mı? Eskiden olsaydı bakın AK Parti'ye kapatma davası şimdi bilgiyle tahkim edilmiş kuvvetli bir bilgiyle tahkim edilmiş kuvvetli bir tahmin olarak söylüyorum.
AK Parti'ye kapatma davası esasen anayasa çalışmalarını başlattığı için açıldı. Bilgiyle tahkim edilmiş bir tahmin olarak söylüyorsunuz. Çünkü böyle kurgulanmış arkasındaki güç zaten bakın anayasa içerisinde. Birçok şeyde yani birçok hadisede muhtıralar verildi, açıklamalar yapıldı öyle değil mi?
"SİYASET VESAYET ALTINDAYDI"
O zaman hatırlarsanız böyle bir çalışma başlayınca 2007 seçimlerinden sonra ondan sonra kapatma davası. Şimdi bakın Sadece o değil ama en önemli motoru, lokomotifi oydu. Eskiden bir mesele gündeme geldiğinde, hele anayasa meselesi, MGK ayrı bir efendim tavır alırdı, öyle değil mi? Askeri Şuura'da, devlette başka şeyler söylenirdi. Genelkurmay başka bir açıklama yapardı. Anayasa Mahkemesi yahut da yüksek mahkemelerden açıklamalar olurdu. Yani siyaset vesayet altındaydı.
Siyasetin alanı ve vesayet organları tarafından belirlenmişti. Onu aşmaya çalıştığında da hemen ya muhtıra ya da bir bildiriyle ya da bir açıklamayla karşı karşıya geliriz. Siz zemini bundan dolayı müsait görüyorsunuz. Vesayetsiz bir siyasi ortam var. Onun için de herkes rahat rahat düşüncelerini söylüyor, fikirlerini söylüyor. Ve kimse ne yapması gerektiği konusunda ya da neyi yapmaması gerektiği konusunda bir baskıyla karşı karşıya değil. Bu çok kıymetli bir durumdur.
ANAYASANIN 3. MADDESİ
Ersoy: Burada Sayın Numan Kurtulmuş'un açıklamasını size sorsam 3. madde ile ilgili. Herkes fikirlerini söylüyor.
Ala: Şimdi ben şöyle değerlendiriyorum. Ben hep başından beri bir kere bir yöntem, usul esastan önce geliyor. Yani yöntem çok önemlidir. Önce onu belirleyelim. Bir masanın etrafında bir araya gelelim. Masada nasıl konuşacağımızı, nasıl karar alacağımızı belirleyelim. Ondan sonra da içerik tartışmasına girelim. Biz şimdi mesela sivil toplumu topluyoruz değil mi? Çalıştaylar düzenliyoruz. Biz önce insanlara ne söyleyeceklerini söyleyebilir miyiz? Diyoruz ki anayasayı konuşacağız. Masada bir araya gelelim. Geliyoruz, sonra orada nasıl karar alacağımızı, nasıl konuşacağımızı, kimin kaç dakika konuşacağını, hangi sırayla konuşacağını belirliyoruz. Yöntemi belirliyoruz. Sonra da içerik tartışmasına giriyoruz.
Kaldı ki Numan Bey, Cumhurbaşkanımız da o konuya ilişkin AK Parti'nin bakışını ifade ettiler. Zaten Cumhurbaşkanımız defalarca söyledi. Ama mesele şu. Şimdi orada bir felsefe var. Devletin ülkesi ve milleti. Şimdi yöntem, ben hiç içerik tartışmasına girmem. Girmiyorum da. Ben önce masada bir araya gelelim. Ve bu anayasadan bizim beklediğimiz temel şeyler var. Temel anayasayla varmak istedim. Bir, Türkiye'nin siyasal ikliminde bir hedef birliği oluşsun. Yani onaylayanların onayını olabildiğince alabilecek düzenlemeler yapalım. İtiraz edilebilir bazıları da katılmayabilir. Onların da rızasını alacak düşüncelerini alalım. Kabul edilebilecekleri içine tercih edelim. Yani bunlar yöntemler daha önce tartışılmıştır yine tartışılır. Bunu da bir anlaşalım. Bu bir kere siyasal iklimi değiştirecektir.
Ersoy: Erbakan ve Destici yeni anayasada laiklik ile ilgili onun çerçevesinin belirlenmesi gerektiğini, çünkü bunun bir süre sonra muhafazakar kesim üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılabildiğini, geçmişte böyle tecrübenin olduğunu vs. söyleyen cümleler kurdular. AK Parti'nin böyle bir endişesi var mı?
