QNB Türkiye Genel Müdürü Ömür Tan'dan enflasyon yorumu: “Gecikmeler oluyor ama genel trend olumlu”
QNB Türkiye Genel Müdürü Ömür Tan, "Eylül ayında enflasyon beklenenin üzerinde çıktı. Hepimiz bir stres olduk, panik olduk ama bu ay da (Ekim) bir tık altında çıktı. Böyle aylık olarak bu hıçkırıklar mutlaka olacaktır. Ama genel trende ve gelişime baktığımız zaman ben açıkçası çok olumlu görüyorum" dedi. Tan "Bu inişler çıkışlar ile beraber yıl sonu yüzde 32,0 seviyesinde nokta enflasyonunu bekliyoruz" açıklamasında bulundu
Gaziantep'te gerçekleştirilen 'Su ile Hayata' Projesi kapsamında bir grup gazeteci ile bir araya gelen QNB Türkiye Genel Müdürü Ömür Tan, küresel ekonomi ve Türkiye ekonomisinin yanı sıra bankacılık sektörüne ilişkin değerlendirmede bulundu.
Önümüzdeki dönemlerde dünyadaki büyüme oranının düşeceğini belirten Tan, “Şöyle ki IMF – Dünya Ekonomik Görünüm Raporu Ekim sayısındaki verilere göre dünya ekonomisi 2024’te yüzde 3,3 büyüdü. 2025’te ise büyük ihtimalle yüzde 3,2 büyüme yapacak. 2026’da da büyüme yüzde 3,1'e düşecek. Yani bu rakamlar az gibi görünse de dünya ekonomisinde yüzde 0,1’lik önemli etkiler. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde büyümenin aynı oranlarda olmayacağı ve aşağı geleceği aşikâr “ dedi.
Tan, “Yani evimizde, dost meclislerinde konuşulan bu, ‘Dünyada neler oluyor? Her şey birbirine girdi, çok karışık bir durum var’ dediğimiz konular. Yani jeopolitik riskler müthiş bir yerde hiç tahmin bile edemeyeceğimiz, daha önce ‘yok canım, bu da olmaz’ dediğimiz neredeyse her şey global ortamda oluyor. Öte yandan ticaret savaşları var. Bu ticaret savaşlarının ekonomiye etkisi büyük. Yani Trump yönetiminin ikinci dönemde geldikten sonra getirdiği sistematik düzen bu dünyadaki makro trendleri başka bir yere götürüyor. Ve artık bunların etkisiyle beraber enflasyonda da yükselme başladı” değerlendirmesinde bulundu.
“HARD CURRENCY' PARA BİRİMLERİNDEN UZAKLAŞMA EĞİLİMİ VAR"
Global olarak 2024-2025’te enflasyonda aşağı doğru inen trendin tekrar kafasını yukarı doğru kaldırdığını belirten Tan, “Ekim sonundaki toplantıda Powell Ekim’de gösterge faiz oranını 25 baz puan (%0,25) indirirken önemli bir şey söyledi. 'Bir sonraki faiz indirimi cepte değil' dedi. Bu bence önemli bir mesajdı. Çünkü artık merkez bankaları da bu konuda gerekli hassasiyeti gösteriyorlar, gösterecekler. Burada dünyada böyle bir trend var. Hatta birçok düzen değişiyor. Şu anda altının geldiği durum… Şimdi inişler falan var ama sene başından beri ons altın dolar bazında neredeyse yaklaşık yüzde 50 civarında arttı, müthiş bir oran. Bununla ilgili dünyada yeni bir trend konuşuluyor şimdi. Buna "debasement trade" diyorlar (Yatırımcıların hızla artan bütçe açıkları ve gelişmiş ülke para birimlerindeki değer kaybına karşılık olarak devlet tahvilleri ve ana para birimlerinden uzaklaşıp emtia ve kripto gibi alternatif araçlara yönelmesi eğilimi). Artık gelişmiş ülke para birimlerinden, yani “hard currency” dediğimiz para birimlerinden uzaklaşma eğilimi var. Bir taraftan altına, diğer taraftan kripto paralara yönelme konusu son dönemde dünyada çok konuşulmaya başladı” dedi.
“FAİZ İNDİRİMLERİ BİZE POZİTİF ETKİLER GETİRECEK”
Dünyanın şu anda karışık ve stresli bir dönemde olduğunu vurgulayan Tan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunun bize etkileri pozitif olacak. Şöyle ki sadece Çin ve Amerika arasındaki ticaret görüşmelerindeki iyileşme bile, önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkeler için birçok açıdan pozitif bir gelecek vaat ediyor. Faiz indirimleri bize pozitif etkiler getirecek. Dolayısıyla bizim bu bütün makro resimden ‘biz de buradan 2 kat negatif etkileniyoruz’ deyip bu genel negatifin içinde bir tık pozitif ayrışacağımızı düşünüyorum. Son dönemde dış politikada birçok ülkeyle yaşanan pozitif yakınlaşmaların da bunda etkisi olacağını düşünüyorum.
