Yaramaz çocuk kime denir? Sınırları zorlayan çocuklara karşı davranış rehberi
Kime 'yaramaz' dememiz gerektiği konusu biraz kafa karıştırıcı. Bizim yaramaz nitelendirmemize karşılık uzmanlar, bu çocuklara "Duy beni, gör beni" diyen çocuklar tanımlaması yapıyor. Nasıl göreceğiz, nasıl duyacağız? Gelsin o zaman 'küçük yaramazlar'la baş etme taktikleri...
Oğluma, onu sevmek için, sesime verdiğim içten gelen muzır bir tonla "Küçük yaramaz" hitabım, bazen onu kızdırıyor. "Anne, bana hep yaramaz diyorsun. Ben yaramaz değilim" diye itiraz edecek oldu bir keresinde.
"Bu bir sevme ifadesi oğlum" gibi bir şeyler çıktı ağzımdan. Sahi, ona "yaramaz" diye seslenmemi hak ediyor muydu?
Durup şöyle bir düşündüm. Hep hareketli bir bebek ve enerjisi yüksek bir çocuk oldu, ama öyle 'yaramaz' sınıflandırmasına tabi tutulacak cinsten değildi, haksızlık edemem.
Ah, bu gözler ne yaramazlar, ne şımarıklar gördü...
Konuya biraz mantık çerçevesinden bakınca kime yaramaz ya da şımarık demem gerektiği aklımı kurcaladı.
Şımarık çocukları resmettiğimizde, çoğumuz, istediklerini elde edememe, kurallara uymaları söylenmesi ya da herhangi bir rahatsızlıkla karşılaşma durumunda girilen öfke nöbetlerini düşünürüz.
Bilinçli ebeveynlik konusunda araştırmalar yapan Amerikalı ebeveyn koçu Reem Raouda, 200'den fazla çocuk üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda şımarık davranışın bazen karşılanmamış ihtiyaçlara işaret edebileceğini tespit etmiş. 'Aşırı şımarık' çocukların beş davranışını şöyle sıralıyor:
1. 'Hayır'ı kabul etmek istemezler
2. Sürekli ilgi ararlar
3. İstediklerini elde etmek için öfke nöbetleri geçirirler
4. Sorumluluk almaya direnirler
5. Minnettarlıktan yoksundurlar
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Berna Aygün, "Bir çocuk koşarak odanın içinde dolaşıyor, yüksek sesle konuşuyor, durmaksızın sorular soruyor ya da sınırları zorluyorsa günümüzde yetişkinler buna çoğu zaman tek bir kelimeyle yanıt veriyor: Yaramazlık. Oysa çocuk için bu hareketlilik sadece fazla enerjinin dışavurumu değil, çoğu zaman görülmek, duyulmak, anlaşılmak için bir çağrıdır. Bazen de bir keşif arzusudur; çocuk dünyaya bir yetişkinin disiplin anlayışıyla değil, kendi ritmiyle ve merakıyla yaklaşır" diyor.
Peki, bazı çocuklar neden daha hareketlidir, neden sınırları daha fazla zorlar?
Dr. Aygün'e göre bunun tek bir yanıtı yok. Çünkü her çocuk, kendine ait biricik hikayesini taşıyor. Ancak çoğu durumda, bu çocukların yetişkin dünyasında görülmeye, fark edilmeye ihtiyacı var. Onlara sıklıkla 'yaramaz' etiketi yapıştırıldığında, bu hareketliliğin altında yatan duygu göz ardı ediliyor. Çocuk bazen öfkelidir, bazen kaygılıdır, bazen de sadece keşfetmek ister.
"Çocuk, ruhsallığında yalnız değildir. Doğası gereği bebeklikten itibaren ilişkiler ağı içinde şekillenir. Yani tek başına bir çocuk yoktur; her çocuk bakım verenleriyle (ebeveynleriyle) kurduğu bağ içinde ruhsal gelişimini sürdürür" diyen Dr. Aygün, "Bir çocuk, doğduğu andan itibaren bakım verenlerinin bakışında kendini görmeye ihtiyaç duyar. Çocuğun ruhsal dünyası, bu bakışta yankı buldukça şekillenir. Bu bakış, ona anlam veren, duygu dünyasını düzenleyen bir ayna mı, yoksa sadece davranışlarını değerlendiren bir gözlemci mi? Hatta belki cezalandıran, ruhsal kaygısını artıran bir öteki mi?" diye soruyor.
Peki, ebeveynler yaramaz buldukları, ruhsal arayış içinde olan çocuklarına karşı ne yapabilir? Dr. Aygün'den 5 altın öneri var:
1. Eylemi 'yaramazlık' değil, bir mesaj olarak görün
Çocuğun çok hareketli olması, sınırları zorlaması ya da sürekli sorular sorması aslında bir ihtiyaçtan kaynaklanır. Öncelikle “Bu çocuk neden böyle davranıyor? Şu anda neye ihtiyacı var?” sorusunu sormak gerekir. Bazen dikkate alınmadığını hisseden bir çocuk, kendini duyurmak için daha gürültülü olabilir. Bazen kaygılı bir çocuk, içsel gerilimini hareketle dışa vurabilir.