Ala: Şimdi biz bu laiklik yorumunda, uzun bir süre, AK Parti döneminden önce, yabancı makaleler de yazılmıştı bu konuda. "Dinden halas olmak" gibi yorumlanmıştı. "Dinden kurtulmak" gibi. İfade bakımından söylüyorum. Sonra AK Parti döneminde dinden kurtulmanın yerini dinin özgürleşmesini aldı. Bunu şunu söylüyorum, makalelerde de bazen bu ele alındı, yabancı makalelerde de. O bakımdan yani dinden uzaklaştırmak, dinle ilişkisini toplumun ve bireyin kesmek gibi anlayanlar oldu.
Başörtüsü bu ülkede yasaklanmadı mı? Aynı anayasayla şu anda da serbest. Demek ki fırsat bulunca yasaklanabiliyor. Garanti altında diyebilir miyiz o zaman? Anayasalar hak ve özgürlükleri garanti altına alan metinlerdir. Kime karşı? Her türlü otoriteye karşı. Devlet birimlerine karşı, toplumun örgütlenmiş kesimlerine karşı öyle değil mi? Bireyin hak ve özgürlüğünü bireyin garanti altına alan metinlerdir. Onun için ihtiyaç duyarız. Bir devlet inşaatı onunla devlet mekanizması dizayn edilir. Devlet mekanizması işler nasıl işleyeceğini kurumların kurallarla belirlersiniz öyle mi?
Orada o sistemi kurarsınız bir de kişinin hak ve özgürlüklerini daha çok 2. Dünya Savaşı'ndan sonra bu çok yaygınlaştı garanti altına alırsınız dersiniz ki meclis yetkilidir efendim kurumlar yetkilidir meclis yasa çıkarır kurumlar uygular ama anayasa der ki, gelişmiş ülkelerde gelişmiş anayasalar, sivil anayasalar, siz evet meclis çıkarırsınız yasayı ama bu yasalar kişilerin şu temel hak ve özgürlüklerini ihlal edici yasalar olamaz. Kime diyor? Meclise. İdareye der ki siz de uygularsınız bunları ama kişilerin temel hak ve özgürlüklerini kişilerin bakın temel hak özgürlüklerini ihlal edici biçimde uygulayamazsınız.
Bunları garanti altına alır. Onun için fiilen elde ettiğimiz elbette çok önemli özgürlükler var, alanlar var, kaldır konuları, yasakları fakat bunların kurumsallaşması gerekmez mi? Biz şimdi kurumsallaşmış bir gelişmiş bir demokrasiden 12 Eylül anayasasıyla yönetilirken bahsedebilir miyiz? Onun için de bunların hepsi bir araya geldiğimizde masada bunlar konuşulur. Ben niye içerik tartışmasına önce girmiyorum? O yok ediyor. Takoz oluyor. Sorunu daha konuşmadan konuşulmaz hale getiriyor.
Kimisi çok kısa bir anayasa, o ilkelerde koyan, mekanizmayı da koyan, hakları, özgürlükleri garanti altına alan kısa bir anayasa diyebilir. Kimisi uzun bir anayasa olsun diyebilir. Kimisi birçok şeyi yazalım der, kimisi birçok şeyi yazmayalım der. Yani anayasalar yazdıklarınızla yazmadıklarınızla birlikte bir bütündür. Şimdi ben asıl meselelerin bu temel konular olduğunu düşünüyorum.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN YENİDEN ADAY OLACAK MI?
Ersoy: Burada konuşulanlardan birisi, "Cumhurbaşkanı Erdoğan tekrar aday olsun". Böyle bir gündemi var mı Ak Parti?
Ala: Şimdi böyle şeyler, gereksiz tartışmalar. Yani biz anayasadan bahsediyoruz. Efendim ve Cumhurbaşkanımız girdiği her seçimi kazanmış. Bu anayasa değişikliğini de biz yapmışız. Öyle mi? Ve biz o kadar hesap içerisinde olsaydık o zaman yapmazdık bu anayasa değişikliğini. Bunlar gereksiz tartışmalar. Yani kim yaptı anayasada? İki dönemi kim koydu? Var mıydı önceden? Biz koyduk. Şimdi mesele bu değil, mesele bu anayasayı biraz önce söylediğim gibi yani hazır siyaset vesayetten kurtulmuşken, her istediğini toplumu dikkate alarak konuşmak mümkün hale gelmişken, toplumda böyle bir beklenti içindeyken, biz de gelişmekte olan ülkenin üst seviyesi, gelişmiş ülkelerin de eşiğindeyken, şunu yapalım, bir fırsata dönüştürelim. Ondan sonra millet kararını verecektir. Yani bizim asıl mesele Türkiye'yi yeni yüzyılda, Türkiye yüzyılında bir üst lige taşımamızdır. Diğer konulara geçeceğim, sürem de çok daralıyor.