"ENFLASYONU ŞEKER HASTALIĞINA BENZETİYORUM"
Bizde yine bir numarada, tepede en büyük konumuz enflasyon. Enflasyonla mücadele. Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi doğru ve hızlı aksiyonlar alıyor. Hem içeride hem de dışarıda sürekli yeni dinamiklerle karşılaşıyoruz sonuçta. Ama dış gelişmeler azımsanmayacak kadar önemli. Bu gelişmelerle beraber mutlaka ötelenmeler, gecikmeler, 3 ay, 5 ay, 6 aylar oluyor. Ama genel trende ve gelişime baktığımız zaman ben açıkçası çok olumlu görüyorum. Bu patika zor bir patika. Bu patika ekonomiyi aşırı frenlemiyor ama yavaş yavaş açıyor. Programın bugüne kadarki bu başarısı, programdan ne olursa olsun sapılmamasıyla, değiştirilmemesiyle devam ediyor. Sonuçta bu çok gürültü yaratabilecek bir program. Bu programın çok başarılı olması, ekonominin çok hızlı büyümeyeceği anlamına geliyor. Yani bu acı reçetede bir şekilde herkes payına düşeni alıyor olması lazım. Enflasyonu şeker hastalığına benzetiyorum. Yani yüzde 25 enflasyon 5 sene giderse şeker hastalığında da benzer bir durum oluyor. Anlamazsınız ne olduğunu ama vücudun içi paramparça olur. Yani kalp krizi gibi bir şey değildir ama bir şekilde bu ilaçları alacağız, diyeti yapacağız. Bu şekeri de 70–100 mg/dL seviyesinin altına indirmemiz gerekecek yoksa vücut bunu kaldıramaz. Öyle düşünüyorum. Yani herkes kalp krizinden korkuyor ama bu tür sinsi hastalıklar daha kötü. Enflasyon da biraz sinsi bir şey.
"YIL SONU ENFLASYON BEKLENTİMİZ YÜZDE 32"
Eylül ayında enflasyon beklenenin üzerinde çıktı. Hepimiz bir stres olduk, panik olduk ama işte bu ay da (Ekim) bir tık altında çıktı. Yani böyle aylık olarak bu hıçkırıklar mutlaka olacaktır. Bir ileri bir geri olacak ama trendin nasıl olduğunun önemli olduğunu düşünüyorum. Biz mesela yıl sonu enflasyonunu yüzde 29,5 olarak tahmin etmiştik. Şimdi bütün bu inişler çıkışlar ile beraber şu anda yüzde 32,0 seviyesinde yıl sonu nokta enflasyonunu bekliyoruz.
"DOLAR/TL TAHMİNİMİZ 42,9 SEVİYESİNDE"
Kurda ise çok büyük bir hareket beklemiyoruz, Yıl sonu için Dolar/TL tahminimiz hâlihazırda 42,9 seviyesinde. Çünkü döviz rezervleri tarihi bir seviyeye ulaştı. Brüt rezervler 185 milyar dolar civarına çıktı. Brüt rezervlerin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Swap hariç net rezervler de 52-53 milyar dolar seviyesinde. Dolayısıyla burada müthiş bir cephane var. Merkez Bankası bu kurdaki anormal hareketlenmelerle riskli olabilecek herhangi bir şeyi, elinde her türlü araçla ve birçok regülatif makro ihtiyati tedbirle mutlaka doğru bir yerde tutacaktır. Burada herhangi bir stres görmüyorum.
Evet, faiz indirimleri temposunu birazcık azalttı ama piyasadaki hareketlenmelere ben çok pozitif bakıyorum. Çünkü Merkez Bankası bu şeylere yakın tepki veriyor.
Daha çok indirilmesi gereken zamanda daha çok indiriyor. Daha az indirilmesi gereken yerde daha az indiriyor diye düşünüyorum ama arada yine hıçkırıklar olacak. Biraz gecikmeler olacak, belki bir ay sonrasına sarkacak ama yolun doğru bir yol olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar gerçekten müthiş bir mesafe kat edildi, enflasyon ciddi şekilde aşağı indi. Fakat bundan sonrası daha da zor. Yani bugün enflasyonu yüzde 60’lardan yüzde 30’lara indirmekle yüzde 30’lardan yüzde 10’un altına indirmek arasında fark var. Çünkü bahsedilen enflasyonun yapışkanlığı aşikâr.“
“REEL FAİZLE ENFLASYON ARASINDAKİ FARKIN 2026 SONUNA DOĞRU KAPANACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM”
Faiz indirimleri ile ilgili beklenti sorusuna ise Tan, “Politika faizinde reel faiz anlamında bir tık daha pozitiflik olacağını ama reel faizle enflasyon arasındaki farkın 2026 sonuna doğru kapanacağını düşünüyorum. Fakat Türkiye reel faiz verecek. Enflasyonla aynı oranda politika faizi olabileceğini düşünmüyorum. Bunu da yanlış bulmuyorum tabii” şeklinde yanıt verdi.
