Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Mutfakların mahremiyetini ve birleştiriciliğini anlatan Anthony Bourdain

        Geçen hafta Anthony Bourdain, Fransa’da bir otel odasında ölü bulundu. Hayata karşı hep dik durmuş, en azından yıllar boyunca bize bunu inandırmış bir adamın intiharı seçmesi şok etkisi yarattı. Tahmin ediyorum, birçokları dünyanın en ücra köşelerinde cesurca yediği yemeklerden günün birinde zehirlenerek ölmesini kendisine daha çok yakıştırırdı. Hepimiz kendisine borçluyuz. Benim gibiler ise biraz daha fazla. Eğer bugün gastronomi bu kadar popülerse, çorbada en büyük pay kendisinindir. Gururla aşçıyım diye ortalarda dolaşıyorsam, televizyonda yemek programı yapıyorsam, gazetelerde gastronomi yazanlar bu kadar fazlaysa, gençler aşçı olmak için okullara akın ediyorsa bunun bir numaralı sebebidir Anthony Bourdain.

        REKLAM

        HT Pazar'dan Murat Bozok'un yazısına göre, işin enteresan yanı, hiçbir zaman üst sınıf bir aşçı olamadı kendisi. New York’ta orta sınıf bistrolarda şeflik yapıyordu. Kötü bir aşçı değildi ama dünya çapında bir hikâye anlatıcısıydı. Hem kitaplarında hem de televizyon programlarında mutfakların kapılarını insanlara açtı ve anlattı. İçeriden gelen birisi olarak, lafını hiç esirgemeden mutfakların mahremini ifşa etti. Anthony Bourdain’i dünya çapında popüler yapan ilk kitabının adı da ‘Kitchen Confidential’ yani ‘Mutfak Sırları’ idi. Kitabında şöyle bir başlangıç cümlesi var: “Okuyucuların profesyonel düzeyde gerçekten güzel yemekler yapmanın hazlarını biraz olsun kavramalarını istiyorum”. Bu bağlamda Anthony’nin anlattığı ağır küfürlü bir jargon, alkol, tükenmişlik, seks, uyuşturucu, yalnızlık, kafası kırıklık karışımında sarsılmaz bir düzeni ve sinir bozucu bir kaosu barındıran, yüzyıllardır süregelen askeri hiyerarşiye sahip bir alt kültürdür. Televizyon programları da hiçbir zaman sıradan olmadı. Obama ile sosisli de yedi, Rus bir babaanne ile ayakta duramayacak hale gelinceye kadar votka da içti. Beyrut gezisi esnasında başlayan İsrail saldırısının ortasında kaldı. Haiti depreminden sonra sığınma kamplarında yemek yedi. Hiçbir zaman sadece yemeği anlatmadı. O yemeği yapanların, bir başka deyişle hayatın kendisinin hikâyesini aktardı. O kadar tatlı bir şekilde anlattı ki bunları, izlerken tebessüm etmediğimi hatırlamıyorum kendisini. Eğilip bükülmeden yaptı bunu. Turist olmaktan nefret edip, seyyah olmayı seçti. İnsanlardan her daim yeni bir şeyler öğrenebileceğinin farkındalığı ve mütevazılığıyla dolaştı dünyayı. Statükonun değil, mazlumun ve haklının yanında yer aldı. En yakın arkadaşı cinsel istismar ile suçlandığında, ilk karşı çıkanlardan biri Anthony oldu. Trump’ın göçmen aşçılar ile sözlerine aynı gün küfür kıyamet cevap verdi. İran’da, Vietnam’da, Kamboçya’da ve dünyanın öcü yüzü olarak gösterilen birçok ülkesinde çektiği programlarda yemekler bahaneydi. Yemek esasen Anthony Bourdain için en insani, paylaşmaya açık ve birleştirici unsurdu.

        Anthony Bourdain karizmatikti. Hümanistti. Muazzam bir duruşu vardı. Güzel insandı. Bir defasında yaptığı işi anlatırken “Yazarım, gezerim, yerim ve daha fazlasına açım” demişti. Bu açlığını bastıracak neler yaşadığını Allah bilir. Hakkını nasıl öderiz orasını da bilemem. Işıklar içinde yatsın...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