2. Ödül ve ceza yerine duygularını anlamlandırın
Ödül ve ceza sistemleri, çocuğun içsel dünyasını düzenlemekten çok, davranışı kontrol etmeye yöneliktir. Oysa bir çocuğa, “Şu an çok hareketlisin, bu kadar enerji dolu olmanın bir sebebi var mı?” diye sormak, onu anlamaya yönelik bir kapı açar. Ya da bir çocuk, masanın üzerine çıkıp bağırıyorsa, ona sadece “İn aşağı, yaramazlık yapma” demek yerine, “Çok heyecanlı görünüyorsun, anlatmak istediğin bir şey mi var?” diye sormak, çocuğun kendi duygularını anlamlandırmasına alan açabilir. Ceza, çocuğun ruhsal gerilimini artırırken, anlaşıldığını hissetmek bu gerilimi azaltır.
3. Dürtülerin sınırlarını öğretirken sabırlı olun
Çocuklar, dürtülerini tam anlamıyla yönetmeyi ancak zamanla öğrenir. Bakım verenlerin burada yapabileceği şey, “Durmalısın!” demek yerine, “Neden durması gerektiğini” açıklamaktır. Örneğin, bir çocuk sofrada yerinde duramıyorsa, “Sofrada oturmamız gerekiyor” demek yerine, “Hareket etmeye ihtiyacın olduğunu fark ediyorum, yemekten sonra beraber oyun oynayabiliriz” diyerek hem sınır koyabilir hem de ona alan açabilir. Öte yandan yüksek sesle konuşan, oyun oynarken etrafı dağıtan bir çocuğa “Sen çok yaramazsın” demek, onun davranışını anlamaktan çok, ona bir kimlik atfetmektir. Çocuk, zamanla bu etiketle özdeşleşebilir ya da tam tersine, kendini değersiz hissederek içe çekilebilir. Bunun yerine, “Bu kadar yüksek sesle konuştuğunda seni duymakta zorlanıyorum” ya da “Oyun oynarken eşyaları dağıtıyorsun, birlikte nasıl toplayabiliriz?” demek, çocuğa hem bir sınır çizer hem de onu suçlamadan dürtüsünü yönlendirir.
4. Kayıtsız kalmak yerine onu anlatmaya teşvik edin
Bazı çocuklar, yetişkinlerin ilgisini çekmek için daha fazla sınırları zorlar. Eğer çocuğun yaptığı şey sadece görmezden geliniyorsa, bu durum onun içsel gerilimini artırabilir. “Çok hareketlisin, bugün seni heyecanlandıran bir şey mi oldu?” gibi basit bir soru, çocuğun içsel dünyasını anlatmasını teşvik edebilir.
5. Çocuğun hareketliliğini bastırmak yerine ona uygun alan açın
Bazı çocuklar doğal olarak daha hareketlidir ve bu, sadece bir sınır sorunu değil, biyolojik ve duygusal bir ihtiyaç olabilir. Bu nedenle çocuğa hareket etmesi için uygun alanlar sunmak önemlidir. Örneğin, sürekli yerinde duramayan bir çocuğa “Sakin ol!” demek yerine, onun enerjisini yönlendirebileceği alanlar yaratılabilir: Açık havada oyun oynamak, bedenini kullanabileceği etkinliklere yönlendirmek gibi. Böylece çocuk, hareket ihtiyacını cezalandırılacak bir davranış olarak değil, kabul edilen bir özellik olarak deneyimler.
Dr. Aygün, 'yaramazlık' olarak adlandırılan birçok davranışın, aslında çocuğun ruhsal dünyasında bir arayışın, keşif merakının izlerini taşıdığını vurguluyor. "Belki sınırları merak ediyordur, belki görülmek istiyordur, belki de sadece dünyayı kendi hızında keşfetmek istiyordur" diyen Dr. Aygün, "Bakım verenlerin yapabileceği en iyi şey, bu hareketleri bir sorun olarak görmek yerine, çocuğun dilini anlamaya çalışmaktır. Çünkü bazen en hareketli çocuklar, en çok duyulmayı bekleyenlerdir" diyor.
Uzman görüşünden anladığımız aslında o 'yaramaz' ya da 'şımarık' diye etiketlediğimiz çocuk, "Görün beni, duyun beni" diyor. Bizim evde yaşanan böyle bir durum yok neyse ki... Öyleyse oğluma daha farklı hitaplar bulmalıyım. O benim daima 'minik süt kuzum'. Biz buradan devam edelim... En azından "Ben kuzu değilim!" diyene kadar.