Ersoy: Anayasayla ilgili son sorum şu. Şöyle bir şey de söyleniyor. AK Parti içinde de anayasayla ilgili farklı bakış açıları var.
Ala: Ne güzel, ne zararı var? Güzel, tamam. Bütün millet istediğini söylesin diyoruz da biz kendi aramızda mı istediğimizi söylemeyeceğiz yani?
Ersoy: Çözüm Süreci yeniden başlıyor? O yoksa ne oluyor? Yani bu tokalaşma, Cumhurbaşkanı'nın açıklaması, Öcalan'a çağrı, bazı görüşmeler, Sırrı Süreyya Önder'in teşekkür etmesi... Bir şey oldu. Ne oldu?
Ala: Biz anlatalım. Şimdi biz Cumhur İttifakı... Biz her gün akşam konuşuyoruz. Ama diyoruz ki Türkiye'de, Türkiye'nin etrafında olup bitenlere bakıyoruz arkadaşlar. Türkiye'nin etrafında savaş var. Ukrayna, Rusya savaşıyor. Dünyanın eşi görülmemiş katliamları İsrail orada yapıyor. Lübnan'a saldırdı, Gazze'yi yok etti. İnsanlık gözümüzün önünde, değil mi? Tarumar ediliyor. Böyle bir vahşet görülmüş şey değil. Bir katliam çetesi, bir devlet örgüt gibi davranıyor. Hiçbir kural tanımadan her şeyi yok ediyor. Değerleri yok etti, insanlığı yok etti, vicdanı yok etti.
Şimdi Türkiye, bir arada seçimlerin ana konusuydu, beka meselesi. Türkiye burada, bu kadar istikrarsız bir çerçevelede... Aşağıda Libya'ya bakın. Batımızda görüyorsunuz Rusya, Ukrayna'yı tekrar etmeyeyim. Daha dün Karabağ Savaşı Zaferi elde edildi. Daha dün, ondan önce orası nasıl bir sıkıntı halindeydi. Suriye'yi görüyorsunuz. Şimdi böyle bir yerde... İstiklal adası olarak buranın devam etmesi ve bunun tahkim edilmesi meselesi var. Şimdi biz birçok mesafe aldık. Şimdi ne yapıyoruz? Diyoruz ki daha fazla el birliği, daha fazla siyasi diyalog, daha fazla siyaset güçlensin.
"NORMALLEŞMEYİ ARTIRALIM"
Az önce vesayetten kurtuldu siyaset diyoruz ama siyasetin kendisi de tahkim edilsin. Çünkü siyaset bir araya gelerek sorunları çözsün. Çünkü siyaset sorunları çözmenin en az maliyetli yoludur. En az maliyet. Yani bir sorunu bir ülke nasıl en az maliyetle çözer dersen siyasetle, diplomasıyla çözer. Şimdi bunun için biz diyaloğu çoğaltmak, uzlaşmayı çoğaltmak, konuşmayı çoğaltmak istiyoruz. Bir sene önce de Suriye'de savaş vardı. Tamam biz bir saniye bakın normalleşmeyi artıralım diyoruz.
Ersoy: Normalleşme şimdi ne oldu?
Tamam güzel bir soru sordunuz. İyi de biz şimdi seçimden sonra Cumhurbaşkanımızla Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı geldi. Biz de Cumhurbaşkanımızla değil mi Sayın Cumhurbaşkanımız orayı ziyaret etti. Sonra efendim normalleşme daha da tahkim edilsin diye açıklamalar yapıldı. Yani daha fazla diyalog, daha fazla karşılıklı uzlaşma, konuşma zemini olsun diyoruz Cumhur İttifakı olarak da. Ama ondan önce zaten her şeyi söyleyen Cumhuriyet Halk Partisi eski genel başkanı şimdi de bunlara nasıl karşı çıkıyor bakın. Değil mi? Nasıl mesela ağzı alınmayacak şeylerle açıklamaları yapıyor. Yani biz o zaman her şeyi mümkündü de mi yapmadık? Böyle bir şeyi dikkate almanız lazım. Şimdi müsait oldu, mümkün oldu, yapıyoruz.