“FAİZ İNDİRİMLERİ OLSA DA BİZ ASLINDA MEVDUATTA AYNI SOĞUMAYI GÖRMÜYORUZ”
Faiz indirimlerinin bankacılık sektörüne tam yansımadığını söyleyen Tan, “Çünkü kredi üst limitleri yani capler bizi de zorluyor. Ama ben kredi üst limitlerinin hemen böyle ilk altı ayda kalkacağını düşünmüyorum açıkçası. Bu da bizi 2 türlü zorluyor. Şöyle ki hâlâ bazı regülasyonlar var. Mesela gerçek kişiler için müşteri mevduatını, yüzde 65 TL mevduatı olarak tutmak durumundayız. Faiz indirimleri olsa da biz aslında mevduatta aynı soğumayı faiz oranlarında görmüyoruz. Mevduat oranlarında aynı faiz indirimleri kadar indirim olmamış durumda. Tabii bu da bizim net faiz marjlarımızı çok sıkıştırıyor. Yani aslında gerçekçi olmak gerekirse daha sıkışıktı. 2025 yılının ortası bizim net faiz marjlarının iyice böyle sıfıra yakın olduğu hatta ölçeğine göre bazı bankalarda negatife düştüğü bir yerdeydi. Şimdi orası bir tık daha pozitif yukarıya doğru gidiyor ama biz mesela bunu böyle 5-6 ay önce gelir diye düşünüyorduk. Bizim marjımı hala çok dar ve böyle olmaya da biraz devam edecek. Dediğim gibi mesela şimdi gerçek kişi mevduatınızın yüzde 65’ini TL olarak tutmanız demek bankalar arasında ciddi bir mevduat yarışı demek. Çünkü yüzde 65’ini tutturamazsanız komisyon ödemeniz gerekiyor. O komisyon ödemesi yerine faiz de bankalar arasında işte 2 puan daha fazla vereyim birazcık daha mevduat alayım yarışını başlatıyor” değerlendirmesinde bulundu.
“SEKTÖRÜN YÜZDE 25’LER CİVARINDA KREDİ BÜYÜMESİ GERÇEKLEŞTİRECEĞİNİ TAHMİN EDİYORUM”
2026 yılı yaklaşırken olası görülen sektörel risklere de değinen Tan, “2026’nın ilk çeyreğinde şu andaki tablodan çok daha farklı bir tablo olacağını düşünmüyorum. Faizler yavaş yavaş inmeye devam eder. Yarısından itibaren de birazcık daha sorunlu kredilerin birazcık daha duraksayacağını düşünüyorum. Bankacılık sektör açısından da o negatif marjlardan şimdi böyle çok azlara geldi. Oradan birazcık daha normalize olabileceğini düşünüyorum. Sektörün yüzde 25’ler civarında kredi büyümesi gerçekleştireceğini tahmin ediyorum. Türkiye ile ilgili de bu sene yüzde 3,6’lık bir büyüme beklentimiz var. Seneye de yüzde 4,0’lık bir büyüme beklentimiz var. Kredi büyümesini de yüzde 25-yüzde 30 arası diyelim yani tabii böyle onu keskin söylemek çok kolay değil” dedi.
Son olarak 2026 yılında uygulanacak asgari ücretle ilgili olarak Tan şöyle konuştu:
“Bu yıl orada zor bir durum var, çünkü ücretli çalışanların gelir kaybı ve yaşam şartlarına bakıldığında gerçekten reel olarak fakirleşmiş durumda oldukları aşikâr. En yüksek gelirlisinden en düşük gelirlisine herkes etkileniyor kendine göre ama diğer taraftan da beklenti enflasyonuna göre bu zamları belirlemezsek de işte o da programı bozan şeylerden bir tanesi oluyor. Çünkü onun üzerine işte biz de ona göre biraz daha fazla zam yapalım diyoruz, öbürü de yapıyor, böyle bir hale geliyor.”
20 ŞEHİRDE 3.600'DEN FAZLA ÇOCUĞA SU EĞİTİMİ
QNB Türkiye, Habitat Derneği ve UNDP iş birliğiyle yürütülen “Su ile Hayata” projesi, Gaziantep’te düzenlenen etkinlikle çocuklara suyun döngüsünü, tasarrufun önemini ve doğayla kurulan bağı uygulamalı atölyelerle anlattı.
QNB Türkiye, 2015 yılında kurduğu “Minik Eller Büyük Hayaller” Sosyal Sorumluluk Platformu ile bugüne kadar 750 binden fazla çocukla bir araya geldi. Platformun çevresel sürdürülebilirlik alanındaki en güçlü uygulamalarından biri olan ve geçtiğimiz yıl başlayan “Su ile Hayata” projesi, 7–14 yaş arası çocuklarda suyun değeri, su tasarrufu ve çevresel farkındalık konularında bilinç geliştirmeyi hedefliyor. Proje ile bugüne kadar 69 gönüllü eğitmenle 20 şehirden 3.600’den fazla çocuğa ulaşıldı. Ömür Tan, “Ülkemiz su zengini değil. 2050’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarının 1.069 metreküpe kadar düşmesi bekleniyor. ‘Su ile Hayata’ projesi, çocuklara erken yaşta farkındalık kazandırarak geleceğe yapılan en değerli yatırımlardan biri” değerlendirmesinde bulundu.