Ersoy: Beklentiniz ne? Mesela Dem Parti'nin PKK'yla arasına mesafe, PKK'yla ilişkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Ala: Koysun tabii. Düşünmeye lüzum yok ki. Eskiden ne diyordu? Arkamızda, arkalarında PKK vardı. Şimdi insanlar deniyor ki, diyoruz ki biz partilere, bakın, şiddetle, terörle bunda hiçbir beis yok. Her zaman söyleniyor. İlişkiler, onu reddedeceksiniz. İlişkiler kesilecek. Hiç bu konu tartışma konusu değil. Olduğu zaman da diyalog kurulamaz. Onun için biz şimdi bir diyalog zemini olsun istiyoruz. Herkes üzerine düşeni yapmalı burada bakın. Yani biz başkalarını sürekli tanımlamayalım ama herkes de, her parti de Türkiye'de işler daha iyiye gitsin istiyor ise işlerin daha iyiye gitmesini sağlayacak inisiyatifleri almalı. Alıyoruz, bak Cumhur İttifakı olarak alıyoruz. Başkaları da alsın. Sen de değiş ve oturalım gibi bir şey mi? Bu kadar tefsire bile lüzum yok ki. Orada yan yana oturuyor. Aynı konular değil mi? Mecliste yöneticilik yapıyor. Konuşuluyor. Siyaseti çoğaltalım. Siyasi zemini tahkim edelim. Diyaloğu tahkim edelim. Memleketin meselelerini siyasi alanda çözelim.
Meselelere bakışımızı defalarca anlattım. Biz kendi projemizi ortaya koyuyoruz Mehmet Akif Bey. Bu projeye pay sahibi olmak isteyen, bu projeye Türkiye projesine katkı vermek isteyenlere de elimizi uzatıyoruz, kapımız açık diyoruz. Şiddete, teröre hayır. Bizim muhatabımız vatandaştır en başta ve vatandaşın şiddetle terörü reddeden, şiddetle terörle ilgisi olmayan elbette siyaset yapıcılarıdır. Yani bunu defalarca söyleyip de işleri çıkmaz hale getirmek de bir proje olabilir ama bu bizim projemizdir.
Ersoy: Çok önemli tecrübeleriniz var sizin Çözüm Sürecinde. Bakanlığınız dönemiydi, İçişleri Bakanlığınız dönemiydi. Aynı zamanda o akamete uğradığı süreçlerde değil mi? Öyle hatırlıyorum. O dönem İçişleri Bakanıydınız.
Ala: Mecliste değil mi Dem Parti? Mecliste her yasayı getirdiğimizde konuşmuyor mu? Şimdi bakın, Bizim biraz önce anayasa masası dedik. Türkiye'nin temel meselelerinin konuşulduğu yer meclis olsun istedik değil mi? Mecliste değiller mi? Ama rica ediyorum şuna, bizi şuna kamuoyunun da zorlamaması lazım. Tek parti yok orada. Orada anlaştığımız, anlaşamadığımız birçok parti var. Öbür partilerle hemen her şeyde anlaştığımızı mı zannediyorsunuz? Bu partinin özelliği terör örgütü PKK ile olan. Biz de onu söyledik. Cumhurbaşkanımız da söylemiş, biz de defalarca söyledik.
Başka türlüsü zaten düşünülemez ki. Yani onun için biz bütün partilerin bir masanın etrafında grubu olan, olmayan, olmayanların da yöntemlerini tartışalım dedik ve Türkiye'nin meselelerini konuşması gerektiğini söylerken şu parti ayrı demiyoruz ki siyasete, siyaseti önemseyen memleketin meselelerinin siyasetle çözüleceğine inananlarla siyaset konuşulur, onu uygulayanlarla da siyasi meseleler konuşulur. Öyle değil mi? Demek ki zaten kendiliğinde siyasetin bir çare olduğunu düşünenler orada oturacak, konuşacak.
Ondan sonra o diğer konular kendi meseleler biz oradaki tavrımızı çok açık bir biçimde koyuyoruz ve diyoruz ki onu zaten yargı süreçleri kimisinin ilişkisi oluyor, dava açıyor, içeri atlıyor, soruşturma yapıyor. Biz de kim ne derse desin terörle mücadeleyi sürdürüyoruz değil mi? Yani orada kimseye bir şey sormuyoruz.
"MASAMIZDA ÇÖZÜM SÜRECİ YOK"
Mesela hem siyasetin vesayetten kurtulması, kurumları da sadece siyaseti değil, siyaseti güçlendirdi, kurumlar da güçlendirdi. Nasıl güçlendirdi? Siyasi meselelerle karışan ordu ancak 4 yerde vardı ama şimdi 16 yerde var. Dünyada 20'ye yakın yerde barışa, huzura katkı sağlıyor. terörle mücadelede çok daha inanılmaz başarılar sağlıyor değil mi? Mesela Suriye'de, Suriye'nin kuzeyinde, Irak'ta ne kadar büyük şimdi Libya'da mesafeler alıyor.
Somali'den efendim Libya'ya kadar, Bosna'ya kadar birçok ülkede barışa, huzura, güvenliğe katkı sağlıyor. Şimdi birincisi bu. Diğer taraftan savunma sanayinde ortaya konulan gelişmeler değil mi? Terörle mücadelede İHA'lar, SİHA'lar inanılmaz başarılara imza attı.
Ersoy: Sahada Çözüm Süreci yok demiştiniz. Yine tekrar ediyor musunuz? Çözüm süreci diye bir sürecin söz konusu olmadığını daha önce söylediniz.
Ala: Tabii söyledik. Çözüm süreci masamızda değil. O oldu, bitti. O zaman oldu bitti ve o zaman yapıldı. O zaman bakın Irak'ta, Suriye'de, Libya'da, Mısır'da bir Arap Baharı yaşandı. Ve inanılmaz iç kargaşa çıktı o ülkelerde. Kiminde iç savaş çıktı. Biz o zaman yapılan o demokrasideki ilerlemeler neticesinde bakın Türkiye'de de bunu denediler. Yani Türkiye'yi Gezi olayları, 8 Ekim olayları, birçok olayda darbe teşebbüsleri hepsi bunun bir parçasıydı diye düşünüyorum. Türkiye'yi Suriye'ye çevirme girişimleriydi.
Onların hepsini bertaraf etti. O dönemde yapılanlar olmasa, o dönemde alınan kararlar olmasa, o dönemde vatandaşı dikkate alan, temel hak ve özgürlükler konusundaki reformlar olmasa, Bu kadar kolay atlatabilir miydik?
Demirel'e bir zamanlar bir soru sormuşlar.. "Kürtlere kötü davranıp da Türklere iyi mi davranıyor?" demiş. Şimdi sistem meselesi yani biz istiyoruz ki bütün vatandaşlarımıza Güneydoğusu'nda, Karadeniz'de, Ege'de yani bunu retorik olarak söylemiyorum. Bakın, Akdeniz'de her yerde yaşayan vatandaşlarımıza, gençlerimize daha iyi bir atmosferde, daha iyi bir Türkiye armağan edelim. Fırsatların daha bol olduğu, sorunların giderildiği, önünün açıldığı, halkların garanti altına alındığı, Bunları inşa edelim. Şimdi bunu Güneydoğu bunun dışında mı kalacak? Tabii ki Güneydoğu'da da olacak. Karadeniz'de de olacak. Marmara'da da olacak. Yani ortak sorunlarımız var. Hangi bölgede yaşıyor olursak.
İSRAİL İLE TİCARET DEVAM EDİYOR MU?
Ala: İsrail'le ticaret devam etmiyor. İsrail'le ticareti resmi olarak durdurduk. Öyle değil mi? Daha bunun nasıl açıklama olacak ki? Efendim ne yapılacak? Yani devlet ticareti durdurdu. İsrail'e ihracatımız biliyorsunuz çok daha fazla, ithalatımız çok daha azdı. Ve bütün unsurlarıyla önce bir takım tedbirler alındı, sonra tamamı durduruldu. Bunun daha fazla izaha lüzum olduğunu zannetmiyorum.
Şimdi devlet resmi açıklamasını yapmış. Kararını almış. Bunu da yayınlamış. Bu devlet yönetiminde haberdar olanlar bunun ne anlama geldiğini çok kolay bilir. İsteseniz de artık yapamazsınız. Karar almışsınız, yayınlamışsınız. İsrail'de ticaret sonlandırıldı.
YAPISAL REFORMLAR
Bizim eş zamanlı birçok alanda artık biraz ince işçilik gerektiren yapısal reformlara ihtiyacımız var. Biz bu seneyi ve önümüzdeki seneyi özellikle bu seneyi bir altın yıl olarak değerlendirme niyetindeyiz. Ve bu yapısal reformlar çalışmalarını bütün kurumlarımızla, bakanlıklarımızla, kurumlarımızla, örgütlerle, sivil örgütlerle çalışmalarını yaptık ve ve meslek kuruluşlarıyla daha da devam ediyoruz. Bunları yapıp Türkiye'yi bir üst düzey çıkarma hedefinde kararlıyız.